TÜİK 2023 yılı Gayrisafi Yurtiçi Hasıla GSYH istatistiklerini açıkladı. Buna göre Türkiye 2023 yılında yüzde 4,5 oranında büyümüş. Bu oranla Türkiye hızlı büyüyen ülkeler arasında yerini alıyor. Ama gerçekte böyle mi? Ekonomi nasıl büyümüş? Bir analize ihtiyaç var.
Çarklar duruyor
2023’ün dördüncü çeyreğindeki artış yüzde 4. Ama ekonomi, istatistiklere göre önceki çeyreklerde daha fazla büyüdüğü için yıllık ortalama yüzde 4,5. Bir önceki çeyrek ile karşılaştırıldığında ise artış yüzde 1 dolaylarında kalıyor. Yani yavaşlama eğilimi kendini açıkça gösteriyor.
Ekonomideki büyümeyi alanlar düzeyinde de incelersek ilginç veriler çıkıyor karşımıza. İlk olarak tarım binde iki (yüzde 0,2) oranında küçülmüş. Yani en iyimser bakışla yerinde saymış denilebilir. Sanayi alanında yani üretimde artış var ama o da binde sekizlik (yüzde 0,8) düzeyde. Üretim için de yerinde saymış denilebilir. Peki büyüme nereden kaynaklanıyor? Finans ve sigorta yani bankacılık yüzde 9 oranında büyümüş. İnşaat yüzde 7,8 büyümüş. Uzun zamandır yerinde sayan hatta küçülen inşaat sektörünün büyümesinde kötü yönetim yüzünden felakete dönüşen depremin etkisi var maalesef. Hizmetler alanı ise yüzde 6,4 büyümüş.
Buradan ne çıkıyor? Bankacılık sektörü büyüyor, ki bu sağlıklı bir durum değil. Hele tarım ve sanayi üretimi yerinde sayarken hiç değil. Bu Türkiye halkı yoksullukla boğuşurken kaymak tabaka ve uluslararası tefeciler hâlâ paradan para kazanabiliyor demek. İstibdat yönetiminin hazır yiyicilik ve vurgunculuk iştahı kapanmıyor bir türlü. İnşaattaki büyüme ise yukarıda belirttiğimiz gibi yapay. Ekonomik gerçeklere dayanmıyor. AKP ne yapsa çarkların durmasını önleyemiyor. Üretim ve istihdamı arttırıcı ve toplumcu ekonomi politikasını yürütecek yeterlilikte ve niyette değil.
Yoksulluk derinleşiyor
GSYH açıklanırken işgücü ödemeleri ve net işletme sermaye artığı payları da açıklandı. “Çatlak patlak da olsa ekonomi büyüyor işte” diye düşünüp büyümeden kimlerin ne kadar pay aldığına bu veriler üzerinden bakalım. İşte sınıfsal ilişkileri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren TÜİK istatistikleri.
TÜİK geriye dönük olarak kendi açıkladığı oranlarda revizyona gidiyor. Bu bağlamda 2023’ün son çeyreği ve 2023 tamamına ilişkin istatistikler açıklanırken 2022 yılının verilerinde de düzeltmeye gitti. Buna göre 2022’de işgücü ödemeleri yani işçi sınıfının payı yüzde 26,3 olarak açıklanmış. İlk açıklamada yüzde 26,5 olarak duyurulmuştu. Net işletme artığı karma gelir denilen sermayenin payı ise yüzde 54,5 olarak verilmişti ama şimdi yüzde 54,7’ye yükseltildi.
Gelelim 2023 yılına. Toplam olarak işçi sınıfının payı yüzde 32,8; sermayenin payı yüzde 46,3 olmuş. 2023’ü daha iyi anlamak için üç aylık dilimler hâlinde bakalım. İlk çeyrekte yani 14 Mayıstaki genel seçimden önceki Ocak-Şubat-Mart aylarında emeğin payı yüzde 38; sermayenin payı yüzde 38,2. Neredeyse eşitlenmiş. Gayet hoş görünüyor değil mi! Sonra ikinci çeyrekte yani seçim geçtikten sonra emeğin payı yüzde 34,3’e düşmüş; sermayenin payı ise 43,8’e çıkmış. Sonra üçüncü çeyrekte emeğin payı yüzde 32,2’ye düşmüş; sermayenin payı ise yüzde 47,3’e çıkmış. Dördüncü çeyrekte ise emeğin payı yüzde 29,7’ye düşerken; sermayenin payı yüzde 50,5 yükselmiş. Yani koca bir millet olarak ürettiğimiz zenginliğin yarısı bir avuç ailenin elinde toplanmış.
