Haydi Vatanın Evlatları
Zafer Günü Geldi
-La Marseillaise
23 Temmuz 1908 Perşembe günü, Makedonya’nın bütün barlarında ve sokaklarında Fransız İhtilalinin marşı La Marseillaise çalıyordu. 60 numaralı top arabasının üzerinde Hürriyet’i ilan eden Vehip Bey “Kanuni Sultan Süleyman devrinden beri padişahla milletin arasına çekilen kafesin” kırılışını ve “Vatandaş Saltanatının” başladığını ilan ediyordu.
Kimdir Bu İttihatçılar?
Bu soruyu galiba ilk soran Sultan Abdülhamit’tir. Manastır’daki 3. Ordu Komutanı Hüseyin Hilmi Paşa’ya “Kimdir Bu İttihatçılar” sorusu üzerine aldığı cevap “Kulunuzdan gayrısı ittihatçıdır” olmuştur. Hüseyin Hilmi Paşa’nın dışında herkesin üyesi olduğu bu örgütü kuruluşundan, hürriyeti ilan etmelerine kadar inceleyeceğiz.
1889 İttihad-ı Osmani
Fransız İhtilali’nin yüzüncü yılında Mekteb-i Tıbbiyeyi Şahane (Tıbbiye) öğrencileri İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşit ve Ali Turan “Bu Memleket Nasıl Kurtulur” düşünceleri üzerine, Tıbbiyenin bahçesinde örgütü kurmuşlardır. Okudukları yasaklı kitaplar, İhtilal ve Namık Kemal hayranlıkları, Hürriyeti ilan edecek örgütün çekirdeğini oluşturmuştur.
Gizli olarak örgütlenen İttihad-ı Osmani kısa süre içerisinde Harbiye, Mülkiye ve Rumeli’de çabucak büyüdü. Örgüt Paris’teki aydın ve yazar Ahmet Rıza ile temasa geçti. Ahmet Rıza’nın teklifi üzerine örgütün ismi Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti oldu.
Örgütün Açıktan Propagandası
1895 yılında İstanbul’da üç gün süren Ermeni-Müslüman kavgasının neticesinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti bir bildiri hazırladı. Hazırlanan bildiride bütün bu yaşananların sebebinin “Zulüm, İstibdat ve İdaresizlik” olduğunu söylüyor ve “Hep birlikte, Bab-ı Ali’yi, Yıldız’ı sorumluların başına yıkmaya çağırıyordu.” Bu bildiri dağıtıldı ve İstanbul sokaklarının duvarlarına asıldı fakat artık açıktan propaganda yapan İttihat ve Terakki üyeleri üzerinde Abdülhamit baskıyı daha da arttırdı. İttihatçılar çareyi örgütün Paris Merkezine kaçmakta buldular.
Abdülhamit’in Müzakere Çağrısı
Sultan Abdülhamit, yayınlarını arttıran ve artık iyice popüler olan İttihatçılarla anlaşmak için Başhafiye Ahmet Celalettin Paşa’yı Paris’e gönderdi. Kanun-i Esasi’yi yeniden yürürlüğe sokacağını, meclisi açacağını, siyasi tutukluları serbest bırakacağını vadeden Abdülhamit, İstanbul’a dönün çağrısında bulundu. Başta dönemin en ünlü yazarlarından olan Mizancı Murat olmak üzere azımsanmayacak kadar ittihatçı İstanbul’a geri döndü. Pek tabii Abdülhamit verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı ama örgüt dağılmanın eşiğine geldi.
1.Jön Türk Kongresi
Prens Sabahattin’in Avrupa’ya kaçışından sonra bütün Abdülhamit muhalifleri, 4 Şubat 1902 tarihinde Paris’te bir kongre topladı. Kongrede iki önemli tartışma konusu vardı. Birincisi, sadece yayınlarla Abdülhamit’in devrilemeyeceği ve askerleri bu işin içine dahil etmek gerektiği idi. İkinci önemli tartışma konusu ise Abdülhamit’in dışarıdan destek alınarak, yabancı bir müdahale ile devrilmesi ki bu konuda fikir birliğine varılamadı. Prens Sabahattin ve taraftarları dış müdahale konusunda ısrarcı oldular ama Ahmet Rıza, Dr. Nazım, Bahattin Şakir gibi isimler buna şiddetle karşı çıktı. Kongreden sonra muhalifler ikinci kongreye kadar dağınık hareket ettiler.
1906 Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ve Selanik Merkez
Esas ihtilali yapacak olan örgüt 1906 yılının Eylül ayında Talat Bey ve on arkadaşıyla birlikte Selanik’te kuruldu. Örgüt Makedonya ve Balkanların en sorunlu olduğu zamanda çalışmalarına başladı. Bu sıralarda dünyada inanılmaz gelişmeler yaşanmaktaydı.
Meşrutiyetini ilan etmiş ve reformlarını yeni tamamlamış Japonya, büyük bir Avrupa gücü olan Rusya’yı yenmişti ve Rusya’da 1905 Devrimi yaşanmıştı. İran 1906’da Meşrutiyetini ilan etmişti, Çin Meşrutiyet yolunda çok hareketliydi. Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden İttihatçılar, daha da heyecanlanmış ve çalışmalarını arttırmışlardı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Paris Merkeziyle temasa geçen Osmanlı Hürriyet Cemiyeti birleşme kararı aldı ve İTC’nin Selanik Merkezi oldu.
2.Jön Türk Kongresi
İkinci kongre 27 Aralık 1907 günü toplandı. Kongreye Ermeni Taşnaksütyun Partisi de katıldı.
