Okulların açılması ile birlikte gündeme gelen temizlik sorunu, büyümeye devam ediyor. Bazı okullarda temizlik görevlilerinin bulunmaması nedeniyle velilerin temizlik işlerini yaptığı haberleri basına yansıyor. Muhalif belediyelerin okulların sorunlarına çözüm önerileri ise MEB tarafında engelleniyor.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), “okullarda temizlik sorunu varmış gibi” gösterilerek, konunun politik malzeme haline getirilmeye çalışıldığı iddiasında bulundu. Bakanlık, 60 bin 487 okulun temizliği ve temizlik malzemelerinin kendileri tarafından sağlandığını, bu hizmetlerin yürütülmesinde ise 49 bin 578 kadrolu temizlik personelinin görev yaptığını, okullarda istihdam edilecek 30 bin yeni personelin göreve başladığını açıkladı.
Bakanlık sorumluluğu başka kurumlara yüklüyor
Eğitim-İş, MEB’in temizlik konusunu geçiştiren tutumunu eleştiren bir açıklama yaptı.
Açıklamada, “Sahadaki gerçekler ve öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin yaşadıkları, bu iddiaların tam tersini ortaya koymaktadır. Velilerden, öğretmenlerden ve okul idarecilerinden aldığımız geri bildirimler, birçok okulda ciddi temizlik eksikliklerinin sürdüğünü gözler önüne sermektedir. Bu durumu “siyasi şov” olarak nitelendiren Bakanlık, asıl görevi olan hizmeti eksik bırakarak, sorumluluğunu başka kurumlara yüklemeye çalışmaktadır.” denildi.
Okullarımızda temizlik sorunları devam etmektedir
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, okullardaki temizlik hizmetlerinin eksiksiz yürütüldüğü ve herhangi bir sorunun olmadığı öne sürülmüştür. Ancak sahadaki gerçekler ve öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin yaşadıkları, bu iddiaların tam tersini ortaya koymaktadır.
Eğitim-İş olarak bu durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuş ve acil önlemler alınmasını istemiştik. Ancak Bakanlık önlem almak yerine gerçekleri gizlemeye çalışmaktadır.
Bakanlık, her ne kadar istihdam edilen temizlik personeli sayısının artırıldığını ve okulların hijyen koşullarının denetim altında olduğunu iddia etse de gerçek şudur ki okullarımızda yaşanan temizlik sorunları büyük ölçüde devam etmektedir. Velilerden, öğretmenlerden ve okul idarecilerinden aldığımız geri bildirimler, birçok okulda ciddi temizlik eksikliklerinin sürdüğünü gözler önüne sermektedir.
Geçici personel uygulaması düşük ücretli sömürünün önünü açmıştır
Öncelikle, İşgücü Uyum Programı (İUP) ve Toplum Yararına Program (TYP) kapsamında görevlendirilen geçici personel uygulamaları, okulların kalıcı ve sürdürülebilir temizlik ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Geçici personelin sağlanması sürecinde yaşanan gecikmeler, okullarımızın hijyen standartlarını tehlikeye sokmuştur. Kaldı ki daha önce vurguladığımız gibi bu uygulama, kamu kurumlarında kalıcı istihdam yerine geçici ve düşük ücretli sömürünün önünü açmıştır. Haftanın 3 günü 8 bin 447 TL’ye çalıştırılacak kişilerle okulların ne güvenliği ne temizliği sağlanabilir, üstelik bu asla kabul edilemeyecek bir emek sömürüsüdür. Eğitim-İş olarak yıllardır okulların temizlik ve güvenlik ihtiyaçlarının giderilmesi için işinin uzmanı insanların kadrolu biçimde istihdam edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
TYP kapsamında çalışan personelin sadece 6 aylık sözleşmelerle işe alındığı ve işlerinin 31 Mart itibarıyla sona ereceği göz önüne alındığında, bu programın eğitim yılı boyunca istikrar sağlamayacağı ortadadır.