Bu kadar kısa sürede bu kadar derin bir yoksullaşma dünya çapında eşine az rastlanır bir durum. Düşünün 2023 ilk çeyrekte emek ve sermaye yüzde 38’ler seviyesinde neredeyse eşit şekilde başlıyor ve emek yüzde 30’a düşerken sermayenin payı yüzde 50’yi aşıyor. Ama tüm bu derinleşen sınıf farkına rağmen 2023 emekçiler için 2022’ye göre geçici ve bir nebze olsa da daha iyi geçmiş. Çünkü istibdat yönetimi seçimlerde çok zorlandı ve halka şirin görünme telaşına düştü. Yıl olarak bakıldığında işçi sınıfının payı 2022’ye göre yüzde 6,5 artışla yüzde 32,8’e; sermayenin payı yüzde 8,4 azalışla yüzde 46,3 olmuş.
İstibdadın seçim stratejisi
2023 genel seçimlerini değerlendirirken bu iki yönlü etkeni de hesaba katmalıyız. Seçimlere giderken işçi ve emekçilerin, emeklilerin durumlarında bir nebze olsun düzelme oluyor. Bu artışta EYT kapsamındaki emeklilerin büyük bölümünün emekli edilmesi ve topluca kıdem tazminatı almaları, Ocak ayındaki maaş artışları gibi etkiler var. Ama seçimler geçtikten sonra işçi sınıfı hızla yoksullaştırılırken sermayenin kârı fırlıyor. İstibdat yönetimi kaşıkla verdiğini kepçeyle alırken Marksizmin sınıf çelişkisi kavramı, sınıflar teorisi bir kez daha bütün açıklığıyla kanıtlanıyor.
2024’ün ilk çeyrek verileri henüz elimizde değil. AKP benzeri bir eğilimi ilk çeyrekte gösterip halkı bir nebze olsun rahatlatmanın yolunu tutturmuş olabilir. Gerçi herkes her gün derinleşen yoksulluğu yaşıyor. Ocak ayındaki maaş zamları, bu kapsamda olmasa bile kamu emekçilerinin eylemleri neticesinde Ocak ayında aldıkları ilave zamlar, işçi sınıfının grev baskısıyla iyi biten metal ve taşımacılık toplu iş sözleşmeleri hesapları ne kadar etkileyecek bugün kestirmek zor. Ama Erdoğan’ın bizzat kendisinin söylediği gibi geçinemediklerini bildikleri emekliye ek zam yok. Gerçi her gün daha etkili şekilde sesleri duyulmaya başlayan emeklilerin baskısı karşısında ne yapar bilinmez. Zira enflasyon oranları da tüm acımasızlığıyla emeklileri ve halkı eziyor.
Enflasyon penceresinden
Gelir dağılımındaki adaletsizlik sürerken ekonomiye bir de enflasyon penceresinden bakalım. İşte Şubat 2024 yüzdelik olarak enflasyon oranları:
TÜİK verileri uzun zaman sonra resmî adı İstanbul Ücretliler Geçim Endeksi olan İTO verileri ile uyum gösterdi. Ama asıl şaşırtıcı olan ENAG verilerinin tarihte ilk kez aylık TÜFE’de TÜİK verilerinin gerisinde kalması. Ekonomi çevrelerinde dışarıdan arzu edilen hızda para girişi sağlayamayan iktidarın bir yandan yabancı sermayeye bir yandan da belki kapısını çalmak zorunda kalacağı İMF’ye düzgün görünme gayreti içine girdiği yorumları yapılıyor.
TÜİK verilerine göre iki aylık yani Ocak Şubat ayı için toplam enflasyon yüzde 11,54 olmuş. Yani Ocak ayında zam yapılan maaşlarımızın yüzde 11,5’u iki ayda gitti bile.
Sandığa sığmayan çare
Bütün bu koşulların sandığa yansıması ne olur hep birlikte göreceğiz fakat bir kez daha görülüyor ki halkı düşürdükleri bu zor koşullardan çıkış ancak halkın azim ve kararı ile olacak. Sırtı pek Türkiye, güçlü ekonomi ve kalkınan mutlu bir toplum, halkçı toplumcu bir düzen Kuvayı Milliye ruhuyla birleşen ve kaderini kendi eline alacak halkın eseri olacak. Bu koşulların yaratılması için ise en büyük ihtiyaç ulusal demokratik güçlerin en geniş birliğini sağlamak. El birliği ile bu doğrultuda çalışmak gerekiyor. 31 Mart yerel seçimlerini de bu bağlamda ele almalıyız. İlerici güçlerin içinde bulunduğu dağınıklığa karşın komşumuzdan, iş arkadaşımızdan, okul arkadaşımızdan başlayarak halkçı bir düzen için yanyana gelmenin yollarını yaratmalıyız.