“Bu Otuz Yıl Savaşı ne kadar sürecek? Henüz başındayız. Suriye bunun ilk işaretidir. Fakat şunu vurgulamalıyım: Suriye, Arap Baharı’nın devamı değildir. Arap Baharı, Yalta sisteminin yıkılmasıydı.”
Rusya’nın önde gelen iktisatçılarından Mihail Hazin, Govorit Moskva’ya verdiği mülakatta, finansal feodalizmin modern bir yıkım sürecine girdiği ve günümüzde yeni bir “Otuz Yıl Savaşı” yaşandığını öne sürüyor. Feodalizmin çöküş sürecine benzer şekilde, mevcut finansal sistemin (Bretton Woods düzeni) de yerini daha adil bir modele bırakacağını dile getiren Hazin, bu süreçte, bağımsız devletler arasındaki yeni bir düzenin oluşacağı bir “yeni Vestfalya Konferansı” ihtimalinden söz ediyor.
“Şöyle bir iddia var: Nüfusun yüzde 10’u, geriye kalan yüzde 90 için yeterli olacak maddi refahı üretebilir. Eğer bu doğruysa, bu kaynakların dağıtımı için bir model geliştirmek gerekmez mi? Bu durumda, nüfusun yüzde 90’ı bu kaynakları nasıl tüketecek?
Şunu anlamalısınız: Burada çok ince bir mesele var. Öncelikle, bir insana her şeyi verir ve çalışmasına gerek kalmazsa, inanılmaz bir hızla yozlaşır. Bu oldukça üzücü bir manzaradır. Bu birinci nokta.
İkincisi, evet, belki yüzde 10, tüm nüfusun yüzde 100’ü için kaynak üretebilir. Fakat burada bir tartışma var: Bu oran yüzde 10 mu, yüzde 15 mi, yoksa yüzde 20 mi? Bunun yanı sıra, üretilen bu kaynakların kime ait olacağı konusu son derece önemli. Anlıyor musunuz? Herkes bu kaynakların kendilerine ait olduğunu düşünür. Mesela, ‘Bu bizim petrolümüz’ derler. Ancak bu petrolü ücretsiz olarak başkalarının kullanmasına izin verecek miyiz? İşte asıl sorun burada.
Eğer güçlü bir toplum inşa etmek istiyorsanız, her bireyin bir amacı olması gerekir; yani ne yaptığını, neden yaptığını ve nasıl yaptığını bilmesi gerekir. Öte yandan, kaynaklara erişim sağlanmalı, aksi takdirde insanlar bir şeyler yapabilse bile bu imkânlara sahip olamaz. Bu gerçekten çözülmesi gereken bir problemdir.
Klasik sosyalist modele bakarsanız, aslında tam olarak bu amaç güdülüyordu. Herkese bir iş sağlanması gerekiyordu. Sovyetler döneminde işsiz kalmak mümkün değildi. Tabii ki işsizler vardı ama bu durum bir şekilde çözülmek zorundaydı. Bunun yanı sıra, herkesin bir şekilde minimum düzeyde bir şeyler elde etmesi sağlanıyordu.
Bu arada, belki inanmayacaksınız ama 1961 yılında Komünist Parti Programı’nda, 1980 yılına kadar komünizmin inşa edileceği yazıyordu. O dönemin yüzde 15’e varan büyüme oranlarına dayanarak bir öngörü yapmışlardı. Eğer bu büyüme oranları 1980’e kadar devam etseydi, çok daha iyi bir yaşamımız olabilirdi. Fakat onların kastettiği şey şuydu: Her yemek masasında ücretsiz beyaz ekmek bulunması. O dönemde bu tür bir refah hayal ediliyordu.
Bugün, pek çok insanın algısı şu: ‘Amerika gibi yaşayabilirdik ama o pislik komünistler geldi ve her şeyi mahvetti.’ Oysa durum hiç de öyle değil.
