NATO’nun 75’inci yıl Washington zirvesindeki gelişmeler, Joe Biden liderliği altında Atlantik İttifakının ayrımlarının giderek derinleştiği görünüm ve onaylanan ortak bildiriyi, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile konuştuk.
ABD’nin başkenti Washington’da gerçekleştirilirken Kuzey Atlantik İttifakı’nın (NATO) 75’inci yıl zirvesi sona erdi. ABD’nin Demokrat Başkan Joe Biden’ın akli durumuyla ilgili tartışmaların yankılandığı zirveye, Ukrayna çatışmasını sona erdirmek için arabuluculuğa soyunan Macaristan Başbakanı Victor Orban’n girişimleri damga vurdu. Orban zirve biter bitmez Florida’ya giderek Biden’ın Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump ile buluştu. Zirvenin hemen akabinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘ŞİÖ’ye tam üyelik’ hedefinden bahsetmesi de dikkat çekti.
NATO’nun 75’inci yıl zirvesi; Biden’ın ‘ittifak tarihinin en güçlü döneminde’ söylemlerine rağmen çatlakları ortaya sermiş görünüyor.
Bu koşullarda Ukrayna çatışmasını sürdürme kararlılığı ile Çin Halk Cumhuriyeti’ne Rusya ile ilişkileri nedeniyle ağır ithamların yer aldığı zirve bildirisi ‘muallakta’ kalmış gibi görünüyor.
NATO zirvesi ve kabul edilen ortak bildiride yer alan unsurları Emekli Tümamiral Cem Güdeniz ile konuştuk.
‘Pax-Americana veya Atlantik Güvenlik temelli küresel hegemonya sisteminin artık bittiğini görüyoruz’
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e göre, Anglo-Sakson temelli Pax-Amerikana veya Atlantik temelli küresel hegemonya sistemi artık sona erdi. NATO zirvesinde bunun net bir şekilde görülebildiğini belirten Gürdeniz, NATO’nun 75. Yılı zirvesinden sonra yayınlanan bildirinin adeta son bir manifesto olduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Öncelikle şunu söyleyeyim: Pax-Americana denen bu dönem, gördüğümüz üzere NATO’nun 75. yılı zirvesinde hayatta kalabilmek, ‘kural temelli dünyayı’ veya ‘Washington Konsensüsü’nü devam ettirebilmek için son manifestoyu verdi. Artık bu tepeden aşağıya iniş başlayacak. Hakikaten bakarsak, her cephede Anglosakson kökenli Pax-Americana’nın veya Atlantik Güvenlik temelli küresel hegemonya sisteminin artık bittiğini görüyoruz. Bu zirvede sonuç raporunu okuduğumuzda her yere bir saldırı ve tehdit var. Peki bunu yapabilecek yetenek var mı? Aradaki muazzam uçurumu görüyoruz. Buradaki açıklamaların ve verilen sözlerin içinin doldurulmasının çok zor olduğunu da görüyoruz.”
‘Trump’ın gelecek olması muazzam bir endişe uyandırıyor’
Gürdeniz’e göre NATO zirvesi sırasında ABD iç politikada ciddi bir baskı altındaydı. Özellikle Başkan Biden’ın sağlık durumunun giderek kötüleştiğini hatırlatan Gürdeniz, diğer yandan Donald Trump’ın seçileceğine adeta kesin gözüyle bakıldığı bu siyasi ortamda, Amerikan askeri-endüstriyel kompleksinin muazzam endişe duyduğunu anımsattı:
“Bu zirve, ABD için birkaç baskı alanında gerçekleşti. Birincisi, Biden’ın mental durumunun çok zayıflamış olması ve yeteneklerinin kısıtlanmış vaziyette olması. Bu artık komedi programlarına konu oluyor, görüyorsunuz zaten. İkincisi, Trump’ın gelecek olması, bilhassa askeri-endüstriyel kompleks, istihbarat, Siyonistler tarafından oluşturulan ‘Corporate America’ (şirkeler Amerikası) gruplarında muazzam bir endişe uyandırıyor. Çünkü onun küresel güvenliğe, Çin-Rus ilişkilerine, Avrupa Birliği ve NATO’ya bakış açısı belli. Kasım ayındaki seçimlerden önceki son üç ayda neler yaparak sistemi Trump’a rağmen ileri taşıyabileceklerini hesaplıyorlar. Çünkü bu performans ile Biden’ın kazanma şansı çok az. Onun yerine gelebilecek bir ismin de hazırlık dönemi çok az olacak. O yüzden ABD için bu iki baskı, iç politika açısından çok önemliydi.”
