Ekonomi büyürken işçinin ekmeği küçülüyor. Asgari ücretli, milli gelir pastasından hakkı olanı alamıyor. Asgari ücretli 50 yıl önce pastadan yüzde 80, on yıl önce yüzde 60 pay alırken bugün yüzde 43’e mahkûm edildi. Çözüm; kurala bağlanmış ve pastadan adil bir pay alan asgari ücret sistemidir.
Aralık ayı geldi. Muhtemelen bu hafta Asgari Ücret Tespit Komisyonu “nafile” asgari ücret toplantılarına başlayacak. Aralık ayı içinde de 2026 yılı asgari ücreti açıklanmış olacak. “Nafile” toplantılar diyorum; çünkü asgari ücreti Komisyon belirlemeyecek. Komisyonun üyeleri de asgari ücreti bizlerle birlikte televizyonlardan öğrenecekler ve sonra da kararı imzalayacaklar. Asgari Ücret Tespit Komisyonu iğdiş edilmiş durumda! Asgari ücreti Hükümet belirliyor, Komisyon da tasdik ediyor. O yüzden daha Komisyon toplanmadan, henüz müzakere bile yapılmadan ortalık asgari ücret kehanetlerinden geçilmiyor.
Komisyonun işçi kanadını oluşturan Türk-İş, Komisyonun yapısı değişmezse Komisyonda yer almayacağını açıkladı. Oysa onlar da çok iyi biliyor ki mesele Komisyonun yapısı değil. Mesele, asgari ücretin keyfi olarak saptanması ve asgari ücret saptanırken hiçbir kuralın olmaması. Türk-İş sadece Komisyondan çekilmedi, asgari ücret meselesinden de çekilmiş durumda. Ne bir asgari ücret talepleri var ne de mücadele programı. Asgari ücret meselesini tümüyle Hükümetin insafına bırakmış durumdalar. Asgari ücret bu yıl iyice sahipsiz kalmış görünüyor. Muhtemelen “biz Komisyondan çekildik ve durumu kurtardık” diye düşünüyorlar. Hak-İş de Komisyonun yapısına odaklanmış durumda.
DİSK, bugün DİSK-AR tarafından hazırlanan 2026 yılı Asgari Ücret Araştırması sonuçlarını açıklıyor. DİSK Komisyonda temsil edilmese de asgari ücret konusunda en fazla çaba harcayan sendikal örgüt durumunda. Umarız önümüzdeki günlerde işçi konfederasyonları asgari ücret konusunda ortak bir tutum takınırlar.
Asgari ücretin sendikalı işçileri pek ilgilendirmediği düşüncesi tamamen illüzyondur. Asgari ücret bal gibi sendikalı işçiyi de ilgilendirir. Pek çok özel sektör işyerinde asgari ücret işe giriş ücretidir. Öte yandan yüksek asgari ücret sendikalı işçi ücretlerini de yukarı çeker. Ayrıca yüksek asgari ücret sendikal talepleri meşrulaştırır. Asgari ücretin düşük olması durumunda sendikal işçi ücretlerini yükseltmek çok daha zordur. Kamuoyu desteği zordur. O yüzden asgari ücret sendikalı işçiler için de hayati önem taşır.
KEYFİLİK DEĞİL KURAL
2026 asgari ücret tartışmaları Komisyon yapısına sıkışmış durumda. Türk-İş görüşmelere katılmak için “Komisyon yapısı değişsin” diyor. Komisyonun yapısının anti-demokratik olduğu doğrudur. Komisyonun temsil yapısının çeşitlenmesi, demokratikleşmesi ve hükümetin ağırlığının azalması yararlı olur. Ancak temel mesele bu değildir. Komisyon yapısında yapılacak revizyonun asgari ücret düzeyi üzerinde etkisi son derece sınırlı olur.
Türkiye’de asgari ücret tespit sürecinde asıl mesele bağlayıcı kuralların olmaması ve Hükümetin Komisyonu bile dikkate almadan keyfi olarak karar vermesidir. Hükümet için asgari ücret, kemer sıkmaya dayalı ekonomi politikasının sıradan bir aracıdır. Amaç alım gücünü bastırmak olduğu için Hükümet için esas olan asgari ücreti düşük tutmaktır.
