Yeni Dünya https://yenidunya.org Yeni Günün Habercisi Fri, 26 Jul 2024 12:29:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.5 https://yenidunya.org/wp-content/uploads/2022/02/cropped-YD-ikon-512-1-75x75.png Yeni Dünya https://yenidunya.org 32 32 Polonez işçileri direnişte https://yenidunya.org/emek-gundemi/30570/polonez-iscileri-direniste/ Fri, 26 Jul 2024 12:29:50 +0000 https://yenidunya.org/?p=30570 İstanbul Çatalca’da Polonez fabrikasında Tekgıda-İş’e üye olmalarının ardından 22 Temmuz’da 13 kişiyle başlayan işten çıkarmalar önceki gün 100’ü aştı.
Ürdünlü şirketin 2021’de satın aldığı Polonez fabrikasında, Anayasada yer alan örgütlenme hakkı hiçe sayılarak, önce sendikalı 13 işçi, sonra ona destek olan 100 işçi işten atıldı.
Polenez işçileri, işten çıkarılan 13 arkadaşları için eylemlerini 19 Temmuz’dan itibaren sürdürüyor. Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları ve çıkarılan arkadaşlarını destekledikleri için 24 Temmuz gecesi 100 kadar işçinin iş hakları feshedildi. Bir mesajla işten çıkarılan işçiler, sabah iş yerine geldiklerinde fabrikaya alınmadılar.
Sendikalaşan işçilerin işten çıkarılması üzerine greve çıkan işçiler, dün (25 Temmuz) fabrika önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
Fabrika önünde yapılan basın açıklamasında; “Atılan işçiler geri alınsın”, “Ölmek var dönmek yok”, “İşveren şaşırma sabrımızı taşırma”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “Yaşasın onurlu mücadelemiz”, “Açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “Direne direne kazanacağız”, “İş, ekmek yoksa barış da yok” sloganları atıldı.

İşverene eylemli yanıt
Basın açıklamasını Tekgıda-İş Sendikası Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Kemal Köse gerçekleştirdi.
Köse, açıklamasına çıkarılan 13 işçinin ardından, eylemlere destek vermeleri nedeniyle 100 işçinin daha çıkarıldığını belirterek başladı.
Köse: “Trakya Et yöneticilerini, yaptıkları baskıcı uygulamalardan bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Çalışanların sendikaya üye olma hakları, gerek Anayasamızın 51. maddesi gerek 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
“Sayın Trakya Et yöneticileri, astığım astık, kestiğim kestik mantığıyla bir yere varamazsınız. Çalışanlarınızı, Anayasal hakkını kullandı diye kapının önüne koyamazsınız. Siz işverenler olarak nasıl geleceğinizi ve çıkar menfaatinizi düşünerek TÜSİAD’a, MÜSİAD’a ve ilgili kuruluşlara üye oluyorsanız, çalışan kardeşlerimiz de Anayasadan doğan haklarını kullanarak sendikamıza üye olmuştur. Bizler bağcıyı dövüp üzüm yemek değil, bağdaki üzüm payımızı istiyoruz. Çalışanlarınızın iradesine ve tercihine saygı duyun. Çalışanlarınızın ekmeği ile oynamaktan vazgeçin.
“6 Haziran 2024 tarihinde Türk Sicil Gazetesi’nde yayımlanan açıklamanızda şu ifadeler yer almaktadır: ‘Şirket, Birleşmiş Milletler Küresel Sözleşmesi’ni imzalamış, bu sözleşmeye göre iş dünyası çalışanların sendikalaşma ve toplu müzakere özgürlüğünü desteklemelidir.’
“Peki siz ne yaptınız? 22.07.2024 tarihinde bu fabrikada kıdemleri 17 yıla varan ve şirkete sizden çok emeği olan 13 arkadaşımızı, dün gece de 100’den fazla arkadaşımızı gereksiz ve yersiz sebeplerle sırf sendika üyesi oldukları için kapının önüne koydunuz. Bu arkadaşlarımızın bir an önce işlerine dönmelerini talep ediyoruz. Aksi takdirde, bu mücadele başarıya ulaşana kadar sadece fabrikanızın önünde değil yasal haklarımızı da kullanarak haklı mücadelemizi tüm alanlara taşıyacak ve eylemlerimizi gerçekleştireceğiz.”

]]>
TÜİK verileri memura binlerce lira kaybettirdi https://yenidunya.org/emek-gundemi/30567/tuik-verileri-memura-binlerce-lira-kaybettirdi/ Fri, 26 Jul 2024 12:13:16 +0000 https://yenidunya.org/?p=30567 Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) enflasyon sepetindeki fiyatları gizlemesinin, memurlara faturası ağır oldu. TÜİK’in fiyat gizlemeye başladığı 2022’den bu yana en düşük memurun uğradığı gelir kaybı, İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) enflasyon verilerine göre 48.617 TL’ye, Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) verilerine göre de 207.192 TL’ye vardı.