‘NATO, Ukrayna’yı koçbaşı olarak kullanarak Rusya’nın içlerine girmek istiyordu. Bu plan tutmadı’
ABD’nin NATO zirvesi öncesi yaşadığı üçüncü baskının dış politikayla ilgili olduğunu ifade eden Cem Gürdeniz, bunun Ukrayna ve Doğu Avrupa’dan kaynaklı olduğunu dile getirdi. Rusya’nın izole edilmesi hedefinin suya düştüğünü kaydeden Gürdeniz, Hindistan lideri Modi’nin Moskova ziyaretinin bu açıdan kritik olduğunu vurguladı. Gürdeniz’e göre itibar kaybeden ABD’nin, NATO zirve bildirisinde yer alan maddelerin içinin doldurulması oldukça zor:
“Üçüncü baskı şurada: Ukrayna cephesine ‘provoke edilmemiş savaş’ diyorlar fakat resmen NATO’nun doğuya genişlemesiyle birlikte 1999’dan bu yana kademe kademe gelişmiş bir kriz var. Üye sayısı 32 ülkeye çıktı. Esas olarak Hitler veya Napolyon’un yapmaya çalıştığının yumuşak bir şekilde, NATO’nun Rusya’nın içlerine kadar geldiğini görüyoruz. NATO, Baltık’tan Karadeniz’e çekilen yayın doğusuna geçmek istedi. Rusya’nın zaten Ukrayna’nın, Moldova’nın, Beyaz Rusya’nın veya Gürcistan’ın NATO üyeliğine ‘evet’ diyeceğini, az biraz tarih ve jeopolitik bilen kimse asla düşünmez. Geçen gün ABD arşivleri açıldı ve yepyeni bir belge ortaya çıktı. 1997’de Helsinki’de, Clinton ile Yeltsin görüştü. Yeltsin’in Bill Clinton’a ‘Siz NATO’yu doğuya doğru genişletmek istiyorsunuz. Biz bunu uygun görmüyoruz. Şu an yapabilecek bir şey yok. Bundan memnun olmadığımızı bilin’ demiş. Amerikalılar hep ‘Yeltsin izin verdi’ diyordu.
Yani işin özü, NATO, Ukrayna’yı koçbaşı olarak kullanarak Rusya’nın içlerine girmek istiyordu. Bu plan tutmadı. Benim endişem şu: Zirvede bu kadar karara rağmen Rusya ile savaşa devam kararı, onların aleyhine olacak. Rusya çok daha güçlendi. İzole edilemedi, savaş ekonomisine ve savaş sanayisine geçti. Bugün ABD’nin ürettiği bir mermiyi, Ruslar çok daha hızlı şekilde üretebiliyor. İstatistikler ortada. O yüzden kanaatimce en büyük baskılardan birisi, bu şartlarda Ukrayna’yı ABD seçimlerine kadar devam ettirme endişesi.
NATO zirvesinden birkaç gün önce dünyanın en büyük nüfusuna sahip Hindistan lider, Rusya’yı ziyaret etti. Eski Bağlantısızlar’ın devamı Hindistan’ın arkasında 70’e yakın küresel güney ülkesi var. Hindistan, uluslararası politika açısından büyük bir güç unsuru. Modi gidip Putin’le buluşuyor ve sadece özel görüşme iki saat sürüyor. Savunmadan enerji alanına kadar birçok projeye imza atılmış. Ondan evvel Putin Vietnam’a, Kuzey Kore’ye, Çin’e gitti. Hani izole oluyordu? Aksine Putin, kendi prestijini, son Gazze olaylarıyla birlikte yerlerde sürünen ABD itibarının çok üzerine çıkarttı.
O nedenle bu zirvede, bu konjonktür içerisinde, ittifak üyesi 32 devlet, Avustralya, Güney Kore, Japonya ile birlikte ‘Biz yıkılmadık, ayaktayız. Savaşı devam ettirmeye kararlıyız. Kural temelli dünyayı korumakta kararlıyız’ mesajı vermeye çalıştılar. Fakat bunun içi boş. Orada bir dolu madde var. Bizim medyamızda maddeleri bile doğru okuyamayanlar olmuş. Müesses kanallarda yanlış yorumlar var. Biden’a güldüğüm gibi onlara da gülüyorum. Temel olmayınca yapılan yorumlar da zayıf oluyor.”
‘Bildiride İsrail’den bahsedilmiyor. En ağır savaş metotlarını uyguluyorlar ama NATO bunu küresel barışa tehdit görmüyor’
Cem Gürdeniz’e göre NATO sonuç bildirisinde yer alan Çin aleyhtarı söylemler, özellikle ABD ve İngiliz girişiminin izlerini taşıyor. Amerika’nın AB ile Çin arasında giderek azalan ticarete dahi tahammül edemedğini kaydeden Emekli Tümamiral Gürdeniz, öte yandan NATO’nun soykırım savaşı yürüten İsrail’e yönelik hiçbir tepki koymamış olmasına dikkat çekti:
“Gelelim sonuç raporuna… Gördüğüm en önemli olay, Çin’e meydan okunması. Geçmişte Çin’e pek meydan okunmazdı. Ama şimdi resmen Çin’i açıkça tehdit olarak görüyorlar. Rusya’ya yardım ettiğini söylüyorlar. Yani bir şeyin tehdit olması için niyet ve yapabilirlik gerekir. NATO mantığı böyledir. Burada demek ki ikisinin de olduğunu görüyorlar. Niyetten öte artık yardım ettiğini düşünüyorlar. Bu tabii İngiliz ve Amerikan etkisiyle girmiş bir maddedir. Ukrayna Savaşı başlayana kadar, Çin ve AB ticareti, AB-ABD ticaretinin önündeydi. Savaştan sonra bu azalmaya başladı ama buna bile tahammülleri yok. Çin’den de gerekli cevaplar geldi tabii. ‘Çin dünya barışını, istikrarını bozuyor’ diye konuşuyorlar.