MEB, açıklamalarıyla sorunu itiraf etmiştir
Öte yandan, İşgücü Uyum Programı (İUP) kapsamında görevlendirilen çalışanlar, düşük ücretlerle uzun saatler çalışmak zorunda bırakılmakta ve bu durum personelin memnuniyetsizliğini artırmaktadır. İUP çalışanlarının “Biz neden bu kadar düşük ücretle bu işi yapıyoruz?” sorusunu sormaya başlaması, Bakanlığın eğitim kurumlarına yönelik personel politikalarının ne denli sorunlu olduğunu açıkça göstermektedir. Okullarımızda kaliteli ve sürekli temizlik hizmeti sağlanması için kalıcı istihdam politikalarına ihtiyaç varken, bu geçici çözümler hem çalışanları mağdur etmekte hem de okulların hijyen standartlarını tehlikeye atmaktadır.
MEB, açıklamasında okullarda görev yapan temizlik personelinin sayısının arttığını belirtirken, aslında büyük bir açığı da itiraf etmektedir. Bakanlık, hâlihazırda 49 bin 578 kadrolu personel bulunduğunu ve buna ek olarak 30 bin Toplum Yararına Program (TYP) ve 63 bin 777 İşgücü Uyum Programı (İUP) çalışanının görev yaptığını dile getiriyor. Ancak bu açıklamanın dikkatli bir analizi, eğitim sistemimizdeki büyük bir eksikliği gözler önüne sermektedir.
Son 20 yıldır neredeyse hiç yeni memur alımı yapılmadı
MEB’in bu programlarla 150 bine yakın geçici personel istihdam etmesi, okullarımızda kalıcı yardımcı personel ihtiyacının en az 150 bin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu sayının da kalabalık sınıfları, çok katlı okulları, ikili eğitim garabetini düşündüğümüzde yeterli olmayacağını herkes biliyor, en iyi de Bakanlık biliyor aslında. Yani, Bakanlık dolaylı da olsa ilk kez okullarımızdaki yardımcı personel açığını net bir şekilde dile getirmek durumunda kalmıştır. Ne yazık ki, bu ihtiyacın kadrolu ve sürdürülebilir şekilde karşılanmadığını da kabul etmek zorundayız. Bugün hâlâ 49 bin 578 kadrolu personelin büyük bir kısmı, temizlik işlerinden ziyade farklı görevleri yerine getirmektedir. Son 20 yıldır Bakanlık neredeyse hiç yeni memur alımı yapmamış, bu yüzden mevcut kadrolu personel, temizlik işlerinden çok farklı görevlerle yükümlü hale gelmiştir.
Okul sayısının çeyreği kadar yardımcı personel yok
5.12.2023’te Milli Eğitim Bakanının milletvekillerinin konuyla ilgili soru önergesine verdiği cevaba göre MEBBİS kayıtlarında il/ilçe milli eğitim müdürlükleri hariç yardımcı hizmetler sınıfında bulunan personel sayısı 18.827. Yani okul sayısının çeyreği kadar bile kadrolu yardımcı personel yok.
Daha da çarpıcı olan ise, 2017 yılında çıkarılan bir düzenleme ile kadroya geçen taşeron işçilerin büyük kısmının, bugün kadrolu çalışan olarak sayıldığı gerçeğidir. Bu kişilerin çoğunun seçim yatırımı olarak istihdam edilmesi, aslında uzun vadeli planlama eksikliğinin bir göstergesidir. Eğitimde kalıcı personel istihdamına yönelik sürdürülebilir bir politika geliştirilememesi, geçici çözümlerle bu açığın kapatılmaya çalışıldığını gösteriyor.