Memur her ay zarar etti
Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İşyeri Temsilcisi Kubilay Yalçınkaya, TÜİK’in fiyat karartmasının etkisini hesapladı. TÜİK’in veri karartmaya başladığı Haziran 2022’de en düşük memur maaşı 6.429 liraydı. Temmuzda TÜİK enflasyonu kullanılarak bu maaş 9.109 TL oldu. Ancak İTO’nun Ücretliler Geçinme Endeksi kullanılsaydı bu maaş 9.910 TL, ENAG hesabıyla da 10.830 TL olacaktı. Yani en düşük memur aylık bazda İTO hesabıyla 801 TL, ENAG hesabıyla 1.721 TL kaybetti. Memur yıl sonuna kadar her ay zarar etti.

Memurun suçu ne?
Ocak 2023 zammıyla aynı memurun aylık kaybı İTO hesabıyla 1.826 TL’ye, ENAG hesabıyla 8.278 TL’ye yükseldi. Ocak 2024’te aylık kayıp sırasıyla 3.459 TL ve 16.714 TL’ye; bu ay itibarıyla da sırasıyla 5.855 TL ve 27.726 TL’ye ulaştı. Temmuz 2022’den itibaren aylık kayıplar toplandığında ise 2 yıllık kayıp İTO’ya göre 48.617 TL’yi, ENAG’a göre de 207.192 TL’yi buldu.

Enflasyon verileri düşürülüyor
İktidarın memur ve emeklinin 6 aylık dönemlerdeki zam oranlarını düşürmek için kullandığı zam oyunu TÜİK verilerine yansıdı. İktidar temmuz zammını düşürmek için haziran; ocak zammını düşürmek için aralık enflasyonunu düşük çıkarmaya çalışıyor. Bu yüzden aralık ile ocak, haziran ile temmuz arasındaki TÜFE farkı 2022’den sonra 5 puanı aştı. Fark 2022 Aralık-2023 Ocak’ta 5,47 puan, 2023 Haziran-Temmuz’da 5,57 ve 2023 Aralık-2024 Ocakta 3,77 oldu.

]]>
Emekliye saygı gösterin https://yenidunya.org/emek-gundemi/30562/emekliye-saygi-gosterin/ Fri, 26 Jul 2024 09:32:50 +0000 https://yenidunya.org/?p=30562 2021 Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı Salman Hürkardeş ile gazetemiz adına bir söyleşi gerçekleştirdik.

Emekliye saygı gösterin

Hürkardeş, konuşmasına “emekliye saygı gösterin” diye başladı. Konuşmasının devamında, “Ülkemizde üretilen her mal ve hizmet bu ülkenin tüm emekçilerinin alın teridir, kafa ve kol gücüdür, beyninin ışığıdır. Toplumsal refahtan en büyük payı bu emekçiler almalıdır. Emekli: aktif çalışma yaşamından, yaşı ilerlediği veya sağlığı elvermediği için ayrılmış emekçidir, beklenen odur ki, ilk gençliğinde başladığı üretim sürecinin sonuna gelip emekli olduğunda, rahatça geçimini sağlayabilecek, ele güne muhtaç olmayacak bir geliri kamunun kendisine sağlamasıdır.” dedi.

Emekliye saygı gösterin
yd: Sayın Salman Hürkardeş, Türkiye’de emeklilerin durumu için neler söyleyebilirsiniz?

S.H: Emekli: aktif çalışma yaşamından, yaşı ilerlediği veya sağlığı elvermediği için ayrılmış emekçidir, beklenen odur ki, ilk gençliğinde başladığı üretim sürecinin sonuna gelip emekli olduğunda, rahatça geçimini sağlayabilecek, ele güne muhtaç olmayacak bir geliri kamunun kendisine sağlamasıdır.
Ülkemizde üretilen her mal ve hizmet bu ülkenin tüm emekçilerinin alın teridir, kafa ve kol gücüdür, beyninin ışığıdır. Toplumsal refahtan en büyük payı bu emekçiler almalıdır. Sanayi işçisi, çırak, sağlık görevlisi, güvenlik görevlisi, doktor, mühendis, bilişimci, öğretmen, küçük esnaf, köylü, tarımcı; tümü de emekçidir.
Bu kısa girişten sonra, bugün sizlere emeklilerin uzun çalışma dönemleri ardından yaşamlarını refah içinde sürdürdüklerini; bilgilerini, görgülerini, iradelerini, çalışma ve üretme azimlerini çocuklarına ve torunlarına gönül hoşluğuyla, mutlulukla aktardıklarını anlatmak isterdim. Emekliler görevini hakkıyla yerine getirenlerin huzuruyla; gençlerin ve çocukların geleceklerini inşa etmesi için yol göstermeliydi. Ne yazık ki durum böyle değil.

Emekliye saygı gösterin

TÜİK aldatıyor
yd: Sayın Başkan, sizin de iyi bildiğiniz gibi TÜİK verileri kamuoyundan yoğun tepki alıyor. Bir devlet/kamu kurumu olarak vatandaşların çıkarlarını gözetmesi gereken TÜİK için neler ifade edebilirsiniz?

