Eğitim ve diğer kamu emekçilerinin 1970’li yıllarda TÖS, TÖB-DER, TÜM-DER, TÜTED ve POL-DER ile başlayan mücadele süreci 12 Eylül 1980’deki faşist darbe ile kesintiye uğradı.
Askeri darbe sonrasında, uluslararası holdinglerin ve bankaların temsilcisi olan IMF’nin reçeteleri doğrultusunda yürürlüğe konulan 24 Ocak kararlarının uygulanmaya başlaması ile sendikal haklara yönelik yeni saldırılar başladı. Bütün sendikal faaliyetler durduruldu. TÜRK-İŞ’in faaliyetlerine izin verilirken, DİSK kapatıldı. DİSK’in üye ve yöneticileri tutuklu olarak idam isteği ile yargılanırken, TÜRK-İŞ Genel Sekreteri darbe hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görevlendirildi.
1989’da işçi sınıfının başlattığı “Çıplak Ayaklı Yürüyüş ve Bahar Eylemleri” ile birlikte kamu emekçileri yeniden harekete geçerek Grevli-Toplu Sözleşmeli Sendika Hakkı için yeniden mücadeleye başladı.
O yıllarda öğretmen, maliyeci, belediyeci, sağlıkçı ve diğer kamu emekçileri tarafından kurulan memur sendikaları “memurların sendika kurma hakkı olmadığı” gerekçesi ile kapatıldı.
Ancak, kamu emekçilerinin ısrarlı ve kararlı bir şekilde sürdürdüğü fiili ve meşru mücadele sonunda 1982 Anayasası’nın 51. Maddesinde yer alan “İşçiler ve işverenler sendika kurabilir.” ibaresi “Çalışanlar ve işverenler sendika kurabilir.” şeklinde değiştirilerek, memurların “Sendika Kurma ve Toplu Sözleşme Hakkı” için gerekli Anayasal ve yasal düzenlemeler yapıldı.
8 Aralık 1995’te kurulan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, 1990’lı yıllarda işyerlerinde gerçekleştirdiği iş bırakma eylemleriyle, sokaklarda ve alanlarda gerçekleştirdiği kitlesel yürüyüşler, oturma eylemleri ve basın açıklamalarıyla hızla büyüyerek üye sayısı 500 bine yaklaşmıştı.
Geçenlerde fotoğraf arşivimi karıştırırken, Gezi Direnişi sırasında ve 1 Mayıslarda KESK’in yürüyüş kortejinde çektiğim fotoğrafları görünce, KESK’in o eski görkemli günlerini anımsadım. O fotoğraflardan iki tanesi bu yazıda kullanılan fotoğraflardır.
Gezi Direnişi sürerken 5 Haziran 2013 tarihinde KESK, memurların grev hakkı olmamasına rağmen grev kararı almış ve binlerce kamu emekçisinin coşkulu ve kitlesel katılımıyla işyerlerinde iş bırakılarak başarılı bir eylem gerçekleştirilmişti.
Fotoğraflarda da görüldüğü gibi, kortejde yer alan binlerce kamu emekçisi Unkapanı’ndan yürüyüşe geçerek coşkulu bir şekilde sloganlar atarak Taksim Meydanı’na girmiştik.
O dönemde KESK/BES İstanbul 2 Nolu Şube üyesi ve İstanbul Defterdarlığı İşyeri Temsilcisi idim.
Bugün en çok üzüldüğüm şey şudur. Kurulduğu yıllarda 500 bine yakın üyeye sahip olan ve Ankara’da Kızılay Meydanı’nı onbinlerce kamu emekçisi ile birlikte bir gün boyunca işgal ederek oturma eylemi gerçekleştiren KESK’in, Temmuz 2023 tarihi itibariyle üye sayısının 163 bin 656’ya kadar düşmüş olmasıdır.
KESK nereye gidiyor?
KESK’in giderek güç kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri kanımca şudur. Başlangıçta emek sermaye çelişkisi temelinde, emek eksenli olarak başlayan sendikal mücadele anlayışının, zamanla etnik kimlik siyasetine dayalı mücadele anlayışıyla yer değiştirmesi sonucunda; KESK tüm işkollarında ve işyerlerinde hızla küçülerek bugünlere gelinmiştir.
Bu nedenle, KESK’in içinde bulunduğu krizden çıkış yolu; etnik kimlik temelinde siyasi mücadele yürütmek yerine; işyerlerinde ve günlük yaşamında her gün ağır ekonomik sorunlar yaşayan kamu emekçilerinin sorunlarının çözümü ve acil taleplerinin gerçekleşmesi için sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde emek eksenli bir mücadele yürütmektir. Aksi halde KESK daha da fazla küçülmeye devam edecektir.
Dilimizden düşürmediğimiz Sınıf ve Kitle Sendikacılığının en temel ilkesi, emekçiler arasında siyasal, dinsel ve etnik kimlik temelinde hiç bir ayrımcılık yapmadan sınıf temelinde ve emek ekseni doğrultusunda işçi sınıfının önderliğinde tüm emekçilerin birliğini sağlamaktır.
Bugün çok gerilemiş ve güçsüzleşmiş durumda olan sınıf mücadelesini yeniden ayağa kaldırmanın ve ileriye taşımanın tek yolu; tüm işçi, memur ve emekli sendikaları arasında sınıf temelinde ve emek eksenli güç ve eylem birliğini hayata geçirmektir.
Biliyoruz ki emeklilerin bugün içinde bulunduğu durum ve yaşadığı ağır sorunlar, çalışanların gelecekte yaşayacaklarının da bir göstergesidir.
Dolayısıyla, çalışanların ve emeklilerin yaşadığı ortak sorunların çözümü ve insanca yaşam talebinin gerçekleşebilmesi için ülke çapında örgütlü, güçlü ve birleşik bir emek hareketine bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
İşçilerin, memurların ve emeklilerin yaşadığı sorunların çözümü ve bugün sahip olduğumuz sosyal güvenlik haklarımızın korunabilmesi ve daha da geliştirilebilmesi için; işçi, memur ve emekli sendikalarının birlikte ortak mücadele etmesinden başka yol yoktur.
Bu amaçla tüm işçi, memur ve emekli sendikaları “hak verilmez alınır, haklar örgütlü mücadele ile kazanılır” şiarıyla güç ve eylem birliği temelinde bir araya gelerek, ülke çapında birleşik bir emek muhalefeti için bir an önce harekete geçmelidir.
KESK’in 19-20-21 Ocak 2024 tarihlerinde Ankara’da yapılacak olan 11. Olağan Genel Kurulu sonuçlarının önümüzdeki süreçte KESK’in yeniden hızlı bir şekilde büyüyerek güçlenmesine katkı sağlamasını ve “Memurların yolu işçi sınıfının yoludur” şiarıyla; işçilerin, memurların ve emeklilerin birlik, mücadele ve dayanışmasının hayata geçirilmesinin önünü açmasını diliyorum.
Tüm çalışanlara ve emeklilere insanca yaşam; çocuklarımıza ve torunlarımıza sosyal güvenceli ve güvenli bir gelecek için; Türkiye’nin bütün işçileri, memurları ve emeklileri birleşin.