Yazıişlerine yazı teslim saati geldiğinde duruşma sürüyordu, yani sonucunu bilmiyorum ama önemi de yok çünkü davanın açılmış olması bile yeterince sonuç zaten.
Evet, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Filistin halkına soykırım uygulayan İsrail’e Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açması, çok önemli bir siyasal hamle.
Dahası Güney Afrika açısından, ahlaki boyutu da dahil, tarihi önemde. Öyle olduğu için de Güney Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa duruşma gününü şu sözlerle değerlendiriyor: “Hiçbir zaman kendimi bugünkü kadar gururlu hissetmemiştim.”
Küresel Güney’in sözcüsü
Ramaphosa’nın haklı gururu bu…
Çünkü halkı, üç yüzyıl sömürülmesinin ardından, II. Dünya Savaşı sonrasında 40 yıl boyunca “beyazların ırkçı yönetimi” altında yaşamak zorunda kalmıştı. Sonunda direniş, zaferi getirmiş ve o zaferle Güney Afrika uluslararası toplum içinde sürekli parlayan bir yıldız olmuştur.
Bugün İsrail’in Filistinlilere soykırımına karşı öncü bir tutum alarak Uluslararası Adalet Divanı’na giden Güney Afrika, adeta Küresel Güney’in sözcülüğünü yapmış oldu.
Küresel Güney’in sembol örgütlerinden BRICS’in üyesi olan Güney Afrika, sonuç ne olursa olsun, tarihe ahlaki tutumuyla geçmiş olacak. Dolayısıyla Ramaphosa’ya kendini gururlu hissettiren o tutum, Küresel Güney’den bakan bizler için de gurur verici…
İsrailli uzmanların uyarısı
ABD-İngiltere destekli İsrail’in hiç beklemediği bir hamleydi bu dava. O nedenle soykırımcı Netanyahu hükümeti için ağır oldu. İsrailli uluslararası hukuk uzmanlarının uyarıları da Tel Aviv yönetimini endişelendirdi.
2 Ocak 2024 günü CGTN Türk’te yazmıştım: Tel Aviv Üniversitesi Uluslararası Hukuk Profesörü Eliav Lieblich, hükümet yetkililerinin “Gazze’nin haritadan silinmesi” türünden açıklamalarının İsrail’i kendisini savunmakta zor duruma düşüreceğini belirtiyordu. Hayfa Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uzmanı Dr. Shelly Aviv Yeini, “Soykırım davası, diplomatik izolasyon ve yaptırımlara sebebiyet verebilir” diyordu. İsrailli tarihçi Doç. Dr. Raz Segal, “İsrail liderlerinin birçok açıklaması, Filistin halkını yok etmeye yönelik niyeti ortaya koyuyor” diyordu.
Yani Netanyahu yönetimi, Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmeden önce zaten “soykırımcı” damgasını yemişti. Bu damgayı Hitler’den sonra en çok hak eden de kuşkusuz kendisiydi!
Yeni dünyanın şafağındayız
Daha önce bu köşede belirtmiştim: Savaşların sonuçlarını atılan bomba sayılarına ya da ölü sayılarına bakarak doğru değerlendirebilmek her zaman mümkün değildir. Bu savaş da böyledir.
Sadece Gazze’nin dümdüz edilmesine ya da Gazze’de ölen Filistinlilerin sayısına bakarak İsrail’in kazandığını sanabilirsiniz ama gerçekte kazanan Filistin ve kaybeden İsrail’dir.
Bu gerçeği İsrail’de de görenler var: Örneğin E. General Yitzhak Brick, “Gazze’de giderek çamura batıyoruz” (AA, 1.1.2024) diyor, örneğin İsrail İç İstihbarat Servisi Şin Bet’in eski Başkanı Ami Ayalon, “Gazze’nin kumdan tepelerindeki bataklığa doğru ilerliyoruz” (cumhuriyet.com.tr, 11.1.2024) diyor, örneğin eski İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, “Hamas’a karşı savaşı kaybettik” (Sputnik, 26.12.2023) diyor…
Dahası İsrail’le birlikte ABD de kaybetti. Çünkü asıl mesele ortaya çıkan siyasal tablodur. O tabloda dört önemli yeniliğin şafağı var:
1) Çok kutuplu dünyanın şafağındayız.
2) ABD emperyalizminin Ortadoğu’da kaybetmesinin şafağındayız.
3) Filistin devletinin kabulünün şafağındayız.
4) Asya barışının şafağındayız.
ABD, bu tabloyu ne terörü artırarak ne de duruşma gününde Yemen’i bombalayarak değiştirebilir.
Kaynak: Mehmet Ali Güller / Cumhuriyet