Peki bakıyorsunuz, İsrail’den bahsediliyor mu? Hayır. Günde kaç kadın, kaç çocuk öldürülüyor. Adamlar kuzey Gazze’de tek bir Filistinli bırakmadı. Resmen en ağır savaşta uygulanacak metotları kullanıyorlar. Ama NATO, asla ve asla İsrail’in yaptıklarını küresel barışa ve istikrara bir tehdit olarak görmüyorlar. İsrail ayrıca NATO’nun ortağı. Akdeniz Diyalogu’nda yeri olan bir devlet. Ben şaşırdım. İsrail’den bir temsilci de gelebilirdi. Bakın İsrail’in küresel güvenliğe ve refaha olan etkisini şöyle söyleyeyim: İsrail’in soykırım saldırıları sonrası Husilerin başlattığı saldırılar, küresel ticareti allak bullak etti. Bugün Süveyş Kanalı’ndan geçmesi gereken normal trafiğin yüzde 60’a yakını Keyf’ten yani güneyden geçiyor. Bu, gecikmelere ve fiyat artışına sebep oluyor. Daha geçen gün bir rapor okudum. Singapur’da konteyner gemilerinin bekleme süresi, 8 günden 14 güne çıkmış. Sebebi bu dediğim olaylar. İsrail niye bildiride yok? Cevabını veremiyorlar.”
‘Esasında Ukrayna Savaşı’nın temel nedenlerinden birisi, Kuzey Buz Denizi rotası’
Rusya’nın öncülük ettiği Kuzey Deniz Rotası üzerinden geçen yıl 100 milyon ton yük taşındığını aktaran Gürdeniz, NATO zirvesi bildirisinde bu deniz yoluna yönelik mesajlar içerildiğini belirtti. Gürdeniz’e göre bu mesele Ukrayna savaşının başlamasının da temel nedenlerinden:
“Diğer bir gözlemlediğim olay Arctic Cooperation. Kuzey Buz Denizi diyoruz biz. Onlar Arktik Okyanusu diyor. Çok önemli. Kanada Dışişleri Bakanı var, genç bir kadın. Sırıtarak ‘Artık Arktik rotalarında biz de varız. ABD, Finlandiya ve Kanada olarak ortak güç geliştireceğiz. Anlaşmaya imza attık’ dedi. Burada da şunu görüyoruz: Esasında Ukrayna Savaşı’nın başlamasının temel nedenlerinden birisi, Kuzey Buz Denizi’ndeki Kuzey Deniz Rotası’nın tamamen Rusya’nın kontrolüne girmiş olması ve Norveç Denizi’nden giren bir geminin, Bering Boğazı’ndan doğrudan Çin’e erişiyor olması. Geçen yıl bu rotadan taşınan yük miktarı, 100 milyon tona erişti. Bunlar muazzam endişe alanı. Anglosakson deniz hegemonyasının temel prensibi nedir? Deniz ulaştırmasını, düğüm noktalarını onların kontrol etmesidir. Deniz, egemenliklerinin temelidir. Fakat bir devlet çıkıyor, tabiatın da yardımıyla eriyen buzlardan yepyeni bir rota oluşturuyor. Zirvedeki en önemli maddelerden birisi de budur.”
‘Tamamen Batıcı olmak, Türk jeopolitiğini feda etmeye eşdeğerdir’
NATO’da ciddi kırılmalar yaşandığını ve bunun 75. yıl zirvesine de yansıdığını vurgulayan Gürdeniz’e göre, Macaristan Başbakan Orban’ın, Donald Trump ile yaptığı görüşme oldukça önemli. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirvesdeki ŞİÖ çıkışını bir “tokat” olarak değerlendiren Cem gürdeniz, Türkiye’nin bu çok eksenli diplomasiden çıkmasını savunan siyasi partilere uyarılarda bulundu:
“Otuz iki NATO üyesi, Avustralya, Güney Kore ve Japonya var. Buna rağmen çatlaklar vardı zirvede. Macaristan’ı görüyoruz. Orban bugün Trump ile görüşüyor. Düşünün, adam AB Komisyonu Dönem Başkanı. Daha geçen gün Rusya’ya, Çin’e gitti. Bu en büyük çatlak. Slovakya aynı şekilde. Diğer taraftan Türkiye var. Cumhurbaşkanı’nın son dakikada ‘Türkiye, ŞİÖ’ye üye olacak’ demesi önemli. Esasında sorarlar: O zaman NATO zirvesinde işiniz neydi? Ama bu da NATO’daki çatlak açısından önemli. Kutluyorum bu söylendiği için. Onların kendi evlerinde, anlaşmanın 75. yılında, 1952’den bu yana NATO’nun güney kalesindeki en büyük ülkelerden olan Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girmek istediğini söylüyor. Bu, muazzam bir tokat. Türkiye, Montrö’nün 19’uncu maddesini uyguladı. 24 Şubat 2022’den bu yana, hiçbir yaptırıma katılmıyor ve Rusya ile ekonomik-stratejik ilişkilerini devam ettiriyor. Bundan geri adım atılmıyor. Bu çok önemli.