İşgücü Uyum Programı (İUP) için 120 bin kontenjan tahsis edilmişken, yalnızca 63 bin 777 kişinin başvurmuş olması ise Bakanlığın bu programı dayatırken çalışanların koşullarını göz ardı ettiğini açıkça göstermektedir. Zira, insanların haftada üç gün sigortasız çalışmaya ve yetersiz ücretlerle geçinmeye razı olmamaları, başvuruların düşük olmasının asıl nedenidir. Üstelik bu koşulları kabul eden kişilerin de Toplum Yararına Program’a (TYP) başvuruları kabul edilmeyerek mağdur edildiklerini de unutmayalım.
Tablo bu şekildeyken yaşanan sorunları “münferit” veya “algı operasyonu” olarak nitelendirmek, yalnızca gerçeği örtbas etmek anlamına gelir.
Ayrıca, Bakanlık tarafından bahsedilen denetim ve incelemelerin büyük bir kısmı, göstermelik olarak yapılmakta ve okulların gerçek hijyen ihtiyaçları göz ardı edilmektedir. Bir ilde, birkaç okula sembolik temizlik malzemesi gönderilip, tüm ilin sorunu çözülmüş gibi gösterilmesi, adeta sahtekarlıktır.
Gerçekler ortadayken susmak da mümkün değildir
Eğitim-İş olarak, temiz ve güvenli okulların sağlanmasının çocuklarımızın eğitim hakkı ve sağlığı açısından bir zorunluluk olduğunu vurguluyoruz. Velilerimizin, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin sağlıklı bir eğitim ortamına kavuşması için, eğitim sistemine kalıcı çözümler üretilmelidir. Geçici ve yetersiz personel politikalarıyla bu sorunlar çözülemez. Eğitim kurumlarımızın siyasi tartışmalara malzeme yapılması kabul edilemez, ancak gerçekler ortadayken susmak da mümkün değildir.
MEB açıklamasında, belediyeler başta olmak üzere kamu kurumlarıyla iş birliği içinde çalışmanın önemli olduğu belirtilirken, bu iş birliğinin “siyasi şov malzemesi” yapılmasının etik olmadığı öne sürülmüştür. Ancak asıl etik olmayan, yerel yönetimlerin ve diğer kamu kurumlarının eğitim camiasının ihtiyaçlarına yönelik somut çözümler üretme çabalarını “siyasi şov” olarak nitelendirmek ve bu çalışmaları itibarsızlaştırmaktır.
Belediyelerin okulların temizlik ve hijyen ihtiyaçlarına katkıda bulunmasını eleştirmek, eğitimin en temel gereksinimlerini karşılamaya yönelik bu değerli katkıları küçümsemek anlamına gelir. Oysa yerel yönetimlerin, halkın talepleri doğrultusunda okulların hijyen sorunlarına destek vermesi, siyasetten bağımsız bir kamu hizmetidir.
Bu durumu “siyasi şov” olarak nitelendiren Bakanlık, asıl görevi olan hizmeti eksik bırakarak, sorumluluğunu başka kurumlara yüklemeye çalışmaktadır.
Çocuklarımızın sağlığı ve geleceği üzerinden siyasi çıkar hesapları yapılmamalıdır
Bakanlık, okulların temizlik ve hijyen sorunlarını çözme noktasında yetersiz kalırken, bu sorunları çözmeye çalışan yerel yönetimlerin çabalarını “etik dışı” ilan etmek yerine, iş birliği yapmalı ve eğitimin her kademesinde sağlıklı koşulların sağlanması için somut adımlar atmalıdır. Eğitim, siyasi tartışmalardan daha önemli ve öncelikli bir konudur; çocuklarımızın sağlığı ve geleceği üzerinden siyasi çıkar hesapları yapılmamalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nı, okullardaki temizlik sorunlarına karşı daha sorumlu davranmaya ve geçici çözümler yerine kalıcı istihdam politikaları geliştirmeye davet ediyoruz. Eğitim, çocuklarımızın geleceğini şekillendiren en temel unsurdur ve bu konudaki ihmaller, affedilemez sonuçlar doğurabilir. Eğitim-İş olarak, bu sorunun çözülmesi için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.