Kongre kararlarını bir bildiri olarak yayınladı. Bildirinin en önemli kararları, artık Abdülhamit idaresine karşı silahlı direniş başlatılması, Anadolu’da ayaklanmalar çıkarılması, siyasi ve iktisadi grevler yapılması, katiyen vergi verilmemesiydi. Dışarıdan yapılacak müdahaleler kesinlikle reddedilecekti. İlk kongrede ortaya çıkan dış müdahale eğilimleri kesin bir şekilde reddedilmişti.
Evet İsyan
1906 yılında, Erzurum ve Sinop’ta çıkan vergi ayaklanmaları hiç şüphesiz İttihatçıların örgütlemesi ve desteği ile çıkarılmıştı. İttihatçılar gün geçtikçe örgütlenmekte ve güçlenmekteydiler, fakat Reval Mutabakatını bütün yurtseverlerin, yabancıların ülkeyi paylaşması olarak değerlendirmesi de gelişmeleri hızlandırdı. İngiliz Kralı ve Rus Çarı ilişkilerini geliştirmek adına Reval şehrinde bir görüşme yaptılar. Yapılan görüşmede ilginç olarak Makedonya sorununu birlikte ele alacakları ve Makedonya’da birlikte bir ıslahata girişeceklerini ilan ettiler. Bu bütün yurtseverler için bir çaresizlik ve umutsuzluk havası yarattı. Resneli Niyazi Bey Hatıratında “Ölümden başka bir çare göremiyordum. Reval Mülakatının yarattığı karanlığı ancak milletçe bir ölümü göze almak suretiyle nihayet bulacağını düşünebildim, tesirlerini karşılaştığım her münevverin yüzünde okuyordum” diyerek ifade etmiştir.
Niyazi Bey 28 Haziran 1908 günü Resne’de dağa çıkma kararını aldı. Cemiyet’in de onayıyla 3 Temmuz 1908 günü, Resne Belediye Reisi Cemal ve Komiser Tahir beyler dahil olmak üzere iki yüz asker ve iki yüz kadar da siville birlikte dağa çıkmıştır. Müthiş bir cesaret ve kararlılık gösteren Niyazi Bey’i Enver ve Eyüp Sabri Beyler takip etiler.
YA VATAN YA ÖLÜM
İsyan git gide büyürken, Abdülhamit isyanı bastırmak için Şemsi Paşa’yı görevlendirdi. Şemsi Paşa Manastır Telgrafhanesinden Resne’ye doğru yola çıkmak üzereyken, Teğmen Atıf “Paşam size bir mektup var” diyerek Şemsi Paşa’ya yaklaştı, mektubu uzattı ve üç el ateş ederek öldürdü. Teğmen Atıf beş yüz kişilik birliğin içinden yaralanarak kaçmayı başardı.
Mektubun içinden çıkan pusulada “Ya Vatan ya Ölüm” yazmaktaydı. Yine çıkan isyanı bastırmak için İzmir’den gönderilen askerlerin Manastır’da selamlama sırasında “Yaşasın Padişah” yerine “Yaşasın Hürriyet” diye bağırması ve isyanı bastırmak için gönderilen Müşir Osman Paşa’nın Enver Bey tarafından Manastır Kışlası’nda bir gece dağa kaldırılması, Abdülhamit’i dehşete düşürdü.
Hürriyet’in İlanı
Balkanların birçok bölgesinden Bab-ı Ali’ye, Şeyhülislam’a çekilen telgraflar ve Abdülhamit’in isyanları ve ittihatçıları durdurma planlarının suya düşmesi Hürriyet’in İlanını mecbur kılmıştır. Hürriyet Abdülhamit’ten ve İstanbul’dan önce 23 Temmuz’da Makedonya’da Manastır’da ilan edildi.
Bir Bayram Günü
Selanik, Manastır ve daha sonra İstanbul’da Hürriyetin ilanı, bütün Osmanlı halkları tarafından büyük bir coşkuyla kutlandı. Tarık Zafer Tunaya “23 Temmuz’dan bir gün önce herkes baş hafiye Fehim Paşa gibi konuşuyordu. 23 Temmuz’da herkes sanki birer Namık Kemal’di” diyerek o günü tarif ediyor. Sokaklarda bandolar La Marseillaise çalıyordu hatta Paris’teki ittihatçılar Republique Meydanındaki Mariannie Anıtı’na çelenk bıraktılar. Zorbalık, baskı, istibdat düzeni yıkılmıştı, Hürriyet ilan edilmişti. Abdülhamit 24 Temmuz günü bir irade yayınlayarak bütün Osmanlı’ya Kanun-i Esasi’nin tekrar yürürlüğe girdiğini ve Meclisi Mebusan’ın açılacağını duyurdu.
Sonuç
Türkiye’nin aydınlanma kavgası I. Meşrutiyet’le başlar. O günden beri tarihimiz ilericilik ve yurtseverlik ile emperyalizmin kavgasıdır. Kavgamız emperyalizmledir, çünkü karşımızdaki gericilerin, liberallerin, ağaların, beylerin ve hatta padişahların hepsinin destekçisi ve koruyucusu emperyalizm olmuştur. Hürriyetin ilanı yani 1908 devrimi bu kavganın en çetin mücadelelerinden biri ve en büyük kırılma noktalarındandır. Baskının en yüksek boyutlarına ulaştığı alınan nefesin bile umutsuzca olduğu o günlerde verilen mücadele ve kazanılan zafer hâlâ bize ilham olmaktadır ve hiç şüphesiz olmaya devam edecektir. Bu kavgaya omuz veren mücadeleyi büyüten herkese selamlarla.