Değişmesi gereken bu keyfiliktir. Asgari ücret bağlayıcı kurallara göre Komisyon tarafından tespit edilmelidir. Keyfi asgari ücret sisteminin yerini kurallı asgari ücret sistemi almalıdır. Komisyon bu kurallara bağlı olarak asgari ücreti saptamalıdır.
Aslında ülkemizde asgari ücretin Anayasal bir çerçevesi var. Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan “Ücrette adalet sağlanması” başlıklı 55. Madde, asgari ücretle ilgili şu hükmü taşıyor: “Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.”
Anayasa iki kriteri esas alıyor: Çalışanların geçim şartları ve ülkenin ekonomik durumu. Aslında bu iki koşul asgari ücret için bir çerçeve çizse de yeterli kanuni ve ikincil mevzuat düzenlemesi olmadığı için Hükümet asgari ücreti bu Anayasal ilkeleri göz önüne almadan keyfi olarak ve neredeyse tek başına saptıyor.
Asgari Ücret Tespit Yönetmeliğine göre ise; “Asgari ücret işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eder.”
Bu kural uluslararası normlara aykırıdır. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 131 sayılı Sözleşmesine göre; “Asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartları dikkate alınmalıdır.”
Ancak Hükümet Yönetmelikteki hükme bile uygun davranmıyor. Geçmişte Komisyona işçinin yaşam maliyetine ilişkin veriler sunan TÜİK artık buna bile tenezzül etmiyor. Komisyonda hiçbir teknik ve bilimsel müzakere yapılmıyor.
KURALLAR NE OLMALI
Asgari ücret tam bir keyfilik içinde belirleniyor. Oysa asgari ücretin tespitinde bağlayıcı kurallar olmalı. Birçok ülkede hükümet veya komisyonlar asgari ücreti belirli bağlayıcı kurallara göre belirliyor. Bu kurallar enflasyona endeksleme, enflasyon ve büyümenin esas alınması veya ortalama ücretin belirli bir oranı olabiliyor. Türkiye’de ise asgari ücret tamamen Hükümetin keyfine göre belirleniyor. İşte değişmesi gereken budur. Asgari ücretin belirlenmesinde Hükümeti ve diğer Komisyon üyelerini bağlayan kurallar olmalı ve Komisyon bu kurallara göre hareket etmelidir.
Aslında kuralların çerçevesi Anayasa’da var: Asgari ücret tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur. Yapılması gereken buna uygun bir kanuni düzenleme yapılmasıdır.
Çalışanların geçim şartları, uluslararası standartlarda olduğu gibi işçinin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. Bunun için sendikalar ve çeşitli kurumlar tarafından açıklanan dört kişilik bir ailenin temel ihtiyaçlarını esas alan yoksulluk sınırı dikkate alınmalıdır. Yoksulluk sınırı bir ücret düzeyi değil hane gelirini ifade eder. Bu nedenle asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısından az olmaması ilkesi benimsenebilir. Ülkenin ekonomik durumu elbette dikkate alınmalıdır. Burada en önemli ölçüt ülkenin büyümesinden asgari ücretin pay almasıdır. En kritik husus budur. Ülkenin ekonomik durumunun en önemli göstergesi Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (KB GSYH) artışıdır. Asgari ücret Kişi başına GSYH’nin belirli bir oranına bağlanmalıdır. Böylece ekonomik büyümeden çalışanların pay alması mümkün olacaktır.
Özetle KB GSYH’nin belirli bir oranı alt sınır olmalı. Asgari ücret bunun altına düşmemelidir. Bunun yanında yoksulluk sınırı ve kamu işçilerinin asgari ücreti de dikkate alınarak bir asgari ücret saptanmalıdır. Kamu işçilerinin asgari ücretinin asgari ücret için bir çıpa olması, hem asgari ücretin toplu pazarlıkla bağının kurulması hem de eşitlik ilkesi açısından önemlidir.
