Soğuk savaş döneminden günümüze kadar dünyanın bir çok yerinde ‘Amerikan çıkarları uğruna’ çıkardığı savaşlarda ve gerçekleştirdiği askeri darbelerde milyonlarca masum insanın ölümüne neden olan Amerika Birleşik Devletleri yönetimi; siyonist İsrail rejiminin Filistin halkına yönelik uyguladığı soykırımı desteklerken; Ortadoğu’ya “barış, demokrasi, özgürlük ve insan hakları” vaadinde bulunuyor.
ABD, Suriye’den önce, Irak ve Libya’yı ‘kitlesel imha silahlarını yok etmek’ ve ‘özgürleştirmek’ yalanıyla işgal ediyor. Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’yi öldürerek bu iki ülkeyi istikrarsızlaştırıyor.
Daha sonra, Suriye’de birdenbire IŞİD adında bir örgüt ortaya çıkarak katliamlara başlıyor.
Bunun üzerine, “IŞİD terörüne karşı mücadele etmek ve Suriye Kürtlerini korumak” gerekçesiyle Amerika bu defa Suriye’yi işgal ediyor.
Amerika nerede, Ortadoğu nerede; Amerika’nın Suriye’de ne işi var?
ABD Başkanı Trump’ın ifadesiyle, “Ortadoğu’daki Amerikan çıkarları için 20 yılda 7 trilyon dolar harcayan” Amerika, Suriye toprakları üzerinde çok sayıda askeri üsler inşa ediyor. Suriye’nin petrolünü ve tahılını çalıyor.
Pentagon ve Centcom generalleri Amerika ile Suriye arasında mekik dokuyor. Biri gidiyor, diğeri geliyor.
Amerikan generalleri, “IŞİD’e karşı mücadelede müttefikimiz ve kara gücümüz” diye tanımladıkları YPG ile işbirliği yapıyor.
Pentagon bütçesinden milyonlarca dolar bütçe tahsis ediliyor. Hava savunma sistemleri dahil binlerce TIR dolusu silah yardımı yapılıyor.
“Eğit-Donat” projesi kapsamında YPG militanlarına, Amerikan Merkez Komutanlığı ve CIA gözetiminde askeri eğitim veriliyor.
ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas; “Türkiye’nin, PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye ‘isim değiştirme’ tavsiyesinde bulunduklarını, PKK ismi ile hiçbir zaman masada olamayacaklarını, bunun üzerine örgütün, adını ‘Demokratik Suriye Güçleri’ (DSG) olarak değiştirdiğini” açıklıyor.
‘IŞİD terörüne karşı yürütülen mücadele’ sonucunda Suriye yönetimini devirerek; eski IŞİD komutanı, El Nusra ve HTŞ lideri Colani, yeni ismiyle Ahmed Hüseyin Eş-Şara Suriye Devlet Başkanı olarak göreve getiriliyor.
Hemen ardından, yeni Suriye Devlet Başkanı olan eski IŞİD komutanı ile YPG/DSG arasında törenle anlaşma imzalanıyor.
11 Ağustos 2016 tarihinde seçim kampanyası sırasında yaptığı bir konuşmada; “Barack Obama’yı ve Hillary Clinton’ı terör örgütü IŞİD’in kurucuları” olmakla itham eden ABD Başkanı Trump; 14 Mayıs 2025 tarihinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, eski IŞİD komutanı yeni Suriye Devlet Başkanı Ahmed Eş-Şara ile yaptığı görüşmede; Şara’dan, PKK/YPG’nin elinde bulunan ve IŞİD’lilerin tutulduğu hapishanelerin sorumluluğunu devralmasını istiyor.
Özetle, IŞİD’i kuran Amerika, IŞİD terörüne karşı mücadele etmek için Suriye’yi işgal ediyor. Suriye yönetimini devirdikten sonra eski IŞİD komutanı Suriye devlet başkanı seçiliyor. Hapishanelerde bulunan IŞİD militanları eski komutanlarına teslim edilmek isteniyor.
Bu işte sizce de bir gariplik yok mu? Eğer IŞİD diye bir örgüt kurulmamış olsaydı, Amerika Suriye’yi işgal edebilir miydi?
Türkiye’de neler oluyor?
Suriye’de bunlar yaşanırken Türkiye’de de ilginç gelişmeler oluyor.
2007 yılında yaptığı bir seçim mitinginde, “alın şu ipi Öcalan’ı asın” diyerek kürsüden ip fırlatan Devlet Bahçeli, 22 Ekim 2024 Salı günü partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada; “Abdullah Öcalan, Meclis’e gelsin DEM Parti grubunda konuşsun. Terör örgütünün lağvedildiğini söylesin” diyerek herkesi adeta şok eden bir çağrıda bulunuyor. Bunun üzerine herkesin şaşkınlıkla ve merakla izlediği bir süreç yaşanıyor.
Son olarak, 12 Mayıs 2025 tarihinde ulusal televizyonlarda ve gazetelerde; “PKK’nın 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde gerçekleştirdiği fesih kongresinde, örgütün feshedildiği ve silah bırakma kararı alındığı” kamuoyuna duyuruluyor.
Emperyalizm özgürleştirmez, sömürgeleştirir!
ABD tarafından Irak’ın işgal edilmesiyle başlayan, Libya ve Suriye’nin işgaliyle devam eden süreçte bölgemizde ve ülkemizde yaşananların tesadüf olmadığına ve bundan sonraki sürece İran ve Türkiye’nin de dahil edilmek istenildiğine inanıyorum.
