Eğitim emekçileri, emeğin sömürülmediği, adaletin ve eşitliğin sağlandığı bir Türkiye için kalemlerini Manisa’da kaldırdı
Eğitim-İş, “Cumhuriyet ve Emek Yürüyüşü” kapsamında, Manisa’da, emek ve mücadelenin laiklik ve eşitlikle iç içe olduğunu vurgulamak, Soma’da yaşanan işçi katliamını anımsatarak adalet talebini yükseltmek ve emekçilerin haklarını savunma kararlılığını haykırdı.
Manisa’daki açıklamanın ardından Soma’ya geçildi. Soma Belediye Başkanı Sercan Okur’un da katılımıyla Madenci Şehitliği ziyaret edilerek, şehitlerin mezarlarına karanfil bırakıldı.
Cumhuriyet Meydanı’ndaki basın açıklamasına, Eğitim-İş yöneticileri ve üyeleri ile Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban, demokratik kitle örgütü temsilcileri katıldı.
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, AK Parti iktidarının eğitim ve ekonomi politikalarına karşı başlattıkları “Cumhuriyet ve Emek Yürüyüşü” kapsamında Manisa’da yaptığı açıklamada, “Kamusal, bilimsel, laik ve Cumhuriyet değerlerine bağlı eğitim için mücadelemizi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Soma’nın hesabı sorulana kadar durmayacağız. Emekçiler insanca yaşayacak ücreti ve çalışma koşullarını alana kadar, emeğin onuru ve haklarımız için sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı.
“Soma, sadece maden faciasının değil, bir cinayet düzeninin adıdır!”
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay şu açıklamaları yaptı:
Cumhuriyet ve Emek Yürüyüşümüzde Adıyaman ve Amasya’dan sonra Manisa’dayız! Burada, yüz yılın en büyük işçi katliamlarından birinin yaşandığı Soma’yı ziyaret edeceğiz. Ve buradayız çünkü Soma’yı unutmadık, unutturmayacağız!
Soma, sadece bir maden faciasının değil, aynı zamanda rantçı sermayenin ve emek sömürüsünün en acımasız biçimde vücut bulduğu bir cinayet düzeninin adıdır! 301 madencimizin göz göre göre ölüme sürüklenmesi, kar hırsıyla hareket eden bir sistemin kanlı sonucudur. Bugün bizleri ucuz iş gücü, taşeron düzeni, sendikasızlık ve güvencesiz çalışma koşullarıyla korkutmaya çalışanlara buradan, Soma’dan sesleniyoruz: Korkmuyoruz! Sinmiyoruz! Emeğimizi sömürmelerine izin vermeyeceğiz!

Yağma düzenine karşı sınıf bilincini yükseltmek
AKP iktidarı döneminde Türkiye bir işçi mezarlığına dönüştü. Özelleştirme politikaları ile iş güvencesi ortadan kaldırıldı, taşeron sistemi yaygınlaştırıldı, sendikalar etkisizleştirildi. İşçiler, karanlık maden ocaklarında, inşaat alanlarında, fabrikalarda ölümle burun buruna çalışmak zorunda bırakıldı. Soma ve Ermenek katliamları bunun en acı göstergesidir!
Ancak biz buradayız! Bugün Manisa’da, Soma’da, Türkiye’nin dört bir yanında emeğimize sahip çıkmak için dimdik ayaktayız! Emek mücadelesi yalnızca ekmek mücadelesi değildir! Aynı zamanda onur mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir, laiklik ve Cumhuriyet mücadelesidir! Çünkü biliyoruz ki iş cinayetlerine, özelleştirmelere, yağma düzenine karşı sınıf bilincini yükseltmeden, bir araya gelmeden, emeği yüceltmeden, emperyalist düzene ve faşizme karşı durulamaz! Cumhuriyet’in kazanımları emeğin, özgürlüğün ve eşitliğin teminatıdır. Bugün Cumhuriyet’i yok etmeye çalışanlara karşı en büyük direnişi emekçiler sergileyecektir!
Bugün bu bilinçle hareket eden işçiler var! Hak gasplarına karşı direnişler sürüyor, direnişlere yenileri ekleniyor! Fernas, Akcanlar, Çayırhan işçileri bugün sermayeye, sömürüye karşı omuz omuza mücadele ediyor! Bizler de onların yanındayız, dayanışmamızı büyütüyoruz!
