Çevirmenin notu: Bugünkü Amerikan yeni muhafazakarlarının 68 kuşağının güneşten ateş yontan haşin solcuları olduğunu hatırlatmak belki iyi olabilir. Commentary dergisinde toplanan, tarihin gördüğü ve göreceği belki de en ahlaksız fikir kulübü, şimdi o dönemdeki savaş çığırtkanlığıyla Amerikan hariciyesinin dümenini kontrol ediyor. Marksist iktisatçı Prabhat Patnaik, aşağıda tercümesi bulunan yazısında New York Times’ı fazla kaçıran ve Commentary yazarlarıyla aynı akıbete doğru emin adımlarla ilerleyen solu hafif hafif tokatlamış.
Batı solu ve ABD-Çin ihtilafı
Prabhat Patnaik | Peoples Democracy | 5 Kasım 2023
Komünist olmayan Batı solunun kayda değer bir kesimi, ABD ile Çin arasında gelişen ihtilafı emperyalistler arası bir rekabet olarak görüyor. Böyle bir niteleme onların bakış açısından üç farklı teorik işlevi yerine getiriyor, birincisi, ABD ile Çin arasında büyüyen çelişkiye bir izah getiriyor, ikincisi, bunu Leninist bir kavram kullanarak ve Leninist bir paradigma içinde yapıyor ve üçüncüsü, Çin’i yükselen bir emperyalist güç ve dolayısıyla çıkarım yoluyla kapitalist bir ekonomi olarak eleştiriyor ki bu da solun Çin eleştirisine uygun.
Bu tür bir niteleme ironik bir şekilde solun bu kesimlerini ABD emperyalizminin Çin’e karşı yürüttüğü entrikaların dolaylı ya da açık suç ortağı haline getiriyor. En iyi ihtimalle, her ikisinin de emperyalist ülkeler olduğunu, dolayısıyla birini diğerine karşı desteklemenin bir anlamı olmadığını savunan bir tutuma, en kötü ihtimalle de bu iki emperyalist güç arasındaki çatışmada “ehven-i şer” olarak ABD’yi Çin’e karşı desteklemeye yol açıyor. Her iki durumda da ABD emperyalizminin Çin karşısındaki saldırgan tutumuna ilişkin muhalif bir pozisyonun ortadan kalkmasına yol açıyor ve iki ülke güncel meselelerin çoğunda karşı karşıya geldiğinden, ABD emperyalizmine yönelik muhalefetin genel olarak susturulmasına yol açıyor.
Bir süredir Batı solunun önemli bir bölümü, hatta Batı emperyalizmine karşı olduklarını iddia edenler bile, belirli durumlarda bu emperyalizmin eylemlerini destekliyor. Bu durum, Sırbistan Slobodan Miloseviç tarafından yönetilirken ülkenin bombalanmasına verdikleri destekte açıkça görülüyordu, şu anda devam etmekte olan Ukrayna savaşında NATO’ya verilen destekte de görülüyor ve aynı zamanda İsrail’in Gazze’de Filistin halkına karşı Batı emperyalizminin aktif desteğiyle yürüttüğü soykırıma karşı güçlü bir muhalefet sergilememelerinde de açıkça görülüyor. Batı solunun bazı kesimlerinin Çin’e dönük saldırgan emperyalist tutum karşısında sessiz kalması ya da bu tutumu desteklemesi, kuşkusuz bu tutumlarla özdeş değil ama uyum içinde.
Batı emperyalizmine cepheden karşı çıkmayan bu tutum, ironik bir şekilde, metropol ülkelerdeki işçi sınıfının çıkarları ve tutumlarıyla tamamen çelişiyor. Örneğin Avrupa’daki işçi sınıfı NATO’nun Ukrayna’daki vekalet savaşına ezici bir çoğunlukla karşı çıkıyor; bu durum işçilerin Ukrayna’ya sevk edilmek üzere Avrupa’dan gönderilen silahları yüklemeyi reddettikleri pek çok örnekte açıkça görülüyor. Bu şaşırtıcı değil, zira savaş enflasyonu artırarak işçilerin yaşamlarını da doğrudan etkiledi. Ancak savaşa karşı açık bir sol muhalefetin yokluğu, pek çok işçinin, İtalya’da Meloni’nin yaptığı gibi iktidara geldiklerinde emperyalist tutumlarla aynı çizgiye düşseler bile, muhalefetteyken en azından bu tutumları eleştiren sağ partilere yönelmesine neden oluyor. Batı solunun Batı emperyalizmi karşısındaki sessizliği, metropollerin çoğunda tüm siyasi ağırlık merkezinin sağa kaymasına neden oluyor. ABD-Çin ihtilafına emperyalistler arası bir rekabet olarak bakmak da bu anlatıya hizmet ediyor.
Çin’in kapitalist bir ekonomi olması ve dolayısıyla ABD ile rekabet halinde dünyanın her yerinde emperyalist faaliyetlerde bulunmasına gelince, bu görüşe sahip olanlar en iyi ihtimalle ahlakçı bir tutum alıyor ve “kapitalist” ile “kötüyü” ve “sosyalist” ile “iyiyi” birbirine karıştırıyor. Onların tutumu esasında şu anlama geliyor: Benim sosyalist bir toplumun nasıl davranması gerektiğine dair bir fikrim var (ki bu idealize edilmiş bir fikirdir) ve eğer Çin’in davranışı bazı açılardan benim fikrimden farklıysa, o halde Çin sosyalist olamaz ve dolayısıyla kapitalist olmalıdır. Fakat kapitalist ve sosyalist terimlerinin çok özel anlamları vardır ve bu da her biri belirli temel mülkiyet ilişkilerine dayanan çok özel türden dinamiklerle ilişkilendirilmelerini gerektirir. Doğru, Çin’de ciddi bir kapitalist sektör, yani kapitalist mülkiyet ilişkileri ile karakterize edilen bir sektör vardır ama Çin ekonomisinin büyük kısmı hala devlet mülkiyetindedir ve kapitalizme damgasını vuran özgüdülüğe (ya da “kendiliğindenliğe”) sahip olmasını engelleyen merkezi bir yönlendirme ile karakterize edilir. Çin ekonomisi ve toplumunun pek çok yönü eleştirilebilir ama Çin’i “kapitalist” olarak nitelendirmek ve dolayısıyla Batı metropol ekonomileriyle aynı düzeyde emperyalist faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmek saçmalıktır. Bu sadece analitik olarak yanlış olmakla kalmaz, aynı zamanda hem metropoldeki işçi sınıflarının hem de küresel Güney’deki emekçi halkların çıkarlarına açıkça aykırı bir pratiğe yol açar.
Emre Köse | https://emrekose.substack.com