En büyük endişem, Türkiye’de iktidar değişikliği olursa ana muhalefet partisinin bu rotadan çıkması. Çünkü bu artık devlet rotasıdır. Herhalde ana muhalefet partisi de bunu görüyordur. Onların bazı açıklamalarına inanamıyorum. Son derece tehlikeli açıklamalar. ‘Tamamen AB’nin, NATO’nun kuluyuz. Batı sisteminin ayrılmaz parçasıyız’ demeleri, Türk jeopolitiğini feda etmeye eşdeğerdir. Çünkü bu çöken bir sistem. Feci şekilde çöküyor. Borrell ne dedi? ‘Ukrayna’daki ölümlere çok üzülüyoruz ama silah vermeye devam edeceğiz’ dedi. Bir kanser hastasına en ağır kanserojen maddeleri verip ölümü hızlandırmaya benziyor bu. Ortada Ukrayna kalmayacak. Endişem bu. Çünkü Rusya’nın eli şu anda çok güçlü. İstedikleri kadar silah versinler; Rusya’nın bunların etkisini minimize edecek yeteneği var. Rusya’nın içerisinin vurulmasına, özellikle Romanya-Polonya gibi NATO bölgelerinden izin verileceğini sanmıyorum. Bugün ABD yine ‘Silahların, Rusya’nın içerisinde kullanılmasına açık onay vermiyoruz’ dedi. Zelenskiy bu duruma çok üzülüyor. NATO’daki ve AB’deki bu çatlakların büyüyeceğini düşünüyorum.”
‘Avrupa’da artan milliyetçi oylar, Amerikan vassalı olmaya ‘Yeter’ diyen bir mesaj içeriyor’
Avrupa’ya yaptığı son ziyaretlerden gözlemlerini aktaran Emekli Tümamiral Gürdeniz, Amerikan woke ideolojisinin ve ABD hegemonyasının her yerde hissedildiğini aktardı. Avrupa’’da yükselen milliyetçi ve “aşırı sağ” diye tabir edilen akımların salt göçmen karşıtlığı ile ortaya çıkmadığını vurgulayan Gürdeniz’e göre, bu yükselişin asıl sebebi Avrupa halklarının ABD hegemonyasının zincirlerini kırmak istemesi:
“Avrupa’ya bu sene içerisinde iki-üç kere konferansa gittim. Gördüğüm şuydu: Bütün meydanlarda AB bayrağı, Ukrayna bayrağı ve LGBT bayrağı vardı. Manası şu: ABD, ‘Ben ne düşünüyorsam senin devlet sistemin de bunu düşünmek zorunda’ diyor. Burada üç mesaj var; jeopolitik, psikolojik ve sosyal. ‘Seni dönüştüreceğim. Dikte ettiğim woke kültürünü benimseyeceksiniz, jeopolitik çıkarlarıma hizmet edeceksiniz’ diyor. ABD bunu dayatacak güçte mi? Değil. Sorun burada. Avrupa, kendisi acıyı görmeden, yaşamadan bunu anlayacak durumda değil. Yılların beyin yıkaması var. Yılların müesses nizamı var. Japonya, Almanya gibi… Ben 1990’lı yılları hatırlıyorum. Soğuk Savaş’ın bittiği günlerde, 150 bine yakın Amerikan askeri vardı. Her gittiğimiz yerde Amerikan üsleri vardı. O üsler hala duruyor. Japonya aynı şekilde. Ben Japon Deniz Kuvvetleri komutanıyla görüşürken, arkasında Amerikan Deniz Kuvvetleri komutanının resmi vardı. O zaman ben, bu ülkelerin tamamen ABD işgali altında olduğuna kanaat getirmiştim.
Bu AB Parlamentosu seçimlerinde milliyetçi oyların öne çıkması, sadece ekonomik sıkıntılar ve göçmen kriziyle alakalı değil. Aynı zamanda ‘Yeter, ABD vassalı olmayı bırakın’ mesajı içeriyor. Ben böyle okudum. Macron’un durumunu düşünelim… ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’ diyen adam, ‘NATO, Ukrayna için savaşa gitmeli’ diyebiliyor. Fakat aynı adam NATO zirvesinde bir tane konuşma yapmadı. Niye? Aklı parlamentoda. Koalisyon hükümeti kurulacak mı? Onu düşünüyor. Sağcısı, solcusu var mecliste. Fransa, saydığım ülkeler arasında en acınacak durumda olanı. Ülkenin geleceği açısından ciddi endişeler görüyorum. Onlar da görüyor. Avrupa Birliği’ndeki bazı ülkelerin, önümüzdeki yıllardan itibaren Amerika ile ilişkilerde arayı açabileceğini ve Macaristan’ı takip edebileceğini düşünüyorum.”