S.H: TÜİK verilerine göre Haziran ayı enflasyonu 1,64 /altı aylık enflasyon yüzde 24,7 olarak açıklandı. Haziran ayı enflasyonu çarşıya pazara göre değil, ekonomi yönetiminin siparişine göre ayarlandı.
Emeklilere, dul ve yetim aylıklarına yapılacak Temmuz ayı artışları, bu ayarlanmış 24,7’lik enflasyon oranı üzerinden hesaplanıyor.
Yetmedi, memur emeklilerine Ocak ayında yapılan zam gerekçe gösterilerek sadece yüzde 19,31 artış yapılacak.
Gördüğümüz gibi AKP yönetimi bilinçli bir sınıfsal tercih yaptı, ekonomi yangınının tüm yükünü emekçilere kesti.

Gençlerimize de sahip çıkacağız
yd: Sayın Başkan, emekliler için açıklanan son zamlar ile birlikte milyonlarca emekli yoksullukta eşitlendi. Oysa istibdat yönetimi bol bütçe sözleriyle kamuoyunu yanlış yönlendirmeye devam ediyor. Bu noktada temmuz ayı zamlarını değerlendirir misiniz?

S.H: Şu anda, işsizliğe ve geleceksizliğe mahkum edilmiş gençlerimizden sonra toplumun en yoksulları emeklilerdir.
Şimdi, on bin liraya tamamlanan en düşük emekli aylığına 2 bin 500 lira artış yaptılar, bunu da ‘’bütçe olanaklarını sonuna kadar zorladık” diyerek büyük bir fedakârlık yapmışçasına pazarladılar. Sefalet o kadar derin, kök aylık ucubesi o kadar akıl dışı ki, bu sadaka artışı yapmak zorunda kaldılar. Ama bu hiçbir derde deva olmayacak, ayrıca bu artışı bütçeden vermeyecekler, çalışma gün sayısı ve primine göre daha yüksek aylık alması gerekenlerden budayıp verecekler. Nasıl ki çalışanların büyük çoğunluğu artık asgari ücret civarında aylık almaya mahkum edildiyse, emeklilerin aylıkları da gün gün dipte eşitleniyor. Oysa ki yerli ve yabancı büyük sermayenin, dolar milyarderlerinin kârları katlanmaya devam ediyor, onlara ardı ardına vergi muafiyetleri yapılıyor.

Emekliye saygı gösterin

Herkese uygun ödemeli konut
yd: Sayın Başkan, Türkiye’de başta emekliler olmak üzere milyonların barınma sorunu var. Ve bu sorun her geçen gün büyüyor. Emekliler içinde örgütlenen bir sendika olarak barınma/konut sorunu için geliştirdiğiniz öneriler olduğunu daha önce gazetemiz sayfalarında yer vermiştik. Bir kez daha burada açıklar mısınız?

S.H: Depremde büyük yıkım yaşayan bölgelerimizdeki üyelerimizin çoğu hâlâ kalıcı konutlarına ulaşamadı, depremin yaraları sarılmadı. Onlar için ferah yaşam alanları ve sağlıklı konutlar üretilmesi gerekirken, bütçe olanakları iktidar yandaşlarına aktarılmaya devam ediyor. Deprem bölgesi dışındaki konut sahibi olmayan üyelerimiz de çok zor durumdalar. Emekli aylıkları kiraya yetmiyor; sokakta kalma veya sığıntı olma ikilemiyle karşı karşıyalar.

Serbest piyasayla olmaz
yd: Sayın Başkan, bildiğiniz gibi hem iktidar partileri, hem de muhalefet partileri neoliberal ekonomi politikaları mutlak doğru, olmazsa olmaz kabul ediyorlar. Oysa, uzun yıllardır uygulanan bu neoliberal politikalar ülkende yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yaptı. Ekonomi alanında emekçilerin, emeklilerin yani milyonlarca yurttaşın insanca yaşamasını sağlayacak ekonomik önlemler sizce nasıl geliştirilir?

S.H: Çoktan iflas etmiş neoliberal kapitalizmin buyruklarından çıkmayan iktidarı ve ekonomi yönetimini uyarıyoruz. Serbest piyasayla, altta kalanın canı çıksın anlayışıyla varılacak yer toplumsal felakettir, bu yoldan geri dönün. Bakın, biz bugünün emeklileri cumhuriyetin kurucu kadrolarının torunlarıyız, hepimiz tarımda ve sanayide devlet işletmelerinin, kamu kuruluşlarının aşinasıyız. Kimimiz o kurumlarda görev aldı, bazılarımız kreşlerinde büyüdü, tiyatrolarına gitti, en azından Sümerbank üretimi kumaşla giyindi, ayakkabısını kullandı. Kamu kurumlarındaki sendikalaşma ve toplu sözleşme düzeni bütün iş yaşamı için çıpa görevi yaparak çalışanların ve emeklilerin haklarının korunmasını ve genişlemesini sağladı.
Sonra 1980 askeri darbesi geldi, darbecilerin korumasındaki Özal hükümetiyle birlikte dünya çapındaki emekçi karşıtı serbest piyasacılık, neo-liberal ekonomik sistem dedikleri vurgun talan sistemi ülkemize dayatıldı.
Adım adım ülkemizin ortak zenginliği olan kamu işletmeleri yok pahasına yabancı tekellere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekildi, sömürünün en kaba biçimi olan altta kalanın canı çıksın modeli uygulandı. Ne yazık ki Özal’dan sonra gelen hükûmetler de küçük nüanslarla aynı sistemin yürütücüsü oldular. AKP hükûmetleri ise özelleştirmenin açık ara şampiyonu oldu.

