Nick Brauns ( Junge Welt Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı ) ile söyleşi
Erman Çete
Almanya’nın en eski günlü sol gazetesi Junge Welt [Genç Dünya] hakkında Berlin İdare Mahkemesi’nde verilen karar ülkemizde de gündem oldu. Buna göre Federal Anayasa Koruma Dairesi’nin (BfV) iç istihbarat raporlarında gazeteden “aşırı solcu” olarak bahsetmesinde bir yanlış yoktu; Marksizm-Leninizm zaten anayasaya aykırıydı ve Junge Welt de Marx’ı, Lenin’i övüyor, kapitalizmi yerici işler yapıyordu!
Junge Welt Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Nick Brauns, meselenin daha vahim olduğunu söylüyor. Alman mahkemeleri artık Junge Welt’i Marksist-Leninist olmakla “suçlamakla” kalmıyor, ayrıca toplumun sınıflara ayrılmış olduğuna ilişkin en basit olguların dile getirilmesini dahi anayasaya aykırı buluyordu.
Brauns, Alman devletinin Çin ve Rusya ile savaşa hazırlık kapsamında daha gerici ve daha militarist bir biçimde yeniden yapılandırıldığını düşünüyor. Medyaya ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar da bu düzenlemenin yalnızca bir parçası.
Son olarak metindeki köşeli parantezler bize aittir.
Bize dava süreci hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Alman Federal Anayasa Koruma Dairesi (BvF) bir gazeteyi “aşırılık yanlısı” ya da “aşırı solcu” olarak rapor ederse ne olur? Mahkemenin Junge Welt’e karşı delilleri neler?
Junge Welt 1947’den beri yayınlanıyor ve GDR’deki [Alman Demokratik Cumhuriyeti] Özgür Alman Gençliği’nin gazetesiydi. Bugün siyasi partilerden, şirketlerden ve kiliselerden bağımsız, Marksist yönelimli günlük bir gazetedir. Şu anda günlük tirajı yaklaşık 21.000’dir.
Junge Welt, 1990’ların sonundan bu yana, Anayasa Koruma Dairesi’nin yıllık raporlarında “aşırı solcu” olarak listelenen tek Almanca günlük gazete olageldi. Alman hükümeti buna gerekçe olarak Junge Welt’in Marksist yönelimini göstermiştir. Junge Welt’in öncelikle bir gazetecilik ürünü olmadığı iddia ediliyor. Daha ziyade, yayıncı ve ana sahibi olan kooperatif, hükümeti devirme planları olan “aşırı gruplar” olmakla suçlanıyor.
Sonuç olarak, piyasa yasalarına da tabi olan Junge Welt, reklam ve dağıtım açısından olduğu kadar editoryal çalışmalarında da önemli dezavantajlara sahip. Gizli servis raporuna atıfla, devlet radyosunda, tren istasyonlarında ve toplu taşıma araçlarında ücretli reklamlar reddediliyor. Kurumlar basının sorularına yanıt olarak bilgi vermeyi reddediyor. Bu beyan edilen niyet. 2021 yılında Alman hükümeti, parlamento grubu Die Linke’nin [Sol Parti] bir soru önergesine verdiği yanıtta, gizli servis raporunda Junge Welt’in adını vererek gazeteyi “gelişme alanından mahrum etmek” ve erişimini sınırlamak istediğini itiraf etti.
Burada basın özgürlüğü ve ticaret özgürlüğü gibi temel haklar ihlal edildiği için, gazeteyi yayınlayan 8. Mai GmbH, istihbarat raporundaki isimlendirmeye karşı dava açtı. Yaklaşık üç yıl sonra 18 Temmuz’da nihayet bir duruşma gerçekleşti. Ama ilk aşamada davayı kaybettik. Mahkeme, istihbarat raporunda gazetenin adının geçmesini haklı buldu. Belli ki karar duruşmadan önce verilmişti. Gizli servisin avukatlarından sadece duruşmadan bir gün önce yeni bir dosya aldık ve kısa süre nedeniyle buna yanıt veremedik. Diğer şeylerin yanı sıra, işçi sınıfı, kapitalizm ve sınıf adaleti gibi terimleri kullanmakla suçlandık. Bence sınıf adaleti terimi yargılamayı tanımlamak için iyi bir yol. Nihayetinde bu dava basın özgürlüğü ve bu temel hakkın ne ölçüde ve kimler için geçerli olması gerektiği sorusuyla ilgiliydi. Bu hakkın kapitalizmin soldan eleştirmenleri için geçerli olmadığı ya da sadece sınırlı bir ölçüde geçerli olduğu açık.
