Birleşik Kamu-İş, TBMM Genel Kurulunda 11 Aralık tarihinde görüşülmeye başlanacak bütçe ile ilgili İzmir’de “Milletin meclisinden milleti yok sayan bir bütçe çıkamaz: emeğin bütçesini istiyoruz; hemen şimdi!” başlıklı bir basın açıklaması düzenledi.
Açıklamada kitle, “AKP’den hesabı emekçiler soracak”, “Sarılar, işbirlikçiler, emekçinin hakkının peşkeş çektiler”, “Açlık yoksulluk kader değildir”, “Emek, umut, direniş, işte Kamu-iş”, “AKP elini cebimizden çek”, “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Zafer direnen emekçinin olacak”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganlarını attı.
Basın açıklamasını konfederasyon Genel Başkanı Mehmet Yeşildağ yaptı:
Kamu emekçikleri yoksullaştı
Bir ülke, emekçilerin, üretenlerin, değer yaratanların elinde yükselir. Bir ülke için itibar, saraylar inşa etmekten değil alın teriyle çalışan yurttaşların haklarını almasından, insani koşullarda yaşamasından geçer.
Büyük önder Atatürk’ün köylünün milletin efendisi, emekçinin ülkenin kıymetlisi olarak kurduğu bu Cumhuriyet, ne yazık ki belli bir zümre hariç halkın her kesiminin günden güne yoksullaştığı, değersizleştiği bir ülkeye dönüştürülmüştür. Ülke nüfusunun yüzde 99’u, yüzde 1’lik bir kesim servetine servet eklesin diye çalışır, yaşayamaz, barınamaz, nefes alamaz hale gelmiştir.
Elbette bu sistemli yoksullaştırmadan biz kamu emekçileri de en ağır şekilde payımıza düşeni aldık ve almaktayız.
Bütçe, memleket sorunudur
Bizler için bermuda şeytan üçgeni olan yalancı TÜİK, sarı sendikalar ve emek körü hükümetin kurduğu Toplu İş Sözleşmesi masasından bizlere enflasyon artışıyla bile kıyaslanamayacak trajik zamlar yapıldığı yetmezmiş gibi, şimdi de TBMM’den geçirilmek üzere olan 2024 bütçesiyle bir darbe daha vurulacaktır.
Enflasyon yerinde durmadığı halde artık yılda sadece bir kere zam yapılacak olan asgari ücretli, memur, işçi ve emekli maaşları, bir seçim aracı haline getirilecektir. Biz trajikomik zamlı ücretlerimizi Şubat alında alacağız, seçim Mart ayında yapılacak, hemen sonrasında da bu hazırlanan bütçe çerçevesinde tüm fiyatlar ve vergilerdeki zamlar aracılığıyla kaşıkla verilen kepçeyle geri alınacaktır.
Sanılmasın ki bu bütçe, bu kapıdaki düşman, sadece kamu emekçisinin sorunudur; bu tüm çalışan nüfusumuzun, onların ailelerinin yani topyekûn memleketin sorunudur. Memleket sorunudur.
Bütçe, bir demokrasi meselesidir
Bütçe, bir yıl boyunca devletin yaptığı ekonomik planlamadır. Bütçe, ekonomik rotadır. O yüzden bütçe, hepimizin meselesidir.
Sizin bir yıl boyunca ne kadar vergi ödeyip elinizde ne kadar para kalacağını, hala konteynırlarda kara kışla boğuşan depremzedelerin daha ne kadar evsiz kalacağını, daha kaç annenin bebesine mama alamadığı için savaş zamanlarındaki gibi muhallebiyle suyu karıştırıp yalancı mama yapacağını belirleyen şey, işte bizim gündemde tutmaya çalıştığımız bu bütçedir.
Bu yüzden bütçe, sadece ekonomik haklarımız açısından bir mücadele konusu değil, aynı zamanda bir demokrasi meselesidir. Halka rağmen, halka karşı, halkın gelirlerini çarçur etmek, halkın kendi kendini yönetme biçimi olan Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine de aykırıdır.
Oysa bu bütçeyi, pazardan alışveriş yapmayan, sorsanız ekmeğin fiyatını bilemeyecek, kira ödemeyen insanlar hazırlıyor.
Ev sahiplerinin bir araya gelip kiracılarla ilgili bir yasa çıkarması ne demekse, yandaş müteahhitlerle kol kola gezenlerin bir yılın bütçesini hazırlaması da o demek.