Emekliye saygı gösterin

Kamucu planlı ekonomi
yd: Sayın Başkan, bu söyledikleriniz özellikle sizin neslin yaşayarak deneyimlediği olaylar. Konuyu biraz daha açar mısınız?

S.H: Kendilerini nasıl nitelendirdiklerinden bağımsız olarak bütün özelleştirmeci kadrolar aynı emperyalist merkezlerin sadık kullarıdır. Özelleştirmecinin kendini dindar, milliyetçi, sosyal demokrat, sağcı veya solcu olarak adlandırması biz emeklileri ilgilendirmiyor. Biz biliyoruz ki ekonomik yangından kurtuluşun çaresi, devlet öncülüğünde planlı, üreten, kamucu ekonomik modele geçmektir. Özelleştirmeler geriye döndürülmeli, tarımda ve sanayide yeni işletmeler kurularak çocuklarımıza ve torunlarımız tam istihdam sağlanmalıdır. Küçük ve orta işletmeler desteklenerek iflaslar önlenmeli, teşvikler verilerek tarımsal üretimden kaçış durdurulmalıdır.
Ülkemiz yeteri kadar zengin, bu zenginlik dolar milyarderleri ve milyonerlerinin hesaplarında yatıyor. Onlardan servet vergisi almadan kurtuluş yok. Hâlâ borç-faiz ekonomisiyle düze çıkacağımız masalıyla bizi oyalamayın. Çözüm cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi devlet öncülüğünde tarım ve sanayi işletmeleri kurarak istihdam yaratmaktadır, dışa bağımlı hâle getirdiğiniz tarımı desteklemektedir, iflasa sürüklediğiniz esnafı, KOBİ’yi teşvik etmektedir.

Kaderimiz elimizde
yd: Sayın Başkan, zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Okuyucularımıza son olarak neler iletmek istersiniz?

S.H: And olsun ki bu zulmünüze teslim olmayacağız. Emeklilerin birliği yolunda olumlu gelişmeler sağladık. Türkiye Emekliler ve EYT’liler Birliği’ni oluşturarak gücümüzü pekiştirdik. Şimdi emeklilerle çalışanların eş güdümü için de gayretimizi artırıyoruz.
Bu güçle; ülkemize, onurumuza, emeğimize, çocuklarımıza ve torunlarımıza sahip çıkacağız, emekçi halk olarak kendi azim ve kararımızla kaderimizi elimize alacağız.
Emeklilerin sabrı ve bilgeliğiyle, ”Birlikte Üreten, Eşitçe Bölüşen Türkiye” idealimize ulaşmak için elimizden gelen tüm çabayı göstereceğimize dost da düşman da emin olabilir.

Emekliye saygı gösterin
]]>
İstanbul’da ulaşıma zam https://yenidunya.org/emek-gundemi/30559/istanbulda-ulasima-zam/ Thu, 25 Jul 2024 08:37:10 +0000 https://yenidunya.org/?p=30559 İstanbul’da ulaşıma yapılan yüzde 13’lük zam kararı alındı.
Ulaşım ve Koordinasyon Merkezi (UKOME) toplantısında alınan kararla, İBB toplu ulaşım hatlarına zam yapıldı.
Toplu ulaşıma ocak ayında da yüzde 18’lik zam yapılmıştı.

Yeni ulaşım fiyatları
Yeni kararla birlikte tam bilet 17 lira 70 kuruştan 20 liraya yükseldi.
Öğrenci ücreti 8.64 liradan 9.76 liraya, sosyal (öğretmen, 60 yaş) 12.67 liradan 14.32 liraya yükseldi.
Mavi kart tam 1389 liradan 1569 liraya, öğrenci 250 liradan 282.5 liraya, sosyal 864 liradan 976.3 liraya yükseldi.
Elektronik kart tek geçişlik bilet 25 liradan 28,25 liraya, iki geçişlik bilet 45 liradan 50.85 liraya, 3 geçişlik bilet 70 liradan 79.1 liraya, 4 geçişlik bilet 85 liradan 96,05 liraya, beş geçişlik bilet 105 liradan 118.6 liraya, 10 geçişlik bilet 200 liradan 226 liraya yükseldi.
Metrobüs ücreti tüm duraklar kullanılırsa tam 26.27 liradan 29.68 liraya, öğrenci 8.64 liradan 9.76 liraya, sosyal 14.41 liradan 16.28 liraya yükseldi.
Deniz taksi ücretlerine de yüzde 100 zam yapıldı. Bu karala, 210 lira olan açılış ve ilk mil ücreti, 420 liraya, 155 lira olan 1-4 mil arası taşıma ücreti 310 liraya, 125 lira olan 4-8 mil arası taşıma ücreti 250 lira, 100 lira olan 8-16 mil arası taşıma ücreti 200 liraya yükseldi.