“TOPLUMUN SINIFLARA BÖLÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEMEK ANAYASAYI İHLAL EDİYOR”
Mahkeme başkanı Wilfried Peters başından itibaren BfV lehine konuştu. Okuduğumuz haberlere göre Peters, Junge Welt’i Marx ve Lenin’i övmekle ve ayrıca kapitalizme karşı, “özgür demokratik temel düzene” karşı yıllık bir konferans düzenlemekle suçladı. Şu andan itibaren Alman devletinin Marx ve Lenin’i “övmeyi” ya da kapitalizme karşı konuşmayı suç saydığını söyleyebilir miyiz? Mahkeme Junge Welt’in Alman Komünist Partisi (DKP) ile bağlantılı olduğunu ima ediyor. DKP’ye üye olmak suç mudur?
Alman hükümeti ve gizli servisi uzun süredir Junge Welt’i Marksist bir yönelime sahip olmakla suçluyor. Federal hükümet, bir soru önergesine verdiği yanıtta, bir toplumun sınıflara bölündüğünü söylemenin bile anayasayı ihlal ettiğini ilan etti. Böylesine saçma bir suçlama sadece Marksistleri değil, aynı zamanda solcu sendikacıları ve burjuva sosyal bilimcileri de etkileyecektir. Fakat duruşmada gizli servisin avukatları daha da ileri gittiler ve mahkeme de onları izledi. Artık Marksist-Leninist olmakla suçlanıyorduk.
Gizli servisin avukatları ve mahkeme, Federal Anayasa Mahkemesi’nin 1956 yılında Almanya Komünist Partisi’ni (KPD) yasaklamasına atıfta bulundu. O zamanki kararda Marksizm-Leninizm –her ne kadar açıkça Stalin tarafından yorumlanmış haliyle olsa da– anayasayla bağdaşmaz olarak tanımlanmıştı. Soğuk Savaş’ın zirvesinden kalma bu kararın 70 yıl sonra bile solun üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandığı açık. Marksist-Leninist olduğumuzun kanıtı olarak, okur mektupları sayfamızda yer alan ve Lenin’i Junge Welt okurken gösteren bir fotomontaj gösterildi. Yargıç, Lenin’e sempati duyan herkesin otomatik olarak tek parti diktatörlüğü için çabaladığı gibi saçma bir iddiada bulunacak kadar ileri gitti. Ayrıca Lenin’in Özgür Demokratik Temel Düzen (FDGO) [Freiheitliche demokratische Grundordnung] olarak adlandırılan düzene karşı şiddetle mücadele ettiğini iddia etti. Fakat FDGO 1952 yılında, yani Lenin’in ölümünden neredeyse 30 yıl sonra Federal Anayasa Mahkemesi tarafından formüle edilmişti ve kesinlikle Rusya için değildi.
Junge Welt, yaklaşık 30 yıldır her yıl, aralarında Kübalı akademisyenler, Türk sosyalist milletvekilleri, Amerikalı sendikacılar ve Afrikalı filozofların da bulunduğu dünyanın dört bir yanından gelen konuşmacı ve sanatçılarla Uluslararası Rosa Luxemburg Konferansı’nı düzenliyor. Almanya’daki sosyalist ve komünist sol için yıllık bir başlangıç noktası haline gelen konferansa bu yıl ocak ayında 3.700 kişi katıldı.
Mahkeme şimdi bizi bu konferansı siyasi bir faktör olarak kullanmakla suçluyor. Diğer günlük gazeteler de okurları için konferanslar düzenliyor. Burjuva, neo-liberal gazeteler okur kitlelerini korumak için emlak danışmanlarıyla konferanslar düzenliyor ya da okurlarını şarap tadımlarına davet ediyor. Fakat biz böyle bir konferansla öncelikle okur kazanmayı ve onları elde tutmayı amaçlamakla değil, orada devrimi hazırlamak istemekle suçlanıyoruz.
Tek tek yazarlar ya da çalışanlar DKP’ye yakın olabilir ve ortak bir Marksist inancı paylaşıyor olabiliriz. Fakat DKP’nin kendi parti gazetesi var; Unsere Zeit. Junge Welt ise partiden bağımsız bir günlük gazete – DKP’den de bağımsız. Bu arada, DKP düzenli olarak seçimlere katılan yasal bir partidir. Fakat anayasayı koruma raporunda aşırı solcu olarak da adlandırılıyor. Elbette bu da eleştirilmelidir. Fakat önemli bir fark Junge Welt’in bir parti ya da aktivist bir örgüt değil, bir gazete olmasıdır. Ve Federal Anayasa Mahkemesi’nin 2005 yılında aldığı bir karara göre, bir gazetenin adı anayasayı koruma raporunda yer alamaz. Bu temel karar o dönemde sağcı bir haftalık gazete olan Junge Freiheit için verilmişti ve Junge Welt için de geçerli olmalıdır.
Aynı zamanda sağcı Compact dergisi de Almanya’da yasaklandı. Sizce Alman makamları “sağcı” ve solcu yayınlara yönelik baskı arasında bir denge arayışında mı?