Yoksuldan alıp zengine verme sisteminin adını bütçe
Bakın gelişmiş ülkelerde insanlar çalışma saatlerini ve günlerini düşürerek her sektörde daha çok verim alındığını keşfetti; dünya şimdi buna yöneliyor. Gelişmiş ülkelerde bir işin iyi gitmesi için o işte emek verenlerin hakkının teslim edilmesi, işin bekası açısından bir garanti olarak görülüyor.
Peki bizde durum ne? Her geçen gün daha fazla ve daha zor koşullarda çalışıp, daha çok vergi ödeyip, daha az mal ve hizmete ulaşıyoruz.
Deprem oluyor “biz bize yeteriz” deniyor. Salgın oluyor, bize IBAN gönderiliyor. Ekonomik kriz çıkartıp şimdi fedakarlık zamanı diyorlar.
Ve şimdi bu organize soygunun, bu yoksuldan alıp zengine verme sisteminin adını bütçe koyuyorlar.
Kursağımızdaki son lokma
Ülkenin 8’de 1’i işsiz ama benim buna dair bir planlamam yok diyor.
Bundan önce maaşlara zaten kendi uydurduğum enflasyon oranlarına göre zam yapıyordum, artık enflasyon tahminlerime göre yapacağım ve siz bir sene boyunca buna katlanacaksınız diyor.
Konfederasyonumuzun araştırmalarına göre Kasım ayında açlık sınırı 15 bin 548 liraya, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 45 bin 46 liraya çıkmıştır. Yani en düşük memur maaşı baz alındığında, 4 kişilik bu ailede 3 kişi çalışsa dahi yoksulluk sınırından ucu ucuna kurtulabilecektir. Peki bütçe bu konuda ne diyor: Beni sadece işverenler ilgilendirir. Onlara teşvik, size de daha ağır vergiler yükleyeceğim diyor. ÖTV’de %175, Gelir Vergisinde %140, KDV’de %120 daha fazla ödeyeceksiniz, kursağınızdaki son lokmada gözüm var diyor.
Gelir ve vergi adaleti yok
Ülkede kira ortalaması 10 bin TL’yi bulmuş, emekçilerin maaşının yarısı en insani ihtiyaç olan barınmaya gider olmuş ama bütçede lojmanlar, toplu konutlar, gerekli gayrimenkul düzenlemeleri yok.
Zenginin yatını, pırlantasını lüks tüketim olarak görmüyorum ama senin çocuğunun önüne koyduğun bir tabak yemekten vergi alacağım diyor. Yetmiyor, ödeyeceğimiz her 100 TL verginin 25 TL’sini dolaylı olarak patronların cebine koymayı planlıyor. Daha çok vergi alıp, daha az hizmet verilmesini öngörüyor.
Emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 36’lardan yüzde 26’lara kadar gerilemişken, yeni bütçe yine ve sadece sermaye için iyileştirmeler, hibeler, vergi afları planlıyor.
Bütçede sosyal devlet ilkesi yok, eğitim ve sağlıkta iyileştirme yok, gelir ve vergi adaleti yok, enflasyonla mücadele yok; bu bütçe bize sadece siz emekçilerin yaratmadığı bu ekonomik krizin faturasını size keseceğiz diyor.
Patronların değil milletin bütçesi
Bıçak kemiğe dayanmakla kalmadı, artık kesmeye başladı diyoruz.
Kemerinde delik kalmayan halka kemer sıkın demenin mantıkla da vicdanla da bağdaşır bir yanı yoktur diyoruz.
Ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabilmek istiyoruz. Devlete bunca emek verirken, ay sonunu getirebilmek istiyoruz. İnsanca koşullarda insani ücretler alarak çalışmak istiyoruz.
Atatürk’ün “Milletin egemenliğinin sembolü” dediği Meclis’te sadece patronların değil milletin bütçesinin hazırlanmasını istiyoruz.
Her zaman emeğin onurundan yana taraf olan Birleşik Kamu-İş olarak; tüm yurttaşları ‘adil bir bütçe’ talebimize destek vermeye, sesimizi gürleştirmeye çağırıyoruz.
Gelin, o saray gibi şaşalı kaptan köşkünden “Hepimiz aynı gemideyiz” tekerlemesini söyleyenlere, makine dairesinden seslenelim: “Biz olmazsak bu gemi gitmez!”