‘Biz Almanya’yı gözümüzde büyütüyoruz ama jeopolitik akıllarını Amerikalı neoconlar yönetiyor’
Almanya ve Japonya’nın halihazırda ABD askerleri tarafından işgal altında olduğunu ve bu yüzden bu ülkelerin Amerika’nın direktifleri dışına çıkamadığını vurgulayan Cem Gürdeniz’e göre, Almanya’nın jeopolitik aklı tamamen Amerikalı neoconların kontrolü altında:
“Almanya, ABD tarafından kurulmuş, işgal edilmiş, muzaffer bir devletin tüm dayatmalarını yaşayan bir ülke. ABD bundan vazgeçmiyor. Fransa farklı bir durumda. Halbuki Almanya’yı kurtaran Sovyetler’di. Amerikalılar değildi. 25 milyon insan öldü Stalingrad’dan Berlin’e kadar. Almanya ve ABD ticari ilişkileri de çok iç içe geçmiş durumda. O yüzden Amerika, Almanya’yı eyaleti gibi görüyor. O yüzden ABD, Scholz’a, ekibine, Yeşiller gibi tamamen Atlantikçi kafalara ‘Sizden bir daha Helmut Kohl çıkmaz. Sizi aynı Ukrayna’yı yakaladığım gibi yakalamışım. Kendi jeopolitiğim için sizi elimden geldiğince kullanacağım. Şimdi size Tomahawk füzelerini getiriyorum. Sana emrediyorum, Patriotları Ukrayna’ya vereceksiniz’ diyor. Bunlar da tıpış tıpış yapıyor. Bunun cevabını Alman kamuoyu verecek. Bu hükümet veremez. Bakın, Kuzey Akım boru hatları imha edildi. Her biri en az 3-4 milyar dolarlık projeler. Bunlar imha olduktan sonra Alman Deniz Kuvvetleri soruşturma bile açmıyor. Alman deniz yetki alanında büyük bir altyapı imha ediliyor. Burası, Alman vergi mükelleflerinin parasıyla yapılmış. Soruşturma bile açmıyorlar. Rezillik. Bundan daha güzel vassal örneği olabilir mi? Neymiş, Almanya, AB’nin deniz çekirdeğiymiş. Öyle değil. Ekonomisi çok iyi olabilir ama o ekonomiyi milli güce transfer edemiyorsanız siz bir hiçsiniz. Almanya, jeopolitiğini tamamen teslim etmiş durumda. Bazen Türkiye’de biz Almanya’yı gözümüzde çok büyütürüz. Evet teknolojileri iyi, çalışkan insanlar. Ama jeopolitik akılları ABD’de neoconlar tarafından yönetiliyor.”
‘Şu anda aktif, bu konuda kullanılabilecek, Rusya-Çin kadar üretime geçebilecek silahları olduğunu sanmıyorum’
ABD’nin Almanya’ya hipersonik füze konuşlandıracağı yönündeki beyanını değerlendiren Cem Gürdeniz, Amerikan endüstrisinin henüz Rusya ve Çin gibi seri üretim hipersonik füze imal edecek kapasitede olmadığını ifade etti:
“Hipersonik füze teknolojisinde ABD, Rusya ve Çin’in çok gerisinde. Şu anda aktif, bu konuda kullanılabilecek, Rusya-Çin kadar üretime geçebilecek silahları olduğunu sanmıyorum. Ama geliştiriliyor, yakında duyarız. Ama bir Kinzhal gibi seri üretimde olduğunu sanmıyorum.”
‘Rusya, İsrail’in Gazze’ye uyguladığını Ukrayna’ya uygulasaydı, bugün Ukrayna diye bir yer kalmazdı’
Emekli Tümamiral Gürdeniz, Rusya’nın Ukrayna’da İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğüne benzer bir savaş politikası yürütmediğini vurgularken, NATO üyesi ülkelerin tamamının da bu krize aynı pencereden bakmadığını belirtti. Gürdeniz, Macaristan, Slovakya ve Türkiye’ye dikkat çekti:
“Ukrayna’ya çok üzülüyorum. Çünkü kuzenlerin savaşı bu. Belki de kardeşlerin savaşı… Rusya’da, Ukrayna’da akrabası olmayan yok. Rusya’daki her üç kişiden en az birinin Ukrayna ile bir ilişkisi var. Vişne Bahçesinde Savaş diye Onur Sinan Güzaltan’ın çok güzel bir kitabı çıktı. Savaşı, Rusya’da pek çok kanaat önderiyle yaptığı röportajlar üzerine yazmış. Çok güzel bilgiler var. Ukrayna’ya, Rusya’nın çok büyük zarar vermediğini görüyoruz. Rusya, İsrail’in Gazze’ye uyguladığını Ukrayna’ya uygulasaydı, bugün Ukrayna diye bir yer kalmazdı. Ukraynalılara çok üzülüyorum. Garibanlara ucu açık bir üyelik sözü verildi. Ne yapılacakmış? 32 ülke tek tek davet edecekmiş. Bu ne demek? 32 ülkenin tek tek davet edeceğini düşünecek olursak belki Macaristan davet etmeyecek. Bir kere şunu da düşünelim: Ukrayna ile ilgili maddeler imzalandı, birçok karar verildi. Bu 32 ülkenin oybirliği ile mi verildi bu karar? Hayır. Bizim Cumhurbaşkanımız açık açık ‘NATO’nun Ukrayna çatışmasının tarafı olmasını istemiyoruz’ dedi. Macaristan ve Slovakya da söylüyor bunu. İspanya mesafeli duruyor. Oybirliği nerede?
Bu aynen ABD demokrasisi gibi. Amerikan demokrasisi deniyor; Amerika’da eğer paranız yoksa, sözünüz geçiyor mu? Aday olabiliyor musunuz? Biden’ın en büyük problemi fon bulmak. Böyle bir demokrasi olabilir mi? NATO da böyle. Herkesin söz hakkı var diyorlar. Nerede bu söz hakkı? 32 ülke ‘Evet, biz NATO’nun Ukrayna’da taraf olmasını istiyoruz’ diyor mu? Demiyor. Stoltenberg’in yaptığı açıklamaları aklım hayalim almıyor. Bu adam bir memur. Neye dayanarak bunu yapıyor? Biden, Blinken, Austin ‘Bunları söyle’ diyor, o da söylüyor. Böyle bir rezillik olabilir mi? Ondan sonra ‘NATO bizim her şeyimiz’ diyen insanlar dolaşıyor.”
