İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi İSİG, “İş Cinayetleri Nisan 2025” raporunu açıkladı.
Rapora göre, Nisan ayında en az 152 işçi hayatını kaybetti. Böylece 2025 yılının ilk dört ayında iş cinayeti sayısı (Ocak 178, Şubat 124, Mart 157, Nisan 152) 611’e ulaştı.
İSİG raporunda, nisan ayı iş cinayetleri ile ilgili şu veriler yer aldı:
•Nisan ayında inşaat, tarım, taşımacılık, ticaret/büro/eğitim/sinema ve metal işkollarındaki ölümler ilk sıralarda yer alıyor. İş cinayetlerine sektörel olarak baktığımızda ise sanayide 49 işçi, hizmette 37 işçi, inşaatta 35 işçi ve tarımda 31 işçi hayatını kaybetti.
•Tarımda orman işçileri, sanayide ve inşaatta kayıtdışı çalışanlar, uzun yol şoförleri; yatay kesen olarak güvencesiz çalışanlar en çok iş cinayetlerinde ölen işçilerdir.
•İnşaatlardaki yüksekten düşmeler işkolundaki ölümlerin yüzde 33’ünü, trafik kazası taşımacılık işkolundaki ölümlerin yüzde 90’ını, ezilmeler tarımdaki ölümlerin yüzde 48’ini oluştururken, kalp krizi/beyin kanaması nedenli ölümler hemen hemen her sektörde meydana geldi.
•İş cinayetlerinde ilk sıralarda yine İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirler var.
•Nisan ayında 8 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ölen çocukların ikisi tarım, ikisi inşaat, biri maden, biri enerji, biri genel işler ve biri konaklama işkollarında çalışıyordu.
•İş cinayetlerinde ölenlerin 4’ü kadın işçiydi. Kadınlar tarım, tekstil ve genel işler işkollarında çalışıyordu.
•Nisan ayında 7 göçmen işçi (üçü Afganistanlı, ikisi Suriyeli, biri İranlı, biri Türkmenistanlı) hayatını kaybetti. Göçmen işçiler tarım, metal ve inşaat işkollarında çalışıyordu.
•Ölen işçilerin öğrenebildiğimiz kadarıyla 6’sı (yüzde 3,94) sendika üyesi, 146’sı (yüzde 96,06) sendikasız. Sendikalı işçiler metal, güvenlik, eğitim ve inşaat işkollarında çalışıyordu.

İş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı
İnşaat, Yol işkolunda 34 işçi; Tarım, Orman işkolunda 30 emekçi (15 işçi ve 15 çiftçi); Taşımacılık işkolunda 13 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 11 işçi; Metal işkolunda 9 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 7 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 6 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 6 işçi; Madencilik işkolunda 5 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 5 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 3 işçi; Enerji işkolunda 3 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 3 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 2 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 1 işçi; İletişim işkolunda 1 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 1 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 12 işçi hayatını kaybetti…
İş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı
Ezilme, Göçük nedeniyle 29 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 28 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 26 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 23 işçi; İntihar nedeniyle 8 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 5 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 4 işçi; Şiddet nedeniyle 3 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 2 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 2 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 1 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 21 işçi hayatını kaybetti…
İş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı
14 yaş ve altı 3 çocuk işçi,
15-17 yaş arası 5 çocuk/genç işçi,
18-29 yaş arası 20 işçi,
30-49 yaş arası 70 işçi,
50-64 yaş arası 38 işçi,
65 yaş ve üstü 9 işçi,
Yaşı belirlenemeyen 7 işçi hayatını kaybetti…
İş cinayetlerinin illere göre dağılımı
Nisan ayında Türkiye’nin 54 şehrinde ve yurtdışında dört ülkede (kısa vadeli çalışmak için gidilen veya Türkiye menşeili şirketlerde çalışan) iş cinayeti gerçekleşti tespit edildi:
19 ölüm İstanbul’da; 7’şer ölüm Ankara ve İzmir’de; 6’şar ölüm Antalya ve Sakarya’da; 5 ölüm Şanlıurfa’da; 4’er ölüm Balıkesir, Kocaeli, Konya, Muğla ve Şırnak’ta; 3’er ölüm Aksaray, Aydın, Denizli, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Rize ve Sivas’ta; 2’şer ölüm Adana, Adıyaman, Bolu, Bursa, Çanakkale, Erzurum, Hakkari, Karabük, Kayseri, Manisa, Nevşehir, Niğde, Ordu, Osmaniye, Samsun, Tekirdağ ve Van’da; 1’er ölüm Bilecik, Burdur, Çankırı, Çorum, Diyarbakır, Düzce, Eskişehir, Isparta, Karaman, Kars, Kastamonu, Kütahya, Mardin, Siirt, Tokat, Trabzon, Zonguldak, Burkina Faso, Kuzey Kıbrıs, Slovakya ve Suudi Arabistan’da meydana geldi…

İSİG, nisan raporunda 28 Nisan “İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü” nedeniyle çocuk işçiliği ile mücadele eylemlerinde yer alan basın açıklamaları yer aldı.
