Eğitim-İş, YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım’da “12 Eylül artığı YÖK kaldırılmalıdır!” başlıklı bir açıklama yayınladı.
Açıklamada, “Gencecik bir Cumhuriyet iken bile eğitime verdiği önemle tüm Avrupa ülkelerine parmak ısırtan bu ülke, onca köklü üniversitesine rağmen son 5 yıldır dünyanın ilk 500 üniversitesi listesine girememektedir. Üniversitelerin özerk-demokratik bir yapıya kavuşması için 12 Eylül’ün artığı olan YÖK kaldırılmalıdır.” denildi.
12 Eylül artığı YÖK kaldırılmalıdır!
12 Eylül darbesinin ardından üniversiteleri kontrol altında tutmak için kurulan YÖK, 42 yıldan bu yana bilimsel, özerk üniversitenin önündeki en büyük engel olmuştur.
12 Eylül darbesinin ardından üniversiteler üzerinde baskı aracı olması için kurulan YÖK, bugüne kadar ki uygulamaları ile üniversitelerde bilimselliği ve bilimsel yaklaşımları kurumsal kimliğe kavuşturmamış, gerçeği arayanı engelleme ve denetim altına alma kurumu haline gelmiştir.
AKP hükümeti döneminde üniversiteler tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmiş, eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirilmesi yönündeki politikalarda artış olmuştur.
Bilimsel, yönetsel ve akademik özerkliği olmayan, susturulan, liyakatsiz kişilerin iş başında olduğu, bir tek yayını bile olmayanların rektör atandığı üniversiteler bilim yuvası olmaktan uzaklaşmıştır.
Liyakata değil iktidara sadakate göre atanmış yöneticiler eliyle, ilerici akademisyenler ve üniversite çalışanları düzenli bir mobbinge, baskıya, keyfi soruşturma tehditlerine maruz kalmaktadır. Ülkenin en köklü, en gelenekli üniversiteleri, başlarında bir tane bile kabul görmüş makale kaleme almamış parti komiserleri tarafından yönetilmektedir.
Yandaşlara koltuk ve akademik unvan vermek için açılmışçasına faaliyet gösteren ve sayıları her geçen yıl artan vakıf üniversiteleri, bir kampüsü ve yaşam alanı bile olmayan ve mantar gibi türeyen apartman üniversiteleri, Türkiye akademisinin kalitesinden de saygınlığından da çok şey götürmeye devam etmektedir.
Uluslararası göstergeler son 20 yılda üniversitelerimizin hemen her alanda ileri değil geri gittiğini ortaya koymaktadır.
Üniversitelere ayrılan kaynağa baktığımızda, Gayri Safi Milli Hasıladan (GSMH) üniversitelerin aldığı pay %1’in altındadır. Bu da üniversiteleri giderek işlevsizleştirmekte, niteliksizleştirmektedir. 129 devlet üniversitemizin toplam bütçesi Amerika’daki bir üniversitenin bütçesinin altındadır. Gerekli kaynak aktarılmadığından araştırmalarda beklenen nitelik ve nicelik sağlanamamaktadır.
Ulusal ve uluslararası yayın sayısının artmasına rağmen etki faktörü açısından değerlendirildiğinde Türkiye’deki üniversitelerin bazı Ortadoğu ülkelerinin bile gerisinde kaldığı, akademik yayın ve bilimsel bilgi üretimi motivasyonunun da akademik yükseltilme ve performans kaygısıyla yapıldığı gözlemlenmektedir. Bu durum üniversitelerdeki yayın niteliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Üniversitelerin yayın performansları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin Suudi Arabistan ve İran’ın da gerisinde 17. sırada yer aldığını görüyoruz. Gencecik bir Cumhuriyet iken bile eğitime verdiği önemle tüm Avrupa ülkelerine parmak ısırtan bu ülke, onca köklü üniversitesine rağmen son 5 yıldır dünyanın ilk 500 üniversitesi listesine girememektedir.
Atatürk, üniversiteleri, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olarak görüyordu. Üniversitelerin, eğitim-öğretim, araştırma ve topluma hizmet gibi temel işlevlerini yerine getirerek, ülkenin ilerlemesine ve gelişmesine katkıda bulunacağına inanıyordu.
Bu nedenle çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olan üniversitelerin özerkliğinin tam olarak sağlanması, siyasi müdahalelerin önlenmesi, akademik kadroların kalitesinin artırılması ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, üniversitelerin daha etkin bir şekilde işlev görmesi için gereklidir.
Üniversitelerin özerk-demokratik bir yapıya kavuşması için 12 Eylül’ün artığı olan YÖK kaldırılmalıdır.