Azerbaycan rejiminde bir düşünce kuruluşu olan Topchubashov Center’da yayımlanan makalenin yazarı, Ürdün-İsrail ilişkileri üzerine çalışan Joseph Şumunov, Azerbaycan ve Ürdün’ün, İran’a karşı ortak muhalefetlerinden ve İsrail ile artan askeri ilişkilerinden hareketle stratejik bir ittifak kurma yolunda olduklarını vurguluyor.
YDH- Bir politika enstitüsü olarak kurulan Topchubashov Center’da yayımlanan makale, “Şii Hilali” nosyonunu ve bunun Orta Doğu üzerindeki etkilerini tartışıyor, İran’ın Orta Doğu’daki potansiyel tesirine karşılık olarak Azerbaycan ve Ürdün arasında bir tür hizalanmanın meydana gelebileceğini öne sürüyor.
Şii Hilali 7 Ekim sonrası dolunaya giriyor
Ürdün Kralı İkinci Abdullah, 2000’li yılların başında Teröre Karşı Küresel Savaş sırasında, İran’ın Tahran’dan Şam’a uzanan bir Şii imparatorluğu yaratmaya yönelik büyük ölçekli ve geniş kapsamlı ideolojik silahlı mücadele stratejisini tanımlamak için “Şii Hilali” terimini ortaya attı. İsrail-Hamas Savaşı, İran destekli milis grupların bölgenin güvenlik ve istikrarı açısından ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça ortaya koyduğu için, bu tanımlama da ancak kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olarak nitelendirilebilir.
Levant bölgesinde, Şii liderliğindeki Hizbullah ve daha az ölçüde de olsa Tahran tarafından desteklenen Sünni bir ağ olan Hamas, Tahran’ın Yahudi Devletini ortadan kaldırma planını uygulayarak İsrail ile savaş halindedir. Fırat boyunca, Hareket el-Nüceba milisleri ve el-Sadr Hareketi gibi Şii gruplar Irak hükümetini kıskaca alarak devleti hukuken İran’ın uydusu haline getirdi. Körfez’de ise Husi hareketinin korsanlık faaliyetleri ve uluslararası nakliye gemilerine yönelik saldırıları Kızıldeniz’deki deniz ticaretini tamamen istikrarsızlaştırdı, öyle ki Süveyş Kanalı üzerinden yapılan ticaret 2023-2024 yılları arasında yüzde 50 oranında azaldı.
Şii Hilali’nin İzinde
Haşimi monarşisi altında ve nüfusunun çoğunluğu Sünni olan bu Hilal, Ürdün Krallığı için varoluşsal bir tehdittir. Ülke dışarıdan Lübnan, Suriye ve Irak’taki Şii çoğunluklu bölgelerle, özellikle de Nisan ayında “12 bin savaşçıya hafif ve orta silahlar, zırh önleyici rampalar, taktik füzeler… sağlamaya hazır” bir “Ürdün İslami Direnişi” hazırladığını duyuran Kataib Hizbullah ile çevrilidir ki bu sayede Filistinli kardeşlerini savunmak için tek el olabilsinler. Kataib Hizbullah, Ocak ayında bir Amerikan askerinin ölümüyle sonuçlanan, ülkenin doğusundaki bir ABD askeri üssüne insansız hava aracı saldırıları düzenleyerek Ürdün’deki Batı destekli monarşiyi hedef aldı. Ayrıca örgüt, Amman’daki hücrelere sınır ötesi silah ve uyuşturucu kaçakçılığı da yaptı. 7 Ekim’den bu yana, Katip Hizbullah, Ürdün’ü İsrail’e yönelik saldırılar için bir fırlatma rampası olarak kullanamasa da, gerçekleştirdiği diğer eylemler bunlardır.
Krallık, Tahran’ın Mayıs ayında İsrail’e yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısı sırasında, ABD’nin diğer Arap ortaklarıyla birlikte gerilimi düşürmek için füzeleri tek başına vurmaya karar verdiğinde tehdidin boyutunu hissetti. İsrail’in Gazze’deki eylemlerini kınadığı göz önüne alındığında Ürdün’ün katılımı dikkat çekiciydi ancak Kral İkinci Abdullah bu kararın Ürdün’ün İsrail-İran vekalet savaşında bir “savaş alanına” dönüşmesini engellemek için alındığını yineledi. Ürdün, Yahudi Devleti ile olan soğukkanlı ve jeostratejik ilişkisiyle, İran’ın ”Direniş Ekseni’nin gözünde bir başka ’küçük Şeytan” olmaya devam edecektir ve buna göre muamele görmelidir.