Ancak yeni nesil bunları hatırlamıyor. Annem bana anlatmıştı. Babam da anlatmıştı. Mesela babam, evlenmeden önce annemi sürekli tiyatroya davet edermiş ama annem gitmezmiş. Babam bir türlü nedenini anlayamazmış. Sonunda ortaya çıkmış: Annemin düzgün bir çift ayakkabısı yokmuş. Babam bir ayakkabıcıya gitmiş ve anneme ayakkabı yaptırmış. Bu olay, yoksul bir ailede değil, orta halli bir ailede yaşanmıştı. İşte size bir örnek…”
“Mevcut durum neden Otuz Yıl Savaşları’na benziyor? Finansal feodalizm modeli gözlerimizin önünde yıkılıyor… Artık kimse buna itiraz etmiyor, hatta Batı’da bile bu konuda yazılar çıkmaya başladı. Bazıları, Andrey Kobyakov ile 2003 yılında yazdığımız ‘Dolar İmparatorluğu’nun Çöküşü ve ‘Pax Americana’nın Sonu’ adlı kitabımızı okuduklarını söylüyor. Bazı fikirlerin oradan alındığını görüyorum. Elbette, bazıları ‘bunları kendileri buldu’ diyecek. Kusura bakmayın, sevgili dostlar, biz bunu 20 yıl önce söyledik. Yani fikirlerimizi almışlar. Bunu nasıl yaptıkları —kitabı okuyarak mı, birinden duyarak mı— onların sorunu.
Feodalizm moderniteye geçerken nasıl yıkıldı? Feodal yemin sistemi ortadan kaldırılarak. Bu süreç, korkunç bir tarihi olay olan Otuz Yıl Savaşı ile ifade buldu. Otuz Yıl Savaşı hakkında bilgi edinmek isteyenler okuyabilir. Hatta bu savaşa Rusya bile dolaylı olarak katıldı. Kardinal Richelieu, Çar Aleksey Mihailoviç’e elçiler göndererek Polonya ile bir savaş başlatmasını teklif etti. Amaç, Polonya’nın Habsburg liderliğindeki Katolik ittifakına katılmasını engellemekti. Otuz Yıl Savaşı, Orta Avrupa’yı tamamen harap etti ve bugünkü Alman psikolojisindeki otoriteye tam boyun eğme alışkanlığının, bu savaşın bir sonucu olabileceğini düşünüyorum.
Savaş, Vestfalya Barışı ile sona erdi. Bu anlaşma, artık feodal yeminlerin geçerli olmadığını, yerine bağımsız egemen devletlerin geldiğini ilan etti. Biz bugün de benzer bir sistem içinde yaşıyoruz. Yalta sistemi, Vestfalya’nın modern bir versiyonuydu. Ancak finansal feodalizm, özellikle 1990-2000’lerde, sadece Yalta sistemini değil, büyük ölçüde Vestfalya sistemini de tahrip etti. Devletlerin yok edilmesi (örneğin Irak, Yugoslavya) bu durumun açık göstergesidir.
Bugün yaşadığımız durum, yeni bir Otuz Yıl Savaşı’dır. Bu savaşın iktisadi anlamı, finansal derebeylerin yıkılmasıdır. Finansal derebeyler ya yok edilecek ya da vasallarını finanse etme kabiliyetlerini kaybedecek. Bu durumda, vasallar da bağlılık yemini gerekliliklerini yerine getirme kabiliyetini ve isteğini kaybedecek. Sonrasında yeni bir VestfalyaKonferansı düzenlenecek ve dünya üzerindeki yeni devlet sistemi oluşturulacak.
Bu Otuz Yıl Savaşı ne kadar sürecek? Henüz başındayız. Suriye bunun ilk işaretidir. Fakat şunu vurgulamalıyım: Suriye, Arap Baharı’nın devamı değildir. Arap Baharı, Yalta sisteminin yıkılmasıydı. Oysa şu anda yeni bir oyun başlıyor; yeni bir Otuz Yıl Savaşı.
Bu çok ilginç bir konu ve bunu bu hafta yayınlanacak yeni Rusya Ekonomisi programında ele alacağım. Bu karmaşık bir konu ve yalnız ele almak zor. Bu nedenle bir sohbet formatında tartışacağım. Ancak şunu belirtmeliyim ki, bugün gördüğümüz tüm kurumlar finansal feodalizmin kurumlarıdır. Bu kurumların hepsi aynı şeyi söylüyor: ‘Bretton Woods sistemine sıkı sıkıya sarılın, çünkü bu mutluluğun kaynağıdır.’ Oysa bu sistem bize yaptırımlar uyguladı. ‘Kuralları ihlal ettiğiniz için yaptırım uyguladılar. Kurallara dönerseniz, yaptırımlar kalkar ve mutluluk gelir.’ Fakat mutluluk gelmeyecek.”
Kaynak: Emre Köse