]]>
“Şu anda Almanya’da devletin gerici-militarist yeniden yapılandırılmasını yaşıyoruz” https://yenidunya.org/basindan/sectiklerimiz/30557/su-anda-almanyada-devletin-gerici-militarist-yeniden-yapilandirilmasini-yasiyoruz/ Thu, 25 Jul 2024 07:38:02 +0000 https://yenidunya.org/?p=30557 Nick Brauns ( Junge Welt Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı ) ile söyleşi

Erman Çete

Almanya’nın en eski günlü sol gazetesi Junge Welt [Genç Dünya] hakkında Berlin İdare Mahkemesi’nde verilen karar ülkemizde de gündem oldu. Buna göre Federal Anayasa Koruma Dairesi’nin (BfV) iç istihbarat raporlarında gazeteden “aşırı solcu” olarak bahsetmesinde bir yanlış yoktu; Marksizm-Leninizm zaten anayasaya aykırıydı ve Junge Welt de Marx’ı, Lenin’i övüyor, kapitalizmi yerici işler yapıyordu!

Junge Welt Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Nick Brauns, meselenin daha vahim olduğunu söylüyor. Alman mahkemeleri artık Junge Welt’i Marksist-Leninist olmakla “suçlamakla” kalmıyor, ayrıca toplumun sınıflara ayrılmış olduğuna ilişkin en basit olguların dile getirilmesini dahi anayasaya aykırı buluyordu.

Brauns, Alman devletinin Çin ve Rusya ile savaşa hazırlık kapsamında daha gerici ve daha militarist bir biçimde yeniden yapılandırıldığını düşünüyor. Medyaya ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar da bu düzenlemenin yalnızca bir parçası.

Son olarak metindeki köşeli parantezler bize aittir.

Bize dava süreci hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Alman Federal Anayasa Koruma Dairesi (BvF) bir gazeteyi “aşırılık yanlısı” ya da “aşırı solcu” olarak rapor ederse ne olur? Mahkemenin Junge Welt’e karşı delilleri neler?

Junge Welt 1947’den beri yayınlanıyor ve GDR’deki [Alman Demokratik Cumhuriyeti] Özgür Alman Gençliği’nin gazetesiydi. Bugün siyasi partilerden, şirketlerden ve kiliselerden bağımsız, Marksist yönelimli günlük bir gazetedir. Şu anda günlük tirajı yaklaşık 21.000’dir.

Junge Welt, 1990’ların sonundan bu yana, Anayasa Koruma Dairesi’nin yıllık raporlarında “aşırı solcu” olarak listelenen tek Almanca günlük gazete olageldi. Alman hükümeti buna gerekçe olarak Junge Welt’in Marksist yönelimini göstermiştir. Junge Welt’in öncelikle bir gazetecilik ürünü olmadığı iddia ediliyor. Daha ziyade, yayıncı ve ana sahibi olan kooperatif, hükümeti devirme planları olan “aşırı gruplar” olmakla suçlanıyor.

Sonuç olarak, piyasa yasalarına da tabi olan Junge Welt, reklam ve dağıtım açısından olduğu kadar editoryal çalışmalarında da önemli dezavantajlara sahip. Gizli servis raporuna atıfla, devlet radyosunda, tren istasyonlarında ve toplu taşıma araçlarında ücretli reklamlar reddediliyor. Kurumlar basının sorularına yanıt olarak bilgi vermeyi reddediyor. Bu beyan edilen niyet. 2021 yılında Alman hükümeti, parlamento grubu Die Linke’nin [Sol Parti] bir soru önergesine verdiği yanıtta, gizli servis raporunda Junge Welt’in adını vererek gazeteyi “gelişme alanından mahrum etmek” ve erişimini sınırlamak istediğini itiraf etti.

Burada basın özgürlüğü ve ticaret özgürlüğü gibi temel haklar ihlal edildiği için, gazeteyi yayınlayan 8. Mai GmbH, istihbarat raporundaki isimlendirmeye karşı dava açtı. Yaklaşık üç yıl sonra 18 Temmuz’da nihayet bir duruşma gerçekleşti. Ama ilk aşamada davayı kaybettik. Mahkeme, istihbarat raporunda gazetenin adının geçmesini haklı buldu. Belli ki karar duruşmadan önce verilmişti. Gizli servisin avukatlarından sadece duruşmadan bir gün önce yeni bir dosya aldık ve kısa süre nedeniyle buna yanıt veremedik. Diğer şeylerin yanı sıra, işçi sınıfı, kapitalizm ve sınıf adaleti gibi terimleri kullanmakla suçlandık. Bence sınıf adaleti terimi yargılamayı tanımlamak için iyi bir yol. Nihayetinde bu dava basın özgürlüğü ve bu temel hakkın ne ölçüde ve kimler için geçerli olması gerektiği sorusuyla ilgiliydi. Bu hakkın kapitalizmin soldan eleştirmenleri için geçerli olmadığı ya da sadece sınırlı bir ölçüde geçerli olduğu açık.