Compact en yüksek tiraja sahip faşist dergiydi. Editörü Jürgen Elsässer bazen Alman Doğu Perinçek olarak anılır çünkü Maoizmden milliyetçi sağa ve belli bir Avrasya yönelimine uzanan benzer bir biyografiye sahiptir. Compact, özellikle göçmenlere ve Müslümanlara karşı ajitasyon yapan iğrenç bir ırkçı gazeteydi. Ama dergi herhangi bir suç işlediği için değil, Alman hükümeti siyasi çizgisini beğenmediği için yasaklandı.
Junge Welt olarak Compact’ın yasaklanmasını basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak eleştirdik – derginin kendisi için gözyaşı dökmesek bile. Compact’ın Junge Welt’in duruşmasından iki gün önce yasaklanması kesinlikle tesadüf değildi. Alman hükümeti kendisini sağ ve solun “aşırılıkçılarına” karşı mücadele eden demokratik bir merkez olarak sunmaya çalışıyor. Ve bizim deneyimimiz, sağa karşı mücadele adına alınan tüm önlemlerin er ya da geç solu da etkileyeceği yönündedir. Compact’ın yasaklanması ve Junge Welt’e karşı açılan davanın ardından birçok burjuva medya yazarı alarma geçti ve sol, Marksist ve anti-emperyalist yönelimimize sempati duymasalar bile basın özgürlüğünün daha fazla kısıtlanmasına karşı uyarıda bulundular.
“ALMAN HÜKÜMETİ ÜLKEYİ HER ALANDA SAVAŞA HAZIR HALE GETİRMEK İSTİYOR”
Federal Almanya on yıllardır komünizm karşıtı duruşuyla tanınıyor. Ukrayna Savaşı ve İsrail’in Gazze’yi işgalinden sonra, Alman devletinin basında muhalif seslere tahammül etmek istemediği ve devlet örgütlenmesini daha militarist bir şekilde sağlamlaştırmaya çalıştığı görülüyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Şu anda Federal Almanya Cumhuriyeti’nde devletin gerici-militarist bir yeniden örgütlenmesini yaşıyoruz. Ukrayna savaşının 2022’de başlamasından hemen sonra hükümet bir “dönüm noktası” [Zeitenwende] ilan etti ve Bundeswehr’i [Alman Silahlı Kuvvetleri] kitlesel olarak yeniden silahlandırmaya karar verdi. Hükümetin ilan ettiği amaç, ülkeyi önümüzdeki yıllarda her düzeyde savaşa hazır hale getirmek – Rusya’ya karşı savaş ve Batı’nın Çin’e karşı savaş politikası için. Buna medyadaki eleştirel seslerin bastırılması da dahildir. İç istihbarat servisi, hükümeti eleştirenleri “aşırılık yanlısı” olarak karalayarak ve görüşlerinden dolayı onları aşağılayarak burada giderek daha aktif bir rol oynuyor.
Basının büyük çoğunluğu bu politikayı gönüllü olarak destekledi ve Almanya’nın kendisini savunması gereken “kötü Ruslar” hakkındaki savaş propagandasına katıldı.
Junge Welt gibi silahlanmayı ve militaristleşmey eleştiren, NATO’nun genişlemesini Ukrayna savaşının arka planı olarak açıklayan ve diplomatik bir barış çözümünü savunan herkes Putin savunucusu ya da vatan haini olarak karalanıyor. İsrail-Filistin meselesinde baskı daha da güçlüdür. İsrail’e koşulsuz destek Almanya’nın “devlet aklı” olarak görülüyor. Devlet, anti-faşistler de dahil olmak üzere pek çok insanın Nazilerin Yahudilere karşı işlediği suçlardan duyduğu vicdan azabını, İsrail’in Gazze’deki soykırımına yönelik eleştirileri bastırmak için kullanıyor. Filistin yanlısı gösteriler düzenli olarak polis tarafından saldırıya uğruyor ya da yasaklanıyor. Son yıllarda sosyal medyada Filistinlilerin hakları için özel kampanya yürüttükleri ya da İsrail’i eleştirdikleri için devlet yayın kuruluşundan bir dizi gazeteci işten çıkarıldı. Filistin yanlısı yabancı akademisyenler ve entelektüeller –aralarında bazı Yahudiler de var– misafir profesörlük görevlerinden alındılar ya da Almanya’da onlarla birlikte etkinlik düzenlemeleri engellendi. Junge Welt bu gidişata direnen, İsrail ordusunun işgalini ve savaş suçlarını açıkça dile getiren ve Filistinlilerin haklarını savunan neredeyse tek gazete. Bu nedenle burjuva gazeteleri tarafından antisemitizmle suçlanıyoruz – ki bu, Yahudilere yönelik her türlü nefreti reddeden ve bununla mücadele eden antifaşist bir gazete olduğumuz için daha da saçma.
Kaynak: Erman Çete / Harici