‘Amerikan endüstriyel kompleksinin savaşa ihtiyacı var’
NATO’nun 500 bin kişilik müdahale gücü olduğu değerlendirmelerini gerçekçi bulmayan Gürdeniz, ‘Rusya’nın Avrupa’ya saldıracağı temasını’ bir tehdit olarak canlı tutma çabasının da tamamen ABD çıkarlarıyla ilgili olduğunu vurguladı. Gürdeniz, 24 Şubat 2022’den bu yana AB ülkelerinin, ABD silah şirketlerinden silah siparişindeki artışın yüzde 75’e ulaşmasına dikkat çekti:
“NATO’nun kuvvet hedeflerine bakalım. Rusya olur da Beyaz Rusya ile bir araya gelirse, Çin’den, Kuzey Kore’den ve İran’dan lojistik destek alırsa, gördüğüm kadarıyla NATO’nun bu envantere müdahale edebilecek gücü yok. Bunu nereden görüyoruz? Son üç yıldır NATO zirvelerinde sürekli muharebe gruplarından Tugay’a geçiş, 500 bin kişilik müdahale ordusu vs. konuşuyorlar. Bunlar oturuyor, 32 ülkenin silahlı kuvvet verilerini üst üste koyuyorlar, ‘500 bin kişiyle hazırız’ diyorlar. Böyle bir şey yok. NATO’nun emrinde şu anda hazır olarak 5-6 tane muharebe grubu var. Bunlar da bin kişilik. Tatbikatlarda insanları yığıyorlar, 40 bin kişiye ancak çıkarabiliyorlar. NATO’nun asıl sorunu, gücü oluşturup sürekli olarak bir yerlerde tutamamak. Rusya’nın bugün Ukrayna’ya niye girdiğini hepimiz biliyoruz. Tartışmaya gerek yok. Rusya’nın işi gücü yok gibi yarın Polonya’ya, Letonya’ya, Romanya’ya gireceğini iddia ediyorlar. Öyle bir şey yok. Fakat bu tehdidi canlı tutmak zorundalar. Çünkü Amerikan endüstriyel kompleksinin savaşa ihtiyacı var.
Sıkı durun: 24 Şubat 2022’den bu yana AB ülkelerinin, ABD silah şirketlerinden silah siparişi artışı yüzde 75. Bu bir rekor. İki yılda yüzde 75 artış var. Amerika içerisinde artış yüzde 12. Diğer tarafta LNG var. Amerikan sıvılaştırılmış doğalgaz şirketlerinin dünya piyasalarında ihracat artışı yüzde 60. Rus gazına kısıtlama getirmişlerdi. Bir cinayet işlenince kimin kazandığı sorulur. İşte kimin kazandığı ortada.”
‘Ukrayna bölünse bile NATO üyesi olmasına benim bildiğim Rusya devleti izin vermez’
Gürdeniz’e göre savaş bitse dahi geriye kalan Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasına Rusya’nın göz yumması, ulusal güvenlik endişeleri sebebiyle gerçekçi değil. Türkiye’deki bazı yayın organlarının NATO bildirisini doğru anlamadığını belirten Gürdeniz ‘Kiev’e her yıl 40 milyar avro’ verilecekmiş gibi sunumlara atıfta bulundu:
“Ukrayna’ya bu ucu açık üyeliğin sonu gelmez. Mümkün değil. Ukrayna ikiye bölünse bile NATO üyesi olmasına, Rusya’yı vurabilecek silahların oraya konuşlandırılmasına benim bildiğim Rusya devleti izin vermez. Töton Şövalyeleri’nin, Napolyon’un, Hitler’in geçtiği hattın doğusuna geçilmesine izin vermez diye düşünüyorum. Ukrayna’ya 40 milyar avro yardım yapılacakmış! Şu an 32 ülke buna karar vermiş. Bizim her şeyi bilen medyamız ‘her sene yapılacak’ diyor. Öyle bir şey yok. Amerikan menşeli, en çok dinlenen kanallar her yıl yapılacak gibi demiş. Bildirinin bir yerinde yıllık denmiş, iki yerde de sadece önümüzdeki yıldan itibaren demiş. Bunu da 22 ülke verecekmiş. Bunu verecek ülkeler arasında Türkiye var mı? Onu bilemiyorum.”
