Miyase İlknur, Cumhuriyet Gazetesi yazarı, hiç kuşku yok ki, ilerici çağdaş bir insan ve cumhuriyetçi değerleri savunuyor.
22 Şubat 2025 tarihli ‘’TÜSİAD’a minnet borçlusunuz’’ başlıklı köşe yazısının ilk paragrafı, “Yaptıkları konuşmalarla iktidarın politikalarını eleştirdikleri için topun ağzına konan ve polis nezaretinde savcılığa getirilen TÜSİAD başkanı ve GİK başkanına sözüm ona had bildirildi.
Demokratik ülkelerde sivil toplum örgütleri konuşmalarında iktidara had bildirirken Kuzey Kore, Rusya, Çin ve bizim gibi ülkelerde durum tam tersi oluyor. Anımsayın; Çin’de Alibaba’nın kurucusu Jack Ma da hükümeti eleştirince başına aynı şeyler gelmişti’’ şeklinde.
Kafalar karışık
Bu tek paragraf, birçok aydında görülen kafa karışıklığının tipik örneğidir.
TÜSİAD yöneticilerinin polis nezaretinde ifadeye götürülmesinin antidemokratik olduğunu söylüyor. Demokratik ülkelerde bu tür uygulamalar olmaz, Kuzey Kore, Rusya, Çin ve bizim gibi ülkelerde olur demiş. Açıkça adlarını yazmadığı için, demokratik ülkelerin Avrupa, İskandinav ülkeleri ve belki de Amerika olduğunu tahmin edebiliyoruz. Kuzey Kore, Rusya, Çin ve bizim gibi ülkelere de antidemokratik olmak kalıyor doğal olarak.
Kolektif sömürgeci emperyalist batı kampı, bütün vahşetine rağmen kendi sistemini demokrasi diye pazarlayabiliyor. Bu, onların büyük başarısı, bizimse zayıflığımızdır. Aslında tarih gözümüzün önünde bütün çıplaklığıyla her gün tekrar tekrar yaşanıyor, sadece günlük hay huyun biraz üzerine çıkıp olayları serinkanlıca değerlendirmek yeterli.
Yıkıcılar kampı
Çok gerilere gitmeye gerek yok, yakın tarihe bile baktığımızda emperyalist batı kampı Avrupa’nın göbeğindeki Yugoslavya’yı parçalayıp dağıttı; Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etti; Afrika halklarının dostu, ülkesinde en ileri kamuculuğu uygulayan,zenginliğini halkıyla bölüşen Libya’yı NATO eliyle yakıp yıkarak yeniden sömürgeleştirdi; Suriye’yi 14 yıl süren boğma harekâtıyla nefessiz bırakıp tekfirci Ortaçağcı HTŞ çetelerine teslim etti. Filistin’de İsrail sömürgecilerinin devasa soykırım ve işgal faaliyeti, Avrupa ve ABD egemenlerinin tam onayı ve silah desteğiyle devam ediyor. Lübnan direnişini boğmak, orayı da İsrail işgaline direnemez duruma getirmek için her gün yeni oyunlar kuruyor.
Direnenler kazanacak
1989’dan sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu kapitalist kampın eşit bir üyesi olamayacağını trajik bir şekilde anladı. ABD-NATO’ya göre Rusya hâlâ çok büyük ve tekrar tekrar parçalanması gerekiyor. Başlangıçta verdikleri sözlere rağmen Nato, Rusya Federasyonunu çevrelemeye devam etti. 2022 Ocak ayında Rusya yönetimi NATO’nun genişlemesinin Rusya’nın ulusal güvenliğini tehdit ettiğini belirterek bu temel sorunu artık erteleyemeyeceklerini belirtti. ABD ile NATO’ya çeşitli güvenlik garantileriyle ilgili teklifler iletti ve bu belgeleri dünya kamuoyuna da açıkladı. Teklifin özü Ukrayna’nın NATO’ya alınmasının Rusya için varoluşsal tehlike olduğu, asla kabul edilemeyeceğiydi.
