ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 9 Haziran 2021’de ABD’nin Türkiye stratejisini iki maddede özetledi: 1) “Türkiye Batı’ya çapalanmış şekilde kalmalı.” 2) “Türkiye’nin, bazı kritik meselelerde ABD’yle aynı safta olması sağlanmalı.”
27 Ocak 2024 itibarıyla Washington’ın, Ankara’yı Batı’ya çapalanmış şekilde tuttuğunu ve bazı kritik meselelerde kendisiyle aynı safta olmasını sağladığını söyleyebiliriz. Oysa Türkiye ile ABD’nin “ulusal güvenlik” çıkarları taban tabana zıttı. Peki Washington bunu nasıl sağladı?
NATO GÖZBAĞI
Sorunun pek çok yanıtı var ama sonuca etkisi bakımından en önemlisi şu: NATO’culuk.
Türkiye’de öyle köklü bir NATO’culuk var ki iktidardan muhalefete, sistemin önde tuttuğu tüm kesimleri ele geçirmiş durumda. Dolayısıyla NATO’culukla içeride mücadele etmeden, NATO’culuğun siyaset üzerindeki hegemonyasını kırmadan Türkiye’yi “ABD’ye çapalanmaktan” kurtaramayız.
“NATO gözbağı” öyle etkili ki ABD’ye çapalanmanın ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını Atlantik’in çıkarlarına göre şekillendirmenin, bağımsızlığımızı yok ettiğinin bile “farkında” değiller. Tırnak içine aldım, çünkü kritik görevdekiler gayet farkında.
Doğrudan belirtelim: Türkiye’nin çıkarlarını Atlantik’in çıkarlarına göre şekillendirmeyi kabullenmek, ulusal güvenliğimizi NATO konseptine göre biçimlendirmek, neomandacılıktır! Çünkü:
ABD’NİN YARARINA, TÜRKİYE’NİN ZARARINA
1) NATO’nun genişlemesi ABD’nin yararınadır, Türkiye’nin zararınadır. Çünkü NATO genişlerken Türkiye’yi komşularıyla ve bölgesiyle karşı karşıya getirmektedir.
2) NATO’nun Karadeniz’e girmesi ABD’nin yararınadır, Türkiye’nin zararınadır. Çünkü NATO’nun varlığı Karadeniz’i barış denizi olmaktan çıkarıp savaşın denizi haline getirir.
3) NATO’nun “Rusya’yı tehdit” ve “Çin’i baş rakip” ilan etmesi ABD’nin yararınadır, Türkiye’nin zararınadır. Çünkü Rusya ve Çin’le ilişkiler Türkiye’nin yararınadır, çünkü Asya’daki diğer Türk cumhuriyetleri Rusya ve Çin’in ortaklarıdır.
4) NATO’nun askeri standartları ABD’nin yararınadır, Türkiye’nin zararınadır. Çünkü ABD bu standartlarla kendisini (ve en yakın müttefiklerini) “tek satıcı” ilan etmiş ve hem Türkiye’nin silah envanterini çeşitlendirmesini önlemiş, hem de ulusal savunma sanayisini geliştirmesini yavaşlatmıştır.
AKAR’IN SÖZLERİ
Listeyi uzatmayı siz okurlara bırakıyorum. Çünkü “Peki bu tablo nasıl kabullenilebiliyor” sorusunu yanıtlamalıyım. Daha doğrusu yanıtlamayı doğrudan muhatabına bırakmalıyım:
Eski Genelkurmay başkanı, eski milli savunma bakanı, AKP Kayseri Milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar, ABD’nin neden Türkiye’ye F-16 satması gerektiğini şu sözlerle açıkladı: “İçinde bulunduğumuz ortama, çevremizdeki gelişmelere baktığımızda güçlü bir Türkiye NATO için her zamankinden daha lazım, daha gerekli” (AA, 26.1.2024).
NATO için lazım olmak, gerekli olmak… NATO için bugün “daha lazım” olmak…
Türkiye-ABD/NATO ilişkilerinin anahtarı işte bu kavramdır: Lazım olmak.
Türkiye daha önce SSCB’ye karşısında “oyalama piyonu” olarak NATO’ya lazımdı, şimdi de NATO’nun hedeflerine göre Rusya ve Çin’e karşı lazım. Nitekim Soros da “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü ordusudur” demiyor mu!
Bağımsızlıktan vazgeçebilmeyi, neomandacılığı kabullenebilmeyi, ulusal çıkarlar taban tabana zıt olmasına rağmen Türkiye’yi Atlantik’e çapalı tutmayı becerebilmeyi ve bunu kitlelere propaganda edebilmeyi, “lazım olma” kavramıyla açıklıyorlar.
Bu “lazım olma” halinden kurtulmak Türkiye’nin en temel sorunudur!
Kaynak: Mehmet Ali Güller/Cumhuriyet