İran’ın kuzey komşusu Azerbaycan, Ayetullahlar tarafından “ikinci İsrail” olarak adlandırılmanın nasıl bir his olduğunu çok iyi biliyor. Tahran, on yıllar boyunca Bakü’ye karşı düşmanca bir yaklaşım sergileyerek mümkün olan her fırsatta Azerbaycan’ın istikrarını ve toprak bütünlüğünü tehlikeye atmaya çalıştı. Bu durum en çok, İsrail’in Azerbaycan’a verdiği desteğe karşılık İran’ın Karabağ Sorunu sırasında Ermenistan’a verdiği güçlü mali ve askeri destekte kendini gösterdi. İran, 2023 yılında Tahran’daki Azerbaycan Büyükelçiliği’ne düzenlenen ve bir kişinin ölümü ve iki kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan silahlı saldırı, Bakü’deki İsrail Büyükelçiliği’ne İran vatandaşı bir Afgan tarafından düzenlenen başarısız saldırı ve Haziran ayında Azerbaycan Ulusal Petrol Şirketi SOCAR’ın İstanbul’daki ofislerine karşı düzenlenen bin kişilik protestoya verdiği destek gibi, ezeli düşmanıyla olan stratejik ilişkileri nedeniyle Azerbaycan’ı kışkırtmaya devam etti.
Ürdün gibi Azerbaycan da İran destekli Şii milis grubu Azerbaycan İslami Direniş Hareketi ya da 2019’da kurulan Hüseyniyun ile mücadele ediyor. İran, laik ve egemen bir devleti istikrarsızlaştırmak ve radikalleştirmek için devrimini Azerbaycan’a ihraç ediyor. 1990’larda İran Kudüs güçlerinin Bakü’ye girmesiyle başlayan bu süreç, Şii terör hücrelerinin yıkım oluşturmasıyla devam ediyor. Hem Azerbaycan hem de Ürdün güvenlik güçleri İran’ın kendi topraklarındaki taktiklerini başarılı bir şekilde izliyor ve engelliyor. Ancak Azerbaycan’ın 2020 Karabağ Savaşı’ndaki zaferi ve ardından gelen barış görüşmelerinin yanı sıra Bakü’nün Türkiye tarafından desteklenen ve Rusya tarafından saygı duyulan bölgesel bir askeri güç olarak yeni konumunun ardından İran donmuş ilişkilerini çözmeye karar verdi. Bu da 15 Temmuz 2024’te Tahran’da Azerbaycan’ın yeni, anıtsal büyükelçiliğinin açılmasıyla somutlaştı ve karşılıklı saygı ve iyi komşuluk adına yani işbirliğinden çok, zorunlu bir temasla yeniden açıldı.
Birbirinin aynısı
Azerbaycan ve Ürdün, Şii terörünün yayılmasına karşı bir ortak ve ABD liderliğindeki güvenlik şemsiyesinin bir uydusu olan İsrail ile örtülü bölgesel gücü ve yabancı varlıkları kendi topraklarını harap edebilecek haydut bir devlet olan İran ile ilişkileri arasında ip üzerinde yürüyen iki devlettir. Ayrıca her ikisi de NATO’nun kilit ortaklarıdır: Ürdün, “terörizm ve şiddet içeren aşırılıkçılık da dahil olmak üzere ulus ötesi tehditlerle mücadelede… hem bölgesel hem de küresel bağlamda bir istikrar feneri” olmak için başkentinde bir NATO ofisi açtı; Azerbaycan ise yaklaşık otuz yıldır, Bakü’nün NATO standartlarında askeri güce ulaşmasını sağlayan Türkiye ile ittifakı gibi “çeşitli NATO müttefikleriyle giderek daha yakın ilişkiler geliştiriyor”.