TOPLUMUN SINIFLARA BÖLÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEMEK ANAYASAYI İHLAL EDİYOR”

Mahkeme başkanı Wilfried Peters başından itibaren BfV lehine konuştu. Okuduğumuz haberlere göre Peters, Junge Welt’i Marx ve Lenin’i övmekle ve ayrıca kapitalizme karşı, “özgür demokratik temel düzene” karşı yıllık bir konferans düzenlemekle suçladı. Şu andan itibaren Alman devletinin Marx ve Lenin’i “övmeyi” ya da kapitalizme karşı konuşmayı suç saydığını söyleyebilir miyiz? Mahkeme Junge Welt’in Alman Komünist Partisi (DKP) ile bağlantılı olduğunu ima ediyor. DKP’ye üye olmak suç mudur?

Alman hükümeti ve gizli servisi uzun süredir Junge Welt’i Marksist bir yönelime sahip olmakla suçluyor. Federal hükümet, bir soru önergesine verdiği yanıtta, bir toplumun sınıflara bölündüğünü söylemenin bile anayasayı ihlal ettiğini ilan etti. Böylesine saçma bir suçlama sadece Marksistleri değil, aynı zamanda solcu sendikacıları ve burjuva sosyal bilimcileri de etkileyecektir. Fakat duruşmada gizli servisin avukatları daha da ileri gittiler ve mahkeme de onları izledi. Artık Marksist-Leninist olmakla suçlanıyorduk.

Gizli servisin avukatları ve mahkeme, Federal Anayasa Mahkemesi’nin 1956 yılında Almanya Komünist Partisi’ni (KPD) yasaklamasına atıfta bulundu. O zamanki kararda Marksizm-Leninizm –her ne kadar açıkça Stalin tarafından yorumlanmış haliyle olsa da– anayasayla bağdaşmaz olarak tanımlanmıştı. Soğuk Savaş’ın zirvesinden kalma bu kararın 70 yıl sonra bile solun üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandığı açık. Marksist-Leninist olduğumuzun kanıtı olarak, okur mektupları sayfamızda yer alan ve Lenin’i Junge Welt okurken gösteren bir fotomontaj gösterildi. Yargıç, Lenin’e sempati duyan herkesin otomatik olarak tek parti diktatörlüğü için çabaladığı gibi saçma bir iddiada bulunacak kadar ileri gitti. Ayrıca Lenin’in Özgür Demokratik Temel Düzen (FDGO) [Freiheitliche demokratische Grundordnung] olarak adlandırılan düzene karşı şiddetle mücadele ettiğini iddia etti. Fakat FDGO 1952 yılında, yani Lenin’in ölümünden neredeyse 30 yıl sonra Federal Anayasa Mahkemesi tarafından formüle edilmişti ve kesinlikle Rusya için değildi.

Junge Welt, yaklaşık 30 yıldır her yıl, aralarında Kübalı akademisyenler, Türk sosyalist milletvekilleri, Amerikalı sendikacılar ve Afrikalı filozofların da bulunduğu dünyanın dört bir yanından gelen konuşmacı ve sanatçılarla Uluslararası Rosa Luxemburg Konferansı’nı düzenliyor. Almanya’daki sosyalist ve komünist sol için yıllık bir başlangıç noktası haline gelen konferansa bu yıl ocak ayında 3.700 kişi katıldı.

Mahkeme şimdi bizi bu konferansı siyasi bir faktör olarak kullanmakla suçluyor. Diğer günlük gazeteler de okurları için konferanslar düzenliyor. Burjuva, neo-liberal gazeteler okur kitlelerini korumak için emlak danışmanlarıyla konferanslar düzenliyor ya da okurlarını şarap tadımlarına davet ediyor. Fakat biz böyle bir konferansla öncelikle okur kazanmayı ve onları elde tutmayı amaçlamakla değil, orada devrimi hazırlamak istemekle suçlanıyoruz.

Tek tek yazarlar ya da çalışanlar DKP’ye yakın olabilir ve ortak bir Marksist inancı paylaşıyor olabiliriz. Fakat DKP’nin kendi parti gazetesi var; Unsere Zeit. Junge Welt ise partiden bağımsız bir günlük gazete – DKP’den de bağımsız. Bu arada, DKP düzenli olarak seçimlere katılan yasal bir partidir. Fakat anayasayı koruma raporunda aşırı solcu olarak da adlandırılıyor. Elbette bu da eleştirilmelidir. Fakat önemli bir fark Junge Welt’in bir parti ya da aktivist bir örgüt değil, bir gazete olmasıdır. Ve Federal Anayasa Mahkemesi’nin 2005 yılında aldığı bir karara göre, bir gazetenin adı anayasayı koruma raporunda yer alamaz. Bu temel karar o dönemde sağcı bir haftalık gazete olan Junge Freiheit için verilmişti ve Junge Welt için de geçerli olmalıdır.

Aynı zamanda sağcı Compact dergisi de Almanya’da yasaklandı. Sizce Alman makamları “sağcı” ve solcu yayınlara yönelik baskı arasında bir denge arayışında mı?