‘Gerçeği söyleyeyim: Şu anda NATO ülkelerinin Rusya’dan hava ve füze tehditlerini önleme yeteneği yüzde 15 civarında’
NATO’nun hava savunma birimlerine ilişkin açıklamasını değerlendiren Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’e göre, NATO ülkelerinin Rus füzelerine karşı önleme kabiliyeti yüzde 15 civarında. Avrupa’nın savunma sanayisini tamamen Ukrayna için kullandığını anımsatan Gürdeniz, herhangi bir Tayvan senaryosunda NATO’nun müdahalede bulunabilecek teçhizatının olmayabileceğini dile getirdi:
“Entegre edilmiş hava ve füze savunma sisteminde, Ukrayna’dan çıkarılan dersler paralelinde yeni bir yapılanmaya gidileceği söyleniyor. Gerçeği söyleyeyim: Şu anda NATO ülkelerinin Rusya’dan gelecek hava ve füze tehditlerini önleme yeteneği yüzde 15 civarında. Büyük bir açık var. Bu açığı zaten Ukrayna’da gördük. Rusya’da da gördük. Ama Rusya’nın kendi savaş ekonomisinde ürettiği sistemler bunlardan daha hızlı. O yüzden Rusya’nın kendi hava savunması açısından daha iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. Yarın mesela Çin, Tayvan ile ilgili bir oldu-bitti yaparsa senaryosunu konuşalım. Mesela Çin, Tayvan’a abluka başlattı. İşgal etmiyor, amfibi harekat yapmıyor. Sadece abluka var diyelim. Ne yapacaklar? Yetişemeyecekler. Çünkü şu anda Amerikan müttefiklerinin savunma sanayisi, Ukrayna için çalışıyor. Ona rağmen yetişemiyorlar.”
‘İngiltere’nin bir ada devleti olarak zafiyetleri olduğunu düşünüyorum’
Cem Gürdeniz, NATO bildirisinde dikkat çeken bir başka maddenin, sualtı altyapılarının savunulması olduğunu aktardı:
“İlk defa gördüğüm bir başka olgu ise, kritik sualtı altyapısının korunmasının doktrin haline getirilecek olması. Buradan da büyük bir tehdit bekleniyor demek ki. Ben özellikle İngiltere’nin bir ada devleti olarak zafiyetleri olduğunu düşünüyorum.”
‘Bunların derdi, Sırbistan’daki dengeleyici jeopolitik kaleyi yok etmek’
Bosna-Hersek’te yaşanan katliamlara 29 yıl önce alenen göz yumulduğunu anımsatan Güdeniz, bugün de NATO bildirisinde özel olarak Balkanlardan bahsedilmesinin nedenlerine dikkat çekti:
“Tabii Batı Balkanlar da geçiyor. Kim var Batı Balkanlar’da? Sırbistan, Kosova ve Bosna-Hersek. Zaten bu üç ülkenin haricinde Balkanlar’da NATO’ya girmemiş ülke kalmadı. Orta Avrupa’da da Avusturya ve İsviçre var. Bunların derdi, Sırbistan’daki dengeleyici jeopolitik kaleyi yok etmek. Sırbistan, Kosova ve Arnavutluk var. Bu üç ülke çok kritikti. Dikkat edin: 1999’da NATO, BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan Sırbistan’ı bombaladı. Binlerce kişi öldürüldü. Tabii, Sırplar gaza getirildi, Müslümanları katlettiler. Bosna-Hersek’te katliam yaptılar. Bu insanlık suçudur, bir soykırımdır. Ama Avrupa Birliği ve ABD, neden bu soykırıma uzun yıllar izin verdi? Bu anında kesilebilirdi. Srebrenitsa Katliamı’nın dün 29. yılıydı. Buna neden BM Barış Gücü ve Hollandalı askerler izin verdi? Önlenebilirdi. Dikkat edin. Burada çok ciddi bir şekilde mevcut fay hatlarını daha da çok harekete geçirmek isteniyor. 1995’te Dayton Anlaşması imzalanıyor, sonra NATO gidiyor Sırpları vuruyor. Yani Müslümanları yok etmeye izin verdiği Sırbistan’a, daha sonra gelip müdahale ediyor. BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan yapıyor bunu. Arkasından o bölge de paramparça oluyor. Kosova ayrılıyor, Arnavutluk NATO üyesi oluyor. Kosova’ya NATO daimi gücü konuluyor. Sırbistan denizsiz bırakılıyor. Karadağ, Sırbistan’ın denizdeki parçasıydı. Onu da kesip NATO’ya aldılar.
Olay, denizle kıta arasında. Sırbistan’ın denize çıkışı engellenmiş oldu ve Sırbistan karaya hapsedilmiş bir ülke haline geldi. Bu jeopolitik oyunda Sırbistan, Ruslar tarafından da kullanılıyor. Sırbistan, Kosova, Bosna-Hersek gibi konularda AB’yi ve NATO’yu sıkıştırmak için bir araç olarak kullanılıyor. Sebebi, Rusya’nın Doğu Avrupa’da sıkıştırılıyor olması. Rusya’nın tek müttefiki Sırbistan, onu kullanıyor. Bu da küresel ve bölgesel barışa hizmet etmiyor. Batı Balkanlar bu yüzden önemliydi. Gördüğüm kadarıyla Bosna Hersek’i NATO’ya almak istiyorlar. Bosna’nın 10 kilometrelik kıyı şeridi var, onu da tamamen NATO kontrolüne almak istiyorlar.”