2026 ASGARİ ÜCRETİ NE OLMALI
Asgari ücret kehanetleri yüzde 20-25 bandında dolaşıyor. Bunlar akıl dışı oranlardır. Hükümet ölümü gösterip sıtmaya razı edecek. Günün sonunda Hükümet yüzde 26-27 bandına çıkarsa bu başarı olarak sunulacak. Oysa bu miktarlar akıl dışıdır. Ne geçim şartlarına ne de ülke ekonomisine uygundur.
Asgari ücretin 40-50 bin bandına çıkarılması mümkündür. Bu düzey hem çalışanlar için nefes almaya yol açar hem de ülke ekonomisindeki gelişmelere uygundur. 40-50 bin aralığında bir asgari ücret gerçekçidir. Neden mi? İşte gerekçelerim:
Asgari ücrette en önemli ölçü büyümeden, pastadan işçilerin adil bir pay almasıdır. Buradaki ölçü asgari ücretin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (pasta) içindeki payıdır.
Bu pay asgari ücretin ilk kez ülke çapında saptandığı 1974’te yüzde 80,6 ve 1978’de yüzde 75,1 idi. 1999’da 60,8 idi. AKP döneminde 2004’te 60,3 ve 2016’da 59,7 idi. Görüldüğü gibi son 50 yılda asgari ücretin pastadaki payının en yüksek olduğu dönem 1974 yılındaki CHP-MSP koalisyon hükümeti dönemidir. AKP döneminde de birkaç kez asgari ücretin pastadaki payı yüzde 60 civarına yükseldi. 2025 itibariyle asgari ücretin pastadaki payı yüzde 43-44 civarına düştü.
Dolayısıyla asgari ücretin pastadaki payının yüzde 60-80 arasında olması mümkün ve makuldür. AKP dönemlerinde bile bu pay yüzde 60 oldu. O halde yine neden olmasın? Tartışmalı enflasyon verileri bir yana bırakılmalı ve asgari ücret için alt sınır KB GSYH olmalıdır. Bölüşüm meselesi asıldır.

2026 yılı KB GSYH tahmini bellidir. Orta Vadeli Programa (OVP) göre bu hedef yıllık 894 bin TL ve aylık yaklaşık 75 bin Liradır. Bu veriyi esas alacak olursak asgari ücret ne olabilir? 2026 yılı asgari ücreti yaklaşık 40 bin ile 50 bin TL arasında olabilir. Bunlar ülkenin ekonomik büyümesi ile tamamen uyumlu miktarlardır.
Bu miktarların gerçekçi olmadığını ileri süreceklere yanıtım şudur: Çok değil 2004 ve 2016 yıllarında, AKP döneminde asgari ücretin KB GSYH’ye oranı yüzde 60 civarındaydı. 1970’lerde (eski Türkiye’de!) ise yüzde 70-80 arasındaydı. Bu oranlar ülkenin büyümesi ve ülke ekonomisi ile uyumludur. Asgari ücretin pastadaki payının korunmasının en önemli yoludur. Asıl felaket asgari ücretin KB GSYH içindeki oranının yüzde 43-44 seviyesine düşmesidir. Bunun anlamı asgari ücretlinin büyümeden pay alamaması, resmi enflasyonun bile altına mahkum edilmesi ve yoksullaşmasıdır.
Asgari ücretin KB GSYH’nin yüzde 60’ına çıkması demek aslında bir ilerleme değil on yıl önceki seviyeye gelmektir. 10 yıl önce asgari ücretin pastadaki payını istemek afaki bir talep değil kayıpların bir kısmını geri almaktır.
Tartışma bu seviyelerde yürütülmelidir. Asgari ücret için baz bu seviyeler olmalı. Asgari ücret bu seviyelerden az olmamak üzere yoksulluk sınırı ve kamu işçisi asgari ücreti de dikkate alınarak Komisyon tarafından saptanmalıdır.
Komisyon yapısı üzerinden nafile çekişmeler yerine bölüşüme odaklanmak ve asgari ücretin pastadaki payını belirli bir orana bağlamak gerekir.
Unutmamak lazım: Asgari ücret öncelikle bir bölüşüm ve paylaşım meselesidir!



















