“Çocuk İşçiliğine, Çocuk Yoksulluğuna ve Çocuk İş Cinayetlerine Hayır!”
28 Nisan’da Ankara İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak Ankara Tabip Odası, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası Ankara ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi ile birlikte hazırladığımız “Çocuk İşçiliğine, Çocuk Yoksulluğuna ve Çocuk İş Cinayetlerine Hayır!” basın açıklaması metni:
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre aşırı ve uzun çalışma süreleri, meslek hastalıkları, yetersiz işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri nedeniyle her yıl milyonlarca işçi çalışırken hayatını kaybediyor. Ülkemizde de son 23 yılda en az 33 bin iş cinayeti yaşandı.
Bizler; bu nedenle her 28 Nisan’da “İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü”nde iş cinayetlerine ve meslek hastalıklarına yol açan sisteme itirazımızı ve çözüm önerilerimizi dile getiriyoruz. Bu yılki gündemimiz ise çocuk iş cinayetleri ve çocuk işçilikle mücadele ekseninde çocuk yoksulluğu ve çocuk sağlığıdır.
Çocuk yoksulluğu derinleşiyor!
OECD’ye göre ülkemizde ‘şiddetli yoksulluk’ içinde yaşayan en az 6 buçuk milyon çocuk bulunuyor. Her beş çocuktan biri yeterli beslenemiyor, her dört çocuktan biri okula aç gidiyor.
Geleceğimiz olan çocuklar yardımlara muhtaç hale geldi. ‘Sosyal ve Ekonomik Destek Programı’ kapsamında yardımlardan yararlanan çocuk sayısı 172 bine dayandı.
Çocuk yoksulluğu daha fazla çocuğu çalışma hayatına itiyor!
Kayıtlı çocuk işçi sayısı 1 milyon 372 bindir. 15-17 yaş grubundaki yaklaşık her dört çocuktan biri çalışma hayatında olup, yaz aylarında okulların kapanması ve mevsimlik işlerde çalışmayla birlikte çocuk işçi sayısı 2 milyona yaklaşıyor.
Çocuk işçiliğini yaygınlaştıran en önemli neden bunun bir politikaya dönüştürülmesidir. Emek yoğun sektörlerin ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla daha fazla çocuk yoksulluğa itiliyor, eğitimden kopuyor ve işçileşiyor. Yasal düzenlemelerle aday çıraklık yaşının 11-12’ye düşürülmesi, Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) yaygınlaştırılması, çocuk çalıştıran işyerlerine finansman desteği gibi pek çok uygulamayla birlikte çocuk işçi sayısı da artıyor.
Okulda olması gereken çocuklar güvencesiz koşullarda çalışırken yaşamını yitiriyor!
Son 12 yılda en az 764 çocuk iş cinayeti gerçekleşti. Üstelik ölen çocuk işçilerin yaklaşık üçte biri 15 yaşının altındadır. 4 yaşında 5 çocuk, 5 yaşında 6 çocuk, 6 yaşında 5 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.