‘Montrö’nün bu bildiriye girmesi önemli ve iyi bir şey’
Cem Gürdeniz’e göre, Türk diplomatların girişimiyle NATO bildirgesine Montrö Sözleşmesi’ne uyulacağı ifadesinin eklenmesi olumlu bir gelişme. Öte yandan Karadeniz’deki asıl riskin Romanya’dan gelebileceğini işaret eden Gürdeniz, Tuna havzasında etkili olan Romanya’nın, 2000’li yılların başından beri süratle ABD güdümüne girdiğini ifade etti:
“Gelelim Karadeniz’e… Karadeniz’de zaten yapacaklarını yaptılar. Yeni bir şey görmedim. General Ben Hodges, Amiral Stavridis vs. yıllarca söyledi. Montrö’nün bu bildiriye girmesi önemli ve iyi bir şey. Montrö’yü dikkat ederek işlerini yapacaklarını söylüyorlar. Benim tahminim, Türk diplomatların başarısı. Değilse bu adamlar bunu hayatta koymaz. Romanya’yı çok öne çıkarıyorlar. Romanya, NATO’ya 2004 yılında girdi. 2023’teki genel sekreter yardımcısı da Romen. Bu mümkün mü? Bunlar bir Hint veya Afrika asıllı başkan yapıyor kendilerine. Onun gibi. Romanya o kadar önemli bir ülke ki, ABD’nin sarsılmaz bir kalesi ve vekili. Romanya’daki deniz üssü Deveselu’ya SM3 anti balistik füze sistemlerini koyacaklar. Kogalinescu hava üssünü, Rammstein’dan sonra Avrupa’daki en büyük NATO üssüne dönüştürme kararı aldılar. İnşaat devam ediyor. Romanya açıkça ‘Ben, ABD’nin Karadeniz’deki koçbaşıyım. Tuna havzası kontrolüm altında. Türk Boğazlarına kuş uçuşu birkaç yüz mil uzaklıktayım. Burada Rusya’yı rahatsız edecek, buradan kalkıp uçaklarla Kırım’ı rahatlıkla vurabilecek konumdayım’ diyor. Romanya’yı bu yüzden seçtiler. Ben 2000’li yılların başlarında Stratejik Daire Başkanı iken bunlarla birçok toplantıya girmiştim. İnanamamıştım. Çavuşesku’nun katı komünist ülkesinin bir anda bu kadar koyu Amerikancı olacağını düşünmemiştim.”
‘Karadeniz’de bir false flag olabilir, Rusya ve Türkiye karşı karşıya getirilebilir’
Emekli Tümamiral Gürdeniz, Türkiye-Romanya-Bulgaristan üçlüsünün kurduğu Karadeniz’deki mayın karşıtı tedbirler görev grubu komutasının ocak ayında Romanya’ya geçeceğini anımsattı. Gürdeniz, Romanya’nın ABD ile olan sıkı bağlarına dikkat çekerek, provokasyon girişimlerine karşı uyarıda bulundu:
“Şu anda tek endişem, Romanya’nın birtakım kışkırtmalar için kullanılabileceği ihtimali. Bir diğer önemli konu da Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’ın üçlü olarak mayın karşıtı tedbirler görev grubu. Bu grup ocakta oluşturuldu. Şu anda faal ve komutası Türkiye’de. Bu grup bir NATO gücü değil. Karadeniz’e kıyıdaş olan üç ülke oluşturuyor. Aynı Karadeniz Uyum Harekatı gibi. Ama ne demişler? ‘Üç müttefikimizin oluşturduğu bu görev grubunu destekliyoruz’ diyor. Ocak ayında yapılan anlaşmada ne deniliyordu? ‘Savaş devam ettiği sürece NATO ülkeleri, bu gruba sahili olanlar hariç katılamazlar’ diyordu. Niye bunu koydular bildiriye? Savaş biterse, bu mayın tedbirleri karşıtı grup, NATO ile çalışabilecek mi? Türkiye, Montrö’nün 19. maddesini uygulamış. Montrö’nün sahibi Türkiye, bugüne kadar hiçbir NATO tatbikatına katılmamış. Türkiye, buna izin verecek mi? Bunu da göreceğiz. Bir de bu grubun komutası ocak ayında Rumenlere geçecek. Endişeliyim. Her an bir false flag (yanıltma operasyonu) olabilir, Rusya ve Türkiye karşı karşıya getirilebilir. Neocon’ların en büyük başarısı, Rusya ve Türkiye’yi tekrar karşı karşıya getirmek olur. Türk düşmanı eski İngiliz Başbakanı Gladston’un meşhur bir lafı vardı; ‘Biz Ruslarla Türkleri yıllarca savaştırarak, 18. ve 19. yüzyılda ikisinin de yıpranmasına neden olduk. Almanya’nın yükselişi ortaya çıktı, bu yüzden Ruslarla farklı bir diyaloga girmemiz lazım’ demişti. Durum bu. Türkiye umarım asla bu tuzağa düşmez.
‘NATO Zirvesinin Türkiye’de yapılacak olması büyük talihsizlik’
Cem Gürdeniz’e göre, NATO ülkeleri hala daha firari FETÖ üyelerini himaye ederken NATO zirvesinin 2026’da İstanbul’da yapılması talihsizlik olur:
“2026’da NATO zirvesinin Türkiye’de yapılacak olmasının büyük bir talihsizlik olarak görüyorum. FETÖ darbe girişiminin 10’uncu yılı. FETÖ’de o dönem NATO’da görev yapan 300 küsür Türk subayının NATO ülkelerine kaçtığını ve orada kaldığını da hatırlatalım. Ayrıca Türkiye’nin ‘Biz yardımcı sekreter kadrosuna adayız’ demesini anlamak da mümkün değil. Bir yanda ŞİÖ üyeliği bir yanda bu konuşuluyor. Tabii ki dengeli politika uygulayacağız ama bu kadar ekstrem şeyler olmamalı diye düşünüyorum.”
Kaynak: Ceyda Karan / Eksen / Sputnik