Compact en yüksek tiraja sahip faşist dergiydi. Editörü Jürgen Elsässer bazen Alman Doğu Perinçek olarak anılır çünkü Maoizmden milliyetçi sağa ve belli bir Avrasya yönelimine uzanan benzer bir biyografiye sahiptir. Compact, özellikle göçmenlere ve Müslümanlara karşı ajitasyon yapan iğrenç bir ırkçı gazeteydi. Ama dergi herhangi bir suç işlediği için değil, Alman hükümeti siyasi çizgisini beğenmediği için yasaklandı.

Junge Welt olarak Compact’ın yasaklanmasını basın özgürlüğüne yönelik bir saldırı olarak eleştirdik – derginin kendisi için gözyaşı dökmesek bile. Compact’ın Junge Welt’in duruşmasından iki gün önce yasaklanması kesinlikle tesadüf değildi. Alman hükümeti kendisini sağ ve solun “aşırılıkçılarına” karşı mücadele eden demokratik bir merkez olarak sunmaya çalışıyor. Ve bizim deneyimimiz, sağa karşı mücadele adına alınan tüm önlemlerin er ya da geç solu da etkileyeceği yönündedir. Compact’ın yasaklanması ve Junge Welt’e karşı açılan davanın ardından birçok burjuva medya yazarı alarma geçti ve sol, Marksist ve anti-emperyalist yönelimimize sempati duymasalar bile basın özgürlüğünün daha fazla kısıtlanmasına karşı uyarıda bulundular.

ALMAN HÜKÜMETİ ÜLKEYİ HER ALANDA SAVAŞA HAZIR HALE GETİRMEK İSTİYOR”

Federal Almanya on yıllardır komünizm karşıtı duruşuyla tanınıyor. Ukrayna Savaşı ve İsrail’in Gazze’yi işgalinden sonra, Alman devletinin basında muhalif seslere tahammül etmek istemediği ve devlet örgütlenmesini daha militarist bir şekilde sağlamlaştırmaya çalıştığı görülüyor. Siz buna katılıyor musunuz?

Şu anda Federal Almanya Cumhuriyeti’nde devletin gerici-militarist bir yeniden örgütlenmesini yaşıyoruz. Ukrayna savaşının 2022’de başlamasından hemen sonra hükümet bir “dönüm noktası” [Zeitenwende] ilan etti ve Bundeswehr’i [Alman Silahlı Kuvvetleri] kitlesel olarak yeniden silahlandırmaya karar verdi. Hükümetin ilan ettiği amaç, ülkeyi önümüzdeki yıllarda her düzeyde savaşa hazır hale getirmek – Rusya’ya karşı savaş ve Batı’nın Çin’e karşı savaş politikası için. Buna medyadaki eleştirel seslerin bastırılması da dahildir. İç istihbarat servisi, hükümeti eleştirenleri “aşırılık yanlısı” olarak karalayarak ve görüşlerinden dolayı onları aşağılayarak burada giderek daha aktif bir rol oynuyor.

Basının büyük çoğunluğu bu politikayı gönüllü olarak destekledi ve Almanya’nın kendisini savunması gereken “kötü Ruslar” hakkındaki savaş propagandasına katıldı.

Junge Welt gibi silahlanmayı ve militaristleşmey eleştiren, NATO’nun genişlemesini Ukrayna savaşının arka planı olarak açıklayan ve diplomatik bir barış çözümünü savunan herkes Putin savunucusu ya da vatan haini olarak karalanıyor. İsrail-Filistin meselesinde baskı daha da güçlüdür. İsrail’e koşulsuz destek Almanya’nın “devlet aklı” olarak görülüyor. Devlet, anti-faşistler de dahil olmak üzere pek çok insanın Nazilerin Yahudilere karşı işlediği suçlardan duyduğu vicdan azabını, İsrail’in Gazze’deki soykırımına yönelik eleştirileri bastırmak için kullanıyor. Filistin yanlısı gösteriler düzenli olarak polis tarafından saldırıya uğruyor ya da yasaklanıyor. Son yıllarda sosyal medyada Filistinlilerin hakları için özel kampanya yürüttükleri ya da İsrail’i eleştirdikleri için devlet yayın kuruluşundan bir dizi gazeteci işten çıkarıldı. Filistin yanlısı yabancı akademisyenler ve entelektüeller –aralarında bazı Yahudiler de var– misafir profesörlük görevlerinden alındılar ya da Almanya’da onlarla birlikte etkinlik düzenlemeleri engellendi. Junge Welt bu gidişata direnen, İsrail ordusunun işgalini ve savaş suçlarını açıkça dile getiren ve Filistinlilerin haklarını savunan neredeyse tek gazete. Bu nedenle burjuva gazeteleri tarafından antisemitizmle suçlanıyoruz – ki bu, Yahudilere yönelik her türlü nefreti reddeden ve bununla mücadele eden antifaşist bir gazete olduğumuz için daha da saçma.