Batı’ya dönük, güvenlik odaklı bu iki devletin doğal dost olacağı düşünülebilir, ancak ilişkilerini gerçekten geliştirmek için ikili olarak pek bir şey yapılmadı. Amman onlarca yıldır Karabağ konusunda Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü destekledi ve hatta 1990’larda Ermeni ayrılıkçılar tarafından gerçekleştirilen Hocalı katliamına ilişkin bir karar bile kabul etti. Buna karşılık, Azerbaycan silahlı kuvvetlerinden temsilciler uzun zamandır Amman’daki Özel Harekat Kuvvetleri Fuarı ve Konferansı’nın (SOFEX) ziyaretçileri ve Azerbaycan Uluslararası Savunma Fuarı’nda (ADEX) Ürdünlü silah şirketleri yer alıyor. Genel olarak, ilişki sadece ismen “stratejik” idi.
Yakın dönem işbirliği
Ancak İsrail-Hamas Savaşı, hem Azerbaycanlı hem de Ürdünlü devlet adamları için mükemmel ortaklığın tam önlerinde olduğuna dair kırmızı bir bayrak oldu. 7 Ekim’den sonra Ürdün Kralı 2. Abdullah, 22 Şubat 2023’te Azerbaycanlı mevkidaşı Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i Bakü’de ziyaret etti ve bu ziyaret iki ülke arasında 2020 öncesinden bu yana gerçekleşen en üst düzey ikili görüşme oldu. İki lider, Kral Abdullah’ın Bakü ile ilişkileri üst düzey ve kardeşçe olarak nitelendirdiği “Orta Doğu’da barışı sağlama, güvenlik ve istikrarı güçlendirme çabalarını” birbirlerinin ordularıyla koordinasyon içinde geliştirme konusunu ele aldı.
İlişkiler Nisan 2024’te Azerbaycan Savunma Bakanı Albay General Zakir Hasanov’un Ürdün Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Yousef Huneiti ile Amman’da bir araya gelmesiyle bir üst seviyeye taşındı. İkili, askeri-teknik alanları geliştirecek ve çeşitli zorlukların ve güçlüklerin üstesinden gelmek için bir model teşkil edecek bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı. Savunma Bakanı Hasanov daha sonra Kral İkinci Abdullah ile bir araya gelerek iki ülkenin savunma danışmanlığı, karşılıklı savunma operasyonları ve askeri eğitim modülleri arasında ikili bir görüşme gerçekleştirdi.
Şii Hilalini engellemek için atılacak adımlar
Azerbaycan-Ürdün ilişkileri hala olması gerektiği yerde değil. İsrail-Hamas Savaşı ve Hizbullah’a karşı yaklaşan savaş, olası Irak ve Suriye’nin de katılımıyla, Hilal’in genişlemesine karşı olan ülkelerin birleşmesi için bir sahne oluşturuyor. Bakü ve Amman’ın artan ikili askeri ilişkileri, İsrail ile stratejik ilişkileri ve İran’a karşı duydukları nefret göz önüne alındığında, doğal müttefiklerinin kim olduğu, yani kendileri olduğu konusunda hiçbir şüphe yok.
Jeostratejik açıdan önemli konumlarda bulunan bu iki ülke, duyarlı bir askeri istihbarat aracılığıyla birbirlerine bağlanırlarsa İran’ın provokasyonlarını hafifletmeye yardımcı olabilirler. Bir tarafta Ürdün, İran’ın müttefiki Suriye ve Irak arasında sıkışmış durumda ancak İran’ın İsrail’e saldırısı sırasında Batı’nın askeri kurumlarına bağlılığını kanıtlayan daha büyük ve askeri açıdan daha üstün ortağı Suudi Arabistan ile işbirliği yaparak istikrarsız konumunu telafi ediyor. Diğer taraftan Azerbaycan, İran’ın Güney Kafkasya’daki yayılmasını engellemekte ve İran’ın, NATO destekli bölgesel rakibi Türkiye ile ittifakı sayesinde gerek yumuşak gerek sert güç saldırılarını uzak tutmaktadır.
Azerbaycan ve Ürdün arasında daha güçlü bir askeri ortaklık gerekiyor; iki ülke liderleri, bu ortaklığın gerekliliğini anlamalı. Son zamanlarda iki ülkenin askeri güçleri arasında yapılan yeni işbirliği anlaşmaları umut verici olsa da İran Ortadoğu’ya sonun başlangıcı mahiyetindeki saldırısını gerçekleştirdiğinde Azerbaycan ve Ürdün doğal olarak daha da yakınlaşacak ve uyumlu bir ortaklığa geçeceklerdir.
Kaynak: Joseph Şumunov / YDH