Önlenebilir felaketlerin sorumluları hesap vermiyor
Türkiye’de insan hayatının bir değerinin olmadığını her felakette bir kez daha görüyoruz! 6 Şubat depremlerinde on binlerce yurttaşımızı kaybettik. Rant uğruna, denetimsiz ve çürük binalarla halkın yaşamı hiçe sayıldı. Bolu Kartalkaya’da yaşanan facia, insan hayatının ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Önlenebilir bir felaketin sorumluları hesap vermemekte, her zamanki gibi suçu halkın üzerine yıkmaktadırlar.
Buradan soruyoruz: Kaç çocuğumuz, yurttaşımız yitip gidecek? Kaç kişi daha kar uğruna, o kardan dağıtılan komisyonlar, rüşvetler uğruna göz göre göre feda edilecek?
Eğitim-İş olarak;
•AKP’nin yağma ve talan düzenine karşı,
•Açlık sınırının altında yaşamaya mahkum eden sefalet ücretine karşı,
•İşçi kıyımlarına, güvencesizleştirme politikalarına, taşeron düzenine karşı,
•İş cinayetlerine, sendikasızlaştırma çabalarına ve örgütlenme özgürlüğünü gasp eden politikalara karşı,
•İktidarın gerici eğitim modeline, dindar ve kindar nesil yetiştirme politikasına karşı,
•Kamusal, bilimsel, laik ve Cumhuriyet değerlerine bağlı eğitim için mücadelemizi sürdürüyoruz, sürdüreceğiz!

“Yoksulluğun da zenginliğin de ‘kader’ gibi devredildiği bir ülke yaratılıldı”
Soma’nın hesabı sorulana kadar durmayacağız! Emekçiler insanca yaşayacak ücreti ve çalışma koşullarını alana kadar, emeğin onuru ve haklarımız için sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz!
Her yurttaşına eşit muamele yapıp eşit hizmet veren bir Cumhuriyetten, yoksulluğun da zenginliğin de ‘kader’ gibi aileden evlada devredildiği bir ülke yaratılmıştır. Yani ülkemiz, “Kimsesizlerin kimsesi” olsun diye kurulan Cumhuriyet’ten yoksul çocukların kimsesiz kaldığı bir Cumhuriyet’e dönüştürülmüştür. Eğitim hiç olmadığı kadar niteliksiz, cahiller ve gericiler hiç olmadığı kadar cüretkardır. Laik, bilimsel ve çağdaş eğitim “bizi okumuşların şerrinden koru” diye dua eden bir yönetici erkanının saldırısı altındadır.
Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri, memleketin neresinde ve hangi şartlarda dünyaya gelmiş olursa olsun her çocuğun kulağına “Yeterince çalışırsan her şey olabilirsin” diye fısıldamasıydı. Son 23 yılın ardından ne acıdır ki bu ses sustu. Çocuklar eğitimsizliğe mahkum, gençler geleceğini yurtdışında aramaya çalışır hale gelmiştir. Başöğretmenimizin “kimsesizlerin kimsesi” olsun diye kurduğu bu Cumhuriyet’te yoksul halk çocukları hiç olmadığı kadar kimsesiz kalmıştır.Ancak Fakir Baykurt’un dediği gibi “Bey çocuğu bey, ırgat çocuğu ırgat olmasın diyedir bizim eğitim mücadelemiz.”
“Cumhuriyet’in eşitlikçi, halkçı ve laik mirasını korumaya ant içtik!”
Sarayda şatafat sürerken çöpten utanarak yemek arayan yurttaşlarımız, Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan’ın, “Ülkemizde aşırı yoksulluk yoktur” derken oğluna okul pantolonu alamadığı için intihar eden İsmail Devrim, foseptik temizletildiği için mikrop kapıp ölen “Nasıl olsa beni unutacaksınız” diyen taşeron işçi Zafer Açıkgözoğlu ve daha niceleri, dolaylı yoldan MEB eliyle tarikat yurtlarına, okullarına itilen evlatlarımız, Aladağ’da cemaat yurdunda yanarak can veren yavrularımız bize tarihi bir sorumluluk yüklemektedir. Biz bu sorumluluğun farkındayız ve Cumhuriyet’in eşitlikçi, halkçı ve laik mirasını korumaya ant içtik!
Bugün Manisa’dan, Soma’dan, tüm Türkiye’ye sesleniyoruz:
Emek en yüce değerdir!
Direne direne kazanacağız!
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın laik, bilimsel ve parasız eğitim hakkımız!
Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın demokrasi, yaşasın tam bağımsız Türkiye!