İş cinayetleri son yıllarda kent merkezlerinde ve sanayi işkolunda yoğunlaşıyor. İktidarın uyguladığı ekonomik büyüme modelinin nüfusu kent merkezlerinde ve çeperlerinde toplaması, üretim bölgelerinin kentlerle iç içe geçmesi daha çok yoksul çocuğu güvencesiz ve güvensiz koşullarda işgücü piyasasına dahil ediyor.
İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı işyerleri çocuklarımıza mezar oluyor!
Çocukların sağlığı da büyük risk altındadır!
Fizyolojik ve ruhsal gelişimi henüz tamamlanmamış, erken yaşta çalışmak zorunda kalan yoksul çocuklar meslek hastalıklarıyla ve yetersiz beslenmeden kaynaklı sağlık sorunlarıyla boğuşuyor.
Ağır ve tehlikeli işkollarında güvencesiz çalışan çocuklarda
Kas ve iskelet sistemini, solunum, dolaşım, sinir sistemini etkileyen meslek hastalıkları, mesleki maruziyet kaynaklı deri hastalıkları, kanser türleri görülürken
Aynı zamanda yoksunluk ve yoksulluk içerisinde büyüyen bu çocuklarda
Yetersiz ve sağlıksız beslenmeden kaynaklı anemiler, vitamin eksiklikleri, raşitizm, bodurluk, bağışıklık sistemi zayıflaması, bilişsel gerileme ve öğrenme güçlüğü, diş çürükleri ve diş eti hastalıkları sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Çocuklarımıza aydınlık ve güvenli bir gelecek sunmalıyız!
Çocuk yoksulluğunu ve çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak amacıyla sosyal adaleti güçlendiren politikalar yürürlüğe konmalıdır.
Çocuk işçilik yasaklanmalı; mesleki öğrenim çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesinde sunulmalıdır.
Eğitim her kademede parasız olmalı, müfredat laik ve bilimsel bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Çocukların okula devamı desteklenmelidir.
Okullarda ve tüm eğitim kurumlarında kalori değerleri hesaplanarak en az bir öğün sağlıklı ve ücretsiz yemek verilmelidir. Tüm çocuklar sağlık hizmetlerine eşit ve ücretsiz erişebilmelidir.
Çocuklarımızın yeri fabrikalar, şantiyeler, atölyeler değil; okullar, parklar, oyun bahçeleridir. Birileri daha çok kazansın diye çocuklarımızın ömründen ve geleceğinden çalınmasına son verilmelidir. Gelecek çocuklarındır!
“Çocuk İşçiliği İle Mücadeleye!”
28 Nisan’da İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak İstanbul Tabip Odası ve eş zamanlı olarak Kocaeli İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ile birlikte hazırladığımız “Çocuk İşçiliği İle Mücadeleye!” basın açıklaması metni:
AKP’nin hükümet olup ilerleyen yıllarda hızla devletin merkezinde yer alışının 23. yılındayız. Bu dönemde hayata geçirilen tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki “çocuk işçilik” yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı.
Ancak çocuk işçilik gerçeğini örtemezsiniz. TÜİK verilerine göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma sıklığı 2022’de yüzde 18,7 iken 2023’te yüzde 22,1’e ve 2024’te yüzde 24,9’a yükseldi. Yani 970 bin çocuk işçi olduğu açıklandı. Ancak bu sayıya 500 bin MESEM’li çocuk, bu yaş grubunda çalışan kayıt dışı çalışan çocuklar ve 15 yaş altı çalışan çocuklar dahil değil. Bu çocukları da eklediğimizde Türkiye’de çocuk işçi sayısının 3-4 milyona ulaştığının altını çizmeliyiz.
Çocuk işçilik gerçeğini en çıplak bir biçimde ortaya seren ise iş cinayetleridir. “Son on iki yılda en az 764 çocuk, daha evvel devletin eksik tuttuğu verileri de eklediğimizde de AKP’li yıllarda en az 1000 çocuk işçi hayatını kaybetti.”