ABD, ilk olarak “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) adıyla piyasaya sürdüğü, daha sonraki adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık İnisiyatifi” olarak güncellenen emperyalist sömürü ve işgal projesini hayata geçirmek için Ortadoğu halklarını birbirine kırdırıyor. Halklar arasındaki dostluğu, barışı ve kardeşliği dinamitliyor. Adeta bir ‘Cambaza bak’ oyunu oynuyor. Tıpkı Balkanlarda ve Yugoslavya’da yaptığı gibi.
Bir süre sonra, muhtemelen ‘nükleer silah tehlikesi’ gerekçesiyle, İsrail ve ABD işbirliğiyle İran’a yönelik saldırı başlatılarak, İran’da kürtlerin yaşadığı “Rojhilat” olarak adlandırılan bölge ABD tarafından fiilen işgal edilecektir.
Sonrasında, Ortadoğu’da Amerikan üssü bulunmayan tek ülke olan İran’da da ABD üsleri kurularak, tıpkı Suriye’de olduğu gibi yerel silahlı güçlerden oluşan askeri yapılanmaya gidilecektir.
Bunun anlamı şudur. Ortadoğu’ya “barış, demokrasi, özgürlük ve insan hakları” getirmek vaadiyle haydut gibi dalan Amerika; Irak, Suriye ve İran’dan sonra Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü yok ederek, Lozan Antlaşmasını yırtıp atmak ve Sevr haritası temelinde emperyalist projesini hayata geçirmek istemektedir.
Belki buraya kadar yazdıklarımı ‘komplo teorisi’ olarak değerlendirenler olabilir. Umarım öyle olur. Ben yanılmış olmayı çok isterim. Ancak bugüne kadar yaşananlar bundan sonra neler olabileceği hakkında bence yeteri kadar ipucu veriyor.
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Kim ne derse desin, Irak’ta Saddam Hüseyin’in öldürülmesiyle başlayan, Libya ve Suriye’nin ABD tarafından işgaliyle devam eden, İran ve Türkiye’yi de tehdit eden sürecin, “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” ile uzaktan veya yakından asla bir ilgisi yoktur.
Bölgemizde yaşananların bir tek açıklaması vardır. Amerika’nın, İsrail’in ve Kukla Müslüman Krallıkların petrol, enerji ve silah şirketlerinin çıkarları temelinde; Ortadoğu’nun enerji ve doğal kaynakları üzerinde hegemonya savaşı yaşanmaktadır. Yaşananlar tümüyle bundan ibarettir.
Dolayısıyla, komünistler dünyanın hiçbir yerinde gerekçesi ne olursa olsun Amerikan çıkarlarının yanında yer almazlar. Emperyalizmle işbirliği hiçbir ideolojik gerekçeyle haklı gösterilemez.
ABD Başkanı Trump’ın, Amerika’nın çıkarları için Ortadoğu’yu yeniden yapılandırmak uğruna “bugüne kadar Ortadoğu’da 7 Trilyon Dolar harcadık” şeklindeki itirafı, her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Parayı veren düdüğü çalıyor.
Emperyalistlerden dost olmaz!
İşgalci ve sömürgeci Amerika Birleşik Devletleri, NATO’suyla, Gladio’suyla, CIA ve Pentagon’uyla Türkler, Kürtler ve Araplar başta olmak üzere tüm dünya halklarının baş düşmanıdır.
Amerika’dan ve İsrail’den dost olmaz. Ancak işbirlikçi olunur. Ortadoğu’da barışa giden yol, bölgemizi yakıp yıkan Amerika ve İsrail’in emperyalist-siyonist saldırganlığını durdurmaktan geçer.
ABD ve İsrail ile ortak hareket eden ister Türk olsun isterse Kürt, emperyalizmin işbirlikçisidir. NATO’ya girdiğimizden bu yana Türkiye’yi yöneten tüm hükûmetler Amerikancıdır, NATO’cudur ve emperyalizmin işbirlikçisidir.
Barışa giden tek yol, ABD/NATO hegemonyasını yıkmaktan geçer!
Amerika, İsrail, IŞİD, El Nusra ve HTŞ liderleriyle işbirliği yaparak, Türkiye’de ve Ortadoğu’da barışa, kardeşliğe, huzura, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmak asla mümkün değildir.
Türkiye’de, Ortadoğu’da ve tüm dünyada halkların “Barış içinde bir arada kardeşçe yaşayabilmesi” ABD’nin savaş makinesi NATO’ya karşı mücadele etmek ve Amerikan hegemonyasını yıkmakla mümkündür.
Öncelikle bu gerçeğin kabul edilmesi ve anti emperyalizm temelinde ABD ve İsrail karşıtı birleşik bir siyasi mücadele cephesinin kurulması yönünde çaba harcanması gerekmektedir.
Endişem ve korkum odur ki, daha önce de ifade ettiğim gibi; Suriye topraklarında yaşanan emperyalist işgal ve savaş bir süre sonra İran’a taşınacak daha sonra Türkiye’yi de bu ateş çemberinin içine alacaktır.
Bu nedenle, “NATO’ya Hayır”, “Katil Amerika, Türkiye’den ve Ortadoğu’dan Defol” şiarı ile tüm İlericiler, Yurtseverler, Devrimciler, Demokratlar, Kemalistler, Sosyalistler ve Komünistler emperyalizme karşı ortak mücadele temelinde birleşmelidir.
Anadolu’daki ve Ortadoğu’daki tüm Amerikan üslerinin sökülüp atılması ve Amerikan askerlerinin tamamının bölgemizden defolup gitmeleri için, henüz vakit varken hep birlikte var gücümüzle ortak mücadele etmeliyiz.
Barışa giden başka yol yoktur. Yoksa yarın çok geç olabilir.