Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Mardin ziyaretini takip eden gazetecilere açıklamalarda bulundu. Tekin, 2019 yılından bu yana eğitim dönemi içerisinde iki defa uygulanan birer haftalık ara tatilin kaldırılacağı sinyalini verdi.
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Radyo Sputnik’te yayınlanan Yazı-Yorum programında Fethi Yılmaz’ın konuğu oldu.
Kadem Özbay, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ara tatillerle ilgili açıklamasını ve son 23 yılda eğitim sisteminde yapılan değişiklikleri değerlendirdi.
Milli Eğitim Bakanı Tekin’in, çalışan anne-babaların zorlandığı ve öğrencilerin okula adaptasyonunda sorun yaşandığı gerekçesiyle ara tatillerin kaldırılmasının değerlendirileceğini söylemesini hatırlatan Özbay, “Aynı konuda aynı gerekçeleri ortaya koyup taban tabana zıt uygulamaları hayata geçiren ve buna da reform diyen bir anlayışla karşı karşıyayız” dedi.
Özbay, 2019’da dönemin bakanı Ziya Selçuk tarafından getirilen ara tatillerin o zaman “dünya örnekleriyle” savunulduğunu, bugün ise tersinin savunulduğunu belirterek, “Kendi yaptığının tam tersini yine aynı gerekçelerle savunan ve eğitimi adeta reform çöplüğüne dönüştüren bir anlayış var” ifadelerini kullandı.
Son 23 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı değiştiğini hatırlatan Özbay, şunları söyledi:
Sürekli değişen bir görünüm var ama değişmeyen bir amaç var. Özel okulların sayısının arttığı, eğitimin tamamen velilerin cüzdanına bağlı hale geldiği, okul ortamlarında protokollerle tarikat ve cemaatlerin cirit attığı, müfredattan bilimin eksiltildiği, tarih ve cumhuriyet bilincinin azaltıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. AK Parti’nin başta eğitimle ilgili bir ehliyetinin olmadığının en net kanıtı, kendi yaptığı düzenlemeyi iki-üç yıl sonra kötüleyip tam tersini yine reform diye sunmasıdır. Artık başladığı sistemle bitirebilen bir öğrenci profili yok, ortada bir sistemden değil sistemsizlikten söz edebiliyoruz. Bunun bedelini öğrenciler, öğretmenler ve veliler ödüyor.
‘Bakanlık bütçesinin yüzde 83’ü zorunlu gider, personel gideri’
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin önemli kısmının personel giderine gittiğini hatırlatan Özbay, şunları aktardı:
Bakanlık bütçesinin yüzde 83’ü zorunlu gider, personel gideri. Öğretmen bu bütçeyle bile yoksulluk sınırının altında maaşla çalışıyor. Yatırım bütçesi tek haneli rakamlarda, derslik, okul, yemek gibi temel ihtiyaçları karşılamaktan uzak. 2019 yılından itibaren ikili eğitim olmayacağı söylendi. Şu an milyonlarca çocuk ikili eğitimde. Bir okul binasında dört ayrı okul tabelası görüyoruz, deprem bölgesinde hâlâ konteynerlerde eğitim devam ediyor.
Eğitimde okullaşma ve devamsızlık sorunlarına da dikkat çeken Özbay, şöyle konuştu:
En son veriye göre 612 bin 814 çocuk okul dışında. Yabancı uyruklu çocuklarla beraber bu sayının bir milyona yaklaştığını görüyoruz. Meslek liselerinde her iki öğrenciden biri, imam hatiplerde her üç öğrenciden biri 20 günün üzerinde okula gitmiyor. Açık lise ve MESEM ile birlikte yüz binlerce çocuk fiilen eğitimden kopmuş durumda.

MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasının bir “mesleki eğitim modeli” değil, doğrudan “çocuk işçiliği” anlamına geldiğini vurgulayan Özbay, şunları söyledi:
MESEM bir mesleki eğitim modeli olamaz, zaten olmadığını da görüyoruz. Ortaokul çağındaki çocukları haftada bir gün göstermelik okul, beş gün işyerinde çalıştıran bir düzen bu. Bir gün okulda iki saat din kültürü, iki saat Türkçe ile altı saatlik bir kayıt tutuluyor, gerisi işçilik. Milli Eğitim Bakanlığı çocuk işçi bulma kurumuna dönüşmüş durumda. Okullarda bir öğün yemek için kaynak yok deniyor ama işletmeler için teşvik var. Hem çocuğu işçi olarak işletmeye gönderiyorlar hem de devletin kaynağını oraya aktarıyorlar. Bu sistemde 16 çocuğu kaybettik. Bir akademik çalışmada 600 çocuk üzerinden yapılan araştırmada 387’sinin MESEM’de çalışırken küçük ya da büyük yaralanmaya maruz kaldığı görülüyor. Psikolojik travmalar henüz tam anlamıyla tespit bile edilemiyor.
‘Eğitim, belli çevrelerin ve parası olanların erişebildiği bir ayrıcalık haline getirildi’
Eğitim-İş’in ve diğer eğitim bileşenlerinin karar süreçlerinin dışında bırakıldığını belirten Özbay, kendi görev süresi boyunca Milli Eğitim Bakanlığı’ndan hiçbir düzenleme için görüş talebi gelmediğini söyledi:
Türkiye’nin en büyük eğitim örgütlerinden birinin genel başkanıyım. Müfredat değişikliği, Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi doğrudan öğretmenleri ilgilendiren süreçlerde bile bizimle tek bir görüş alışverişi yapılmadı. Her seferinde ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla hareket ediliyor. Karma eğitim, lise süresinin kısaltılması, müfredat değişiklikleri gibi başlıklarda önce bu yapılar açıklama yapıyor, ardından bakan çıkıp ‘kamuoyundan gelen talepler’ diyerek bu kararları meşrulaştırmaya çalışıyor.
Okulların, sosyal eşitlik ve güven duygusunun inşa edildiği yerler olması gerektiğini vurgulayan Özbay, gelinen noktayı şöyle özetledi:
Okullar, bir ülkede yaşayan insanlara devletin sosyal anlamda eşitlik ve güven duygusunu vereceği ilk kurumlardır. Şu anda ise eşitsizliğin ve güvensizliğin en çok hissedildiği yerler haline gelmiş durumda. Eğitim, tüm çocuklar için bir hak olarak değil, belli çevrelerin ve parası olanların erişebildiği bir ayrıcalık haline getirildi.



















































