2024 yılı emeği ile geçinenlere, emeklilere ve yoksullara yoğun ekonomik saldırıların yapıldığı; görgüsüzlüğün, çürümüşlüğün, yozlaşmışlığın gözler önüne serildiği; toplumun kendini ve geleceğini yemeye başladığı bir yıl olarak geçti.
2024 yılında neler gördük?
Sosyolojik, ideolojik ve siyasi olarak Cumhuriyet değerlerinden uzaklaşmış bir köyde; köy ağasının önderliğinde neredeyse bütün köy halkının el birliği ile Narin kızımızın cinayetini örtbas etmek için seferber olduğunu gördük.
Bir ruh hastasının, iki kız kardeşimizi vahşice katletmesini gördük.
Sağlıkta özelleştirmenin ölüm demek olduğunun en yalın örneğini, “Yeni doğan” çetesiyle gördük. Yeni doğan bebeklere, hastalara, bakıma muhtaçlara meta gözüyle bakan bu çetenin bebeklerimizi bile bile ölüme gönderdiğini gördük.
Sakarya’daki, Kocaeli’deki, Balıkesir’deki fabrikalarda yaşanan patlamalarda yanarak, düşerek, boğularak hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizi ve toplu iş cinayetlerini gördük.
Kendilerine sporcu, sanatçı, iş insanı, internet fenomeni diyen bazı soytarıların; meşru olmayan kazançları özendirdiğini, kumar oynattığını, yasadışı bahis reklamları yaptığını, bu yollarla kazandıkları paraları gözümüze sokarcasına sağa sola saçtıklarını gördük. Hatta bazılarının, fazla para kazanma hırsını fırsat bilenler tarafından dolandırıldıklarını da gördük.
Salçanın kaşıkla, sıvı yağın bardakla, peynirin dilimle, zeytinin taneyle, sebzenin, meyvenin gramla satışının yapıldığı bu yılda TÜİK verilerinin gerçekten ne kadar uzak olduğunu gördük. Belki de yıla damgasını vuran TÜİK verileri oldu.
Ama yine de TÜİK verilerinin ortaya çıkardığı bir gerçeği; ekonomi yönetiminin “biz enflasyonu düşüreceğiz” diyerek göreve başlamasından, “halkımızdan fedakârlık istiyoruz, kemerleri sıkın, bize güvenin” demesinden bu güne enflasyonun TÜİK verilerine göre düşmek bir yana dursun %38’den, %48’e çıkışını, görevi ekonomiyi düzeltmek olan ekonomi yöneticilerinin “enflasyon ve hayat pahalılığı ülkemizin gerçeği” dediğini de gördük.
AKP iktidarının, bu koşullarda bile patronlarla el ele vererek asgari ücreti 22.104 TL olarak belirlediğini, belirlenen ücretin insanca yaşama imkânından uzak olduğunu dile getirenlere, protesto edenlere de “çatlasanız da patlasanız da programımızdan şaşmayacağız” dediğini de gördük.
Hak arayan işçilere saldırıları da gördük
AKP iktidarının bir taraftan sendikal örgütlenmenin önünde engel yok dediğini diğer taraftan yasal, meşru ve haklı işçi grevlerini ve eylemlerini yasakladığını gördük.
Can güvenliği isteyen Fernas maden işçilerinin işten atıldığını, sorunu çözmek için milletvekili olan patronla ve ilgili bakanlarla görüşmek isteyen işçilerin bakanlık yolunda saldırılara uğradığını, gözaltına alındığını gördük.
Sendikal hakları için mücadele eden Polonez işçilerinin patron ve yetkililer tarafından nasıl oyalandığını ama yine de mücadeleye devam ettiklerini gördük.
Toplu iş sözleşmesi görüşmelerindeki anlaşmazlık sonucu greve çıkmak isteyen, greve çıkan metal işçilerinin, grevlerinin ‘erteleme’ bahanesiyle nasıl yasaklandığını, “bu yasağı tanımıyoruz” diyen işçilerin greve, direnişe devam ettiğini, kazandığını da gördük.
Biz durdurmazsak durmayacaklar
2025 yılı için umutluyuz. Bebek, çocuk, kadın, iş cinayetlerini, çürümüşlüğü yozlaşmayı ve bunlara sebep olanları durdurmak için, emekçilerin, emeklilerin insanca yaşayacağı bir düzeni kurmak için mücadeleyi büyüttüğümüz bir yıl olacak.
Çok iyi biliyoruz ki katiller görgüsüzler ve bunlara sebep olanlar biz durdurmazsak durmayacaklar, onları durduracağız.