ABD ve NATO bu teklifleri müzakere etmek yerine Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini tercih etti. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırttı, silahlı bir çatışmada Rusya’nın zayıflayabileceğini umarak Ukrayna’yı kurban etti.
Hedefteki Rusya Federasyonu, emperyalist savaş blokuna karşı mücadelenin siyasi ve askeri öncülüğünü yapıyor ve Ukrayna’nın NATO’ya alınmasını engelleyebilecek gibi görünüyor. İşçi sınıfı ile kapitalist oligarşi arasında denge politikası güden bonapartist yönetim emperyalizmle tam boy mücadeleyi göze alamıyor. NATO’nun Rusya topraklarını Ukrayna’dan uzun menzilli füzelerle vurmasıyla bunalan Rusya yönetimi, müttefiki Suriye’yle sonuna kadar dayanışma gösteremedi, Suriye’nin HTŞ eline geçmesine engel olamadı.
Çin ise emperyalist savaş blokuna karşı mücadelenin ekonomik öncüsü durumunda. O da, emperyalizmin planlarında kesinlikle parçalanması gereken büyük bir ülke. Çin Komünist Partisi yönetimi de Rusya’dakine benzer biçimde işçi sınıfı ve kapitalist dolar milyarderleri arasında denge kurmaya çalışıyor. Bir yandan emperyalizme yem olmamak için mücadele ederken, diğer yandan Çinli ve batılı kapitalistlerden tam kopmayı göze alamıyor,ikili karakterini sürdürüyor.
Kuzey Kore’de ise dolar milyarderleri yok, dolayısıyla evsiz ve işsiz insan da yok. O da emperyalizmin hedefindeki ülkelerden biri. Aynı zamanda emperyalist kapitalist sistemin hakkında en fazla yalan haber yaptığı ülkelerin başında geliyor. Ne yazık ki kendini anti emperyalist sayan birçok insan bile bu karalama ve gözden düşürme kampanyalarına inanıyor, ülkenin kendini savunmak için canını dişine takarak nükleer silah edinmesini bile kınıyor. Saldırganın silahıyla öz savunma yapanın silahını aynı kefeye koyuyor.
AKP tehlikeli yolda
23 yıllık AKP yönetimiyse neoliberal kapitalizmi kendisine rehber edinmiş; özelleştirmeci, faizci dövizci bir talan ekonomisini uygulamaya devam ediyor. TÜSİAD büyükleri de özelleştirme yağmasından çok büyük paylar aldılar. AKP’nin iktidara gelişinde emperyalist kapitalist sistemin kolaylaştırıcılığı ve desteği tamdı. AKP, ABD/NATO planlarına uygun olarak Suriye’yi yıkım planında 2011 yılından itibaren aktif görev aldı. Ülke kaynaklarını bu yıkım planında hovardaca harcadı, harcamaya da devam ediyor. AKP yönetimi Suriye Cumhuriyetinin yıkılışında en büyük paya sahiptir. Böylelikle Filistin ve Lübnan direnişi en büyük destekçilerini kaybetti. Türkiye de istikrarsızlaşan bölgede büyük tehlikelere açık hâle geldi. Suriye’nin yıkılmasıyla bölgenin en büyük kazananı İsrail oldu.
Yani, emperyalizmin hedefinde olup farklı boyutlarda direnenlerle, emperyalistlerin ayartmasına uyanları aynı düzlemde görmek ve değerlendirmek bizi yanılgıya götürür.
Açık zihin
Son söz olarak, emperyalist-kapitalist düzen: aklın, bilimin, demokrasinin, laikliğin düşmanıdır.
Dolar milyarderlerinden oluşan bir avuç azınlığın lüksünü ve egemenliğini sürdürmek için en bağnaz gericilikle işbirliği yapar ve dünyayı karanlığa teslim eder; kana, ateşe ve gözyaşına boğar. Sonra da devasa propaganda aygıtıyla uyuşturduğu zihinlere demokrasi havarisi gibi yerleşmenin yolunu arar.