Çocuk işçiler tarım sektöründe ailesiyle birlikte mevsimlik olarak ücretli veya tarlasında çalışanlardır, çocuk işçiler haftanın bir günü okulda dört günü işyerinde olan MESEM adı altında çalışanlardır, çocuk işçiler kentlerin varoşlarında aile içi emek kapsamında ücretsiz çalışanlardır, çocuk işçiler iş öğrensin diye yaz tatilinde çalışanlardır, çocuk işçiler harçlığını kazansın diye tanıdığın yanına verilenlerdir, çocuk işçiler sokakta mendil satan veya kağıt toplayanlardır, çocuk işçiler okulu bırakıp sanayide çalışanlardır, çocuk işçiler paket servisi yapan moto kuryelerdir…
Ama çocuk işçiler sistematik olarak Türkiye kapitalizminin daha ilköğretim çağındayken bile acımasız üretim çarklarına soktuğu oyun alanlarından koparılan çocukluğunu, gençliğini ve sağlığını işyerlerinde bırakan bu ülkenin geleceğidir. Kesinlikle geçici bir olgu değil bilinçli sistematik bir ucuz emek sömürüsüdür. İşte 2025 yılının ‘Aile Yılı’ ilan edilmesinin önemli bir yönünü de bu politika oluşturmaktadır ve sermayenin uluslararası politikasıyla paralel bir eğilimin ifadesidir. En az üç çocuk çağrısı da güvencesiz emek havuzunun en önemli bileşeni olan çocuk işçiliğinin önemine vurgu yapmaktadır. Sermaye için ucuz (MESEM ile bedava) ve örgütsüz bir işçi kitlesi vazgeçilmezdir.
Tarımdan sanayi ve inşaata kayan, MESEM aracılığıyla kitleselleştirilen çocuk işçilik
Çocuk işçi ölümlerinde her ne kadar hala tarım sektörü ilk sırada yer alsa da sanayi ve inşaatlarda ölen çocuk işçi sayısı giderek artıyor. Kırsal yoksulluğun devam etmesine rağmen çocuk işçi ölümlerinin kentlere kaymasının bazı nedenleri var. Zira kırsal yoksulluk bitmediği gibi derinleşerek devam ediyor. Ne var ki, kentsel yoksulluğun derinleşmesi, özellikle MESEM’de gördüğümüz üzere ortaokullara kadar indirilen ve bizzat devlet politikalarıyla kitleselleştirilen çocuk işçilik ve tüm Anadolu kentlerinde yoğunlaşan Organize Sanayi Bölgesi gerçekliği artık çocuk işçi ölümlerini kent merkezlerine ve çeperlerine taşımış durumda.
Tarım işçisi çocuklar tamamen sosyal hayattan dışlandığı ve yerleşim merkezleri dışında hem yaşadıkları hem çalıştıkları alanda çevrelendiklerinden ötürü ölümleri devlet ve sermaye tarafından “görünmez” kılınıyordu. Oysa çocuk işçiler artık her yerde, kentlerin merkezinde, AVM’lerde, sokakta, şantiyelerde, sanayide ve OSB’lerde. Her ailede veya sülalede bir çocuk çalışıyor, her sokakta tanıdık bir çalışan çocuk var. Çocuk işçilik; eğitim, öğrenim, yetişecek eleman argümanlarıyla “meşrulaştırılmaya çalışılsa da” çocuk işçi ölümleri gizlenemiyor.
Sonuç olarak
Türkiye sanayisinin dünya pazarlarında, özellikle AB pazarında, var olmasının yegâne yolu ucuz işgücü ihracıdır. Sermaye için çocuk işçilik elzem olarak görülmektedir. Tam da bu noktada üç temel talebimiz var:
1- Çocuk işçilik yasaklanmalı, mesleki öğrenim çocuk gelişimine uygun bir biçimde planlanmalı ve kamusal kurallar çerçevesi içinde olmalıdır.
2- Eğitim her kademede parasız olmalı, müfredat bilimin ışığında ve yaşam ile bağı kuran bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
3- Yaşam alanlarımız uyuşturucu ve çeteleşmeden temizlenmeli, çocukların gelişimine uygun bir hale getirilmelidir.
Ancak bunları sistem içinde ifade etmek tek başına bir anlam ifade etmiyor. Örgütlenmek, mücadele etmek ve direnmek gerekiyor…