Kaynak: Erman Çete / Harici

]]>
KAMU-AR: Gıda fiyatları 50 aydır aralıksız artıyor https://yenidunya.org/emek-gundemi/30550/kamu-ar-gida-fiyatlari-50-aydir-araliksiz-artiyor/ Wed, 24 Jul 2024 10:03:18 +0000 https://yenidunya.org/?p=30550 -Gıda fiyatları temmuzda bir önceki aya göre yüzde 3,1 oranında artarken, yılın ilk yedi aylık dönemindeki artış ise yüzde 34,2 olarak gerçekleşti.
-Gıdada yıllık enflasyon yeniden yüzde 79,1 olarak gerçekleşti.
-Türkiye’nin, bugünkü yüksek enflasyon sürecine girdiği eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar, temmuz ayında 900 lira ödediler.
-Gıda fiyatlarının yüzde 800 oranında arttığı eylül 2021’den bu yana kamu çalışanlarının ücretlerinde ise en son temmuz zammıyla birlikte yüzde 780 oranında artış yaşandı.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonunun Ar-Ge birimi KAMUAR’ın fiyatlarını Ankara’daki marketlerden düzenli olarak derlediği ve halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinden oluşan bir gıda sepetini esas alarak hazırladığı gıda fiyatları endeksinin Temmuz 2024 sonuçları açıklandı.

KAMU-AR: Gıda fiyatları 50 aydır aralıksız artıyor

Gıda fiyatları kesintisiz olarak artmaya devam ediyor. Son elli aydır aralıksız olarak artan gıda fiyatlarında temmuz’da bir önceki aya göre yüzde 3,1 oranında artış yaşandı. Yılın ilk yedi aylık döneminde yüzde 34,2’ye kadar çıkan gıda fiyatlarındaki yaşanan yıllık artış oranı ise yüzde 79,1 olarak gerçekleşti.

Yoksuların harcamasının yüzde 36,6’ gıda
TÜİK’in en son açıkladığı tüketim harcamalarıyla ilgili istatistiklere göre en zengin yüzde 20’lik kesim tüketim harcamalarının yüzde 14,5’ini, en yoksul yüzde 20’lik kesim ise yüzde 36,6’sını gıda için yapıyor. Yoksullar her geçen yıl gelirinin daha büyük bir kısmını gıdaya ayırmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla gıda fiyatlarında Türkiye’de son 49 aydır yaşanan kesintisiz artış en fazla sabit gelirli ve yoksul kesimleri etkiliyor. Açıklanan enflasyon bu nedenle bu kesimin gerçek hayatta yaşadığı enflasyonu tam olarak yansıtmıyor. Zira TÜİK enflasyonu hesaplarken gıda harcamalarının ağırlığını yaklaşık yüzde 25 olarak esas alıyor.

Açlık riski artıyor
İktidarın daha sonra “akıl dışı ilan ettiği”  yanlış ekonomik politikaların tetiklediği yüksek enflasyon sürecinin en ağır faturasını gıda fiyatları yüzünden yoksullar ödemeye devam ediyor.  Yoksullar bu faturayı sadece gıdaya daha fazla para ayırarak değil, gıdaya daha fazla para ayırabilmek için, eğitim, sağlık ve benzeri diğer gereksinimleri için harcamalarını kısarak hayatlarından ödüyorlar.

KAMU-AR: Gıda fiyatları 50 aydır aralıksız artıyor

Türkiye’nin, iktidar eliyle bu yanlış politikalarla yıllarca sürecek bugünkü enflasyon sarmalına sürüklendiği Eylül 2021’den bu yana gıda fiyatları yüzde 800 oranında arttı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 liraya satın alınan bir gıda sepeti için vatandaşlar bu yıl temmuz’da 900 lira ödemek zorunda kaldılar.
Aynı dönemde, yüzde 19,31 oranındaki son temmuz zammıyla birlikte kamu çalışanlarının ücretlerinde ise yüzde 780 oranında artış yaşandı. Diğer bir ifadeyle Eylül 2021’de 100 lira olan ortalama kamu çalışanının ücreti Temmuz 2024’te 880 lira olabildi. Kamu çalışanlarının ücretlerindeki artış gıda fiyatlarındaki artışı bile karşılamaya yetmedi. Kamu çalışanlarının ücretlerinin alım gücü gıda fiyatlarına karşı reel olarak azaldı Kamu çalışanlarının ücretleri altı ayda bir artırıldığı için bu reel azalma önümüzdeki aylarda artarak devam edecek.
Birleşik Kamu-İş’in gıda fiyatları endeksi Haziran 2020’den bu yana her ay, yani aralıksız olarak 50 aydır bir önceki aya göre artıyor. Bu 50 aylık dönemde gıda fiyatları 13 katına çıktı.

Aylık fiyat artışı
Temmuz’da sadece yağ ve bakliyat fiyatları değişmezken, diğer harcama gruplarında fiyatlar bir önceki aya göre çeşitli oranlarda artış gösterdi.  
Temmuz’da, ekmek-pirinç-un-bulgur fiyatları önceki aya göre ortalama yüzde 9,8 oranında artarken, et ve balık grubu fiyatlarında yüzde 3,9 oranında gerileme yaşandı.  Süt, süt ürünleri ile yumurta grubunda fiyatlar bir önceki aya göre yüzde 1,5 oranında, yağ harcamaları ise yüzde 2,8 oranında zamlandı.
Meyve fiyatlarının yüzde 5,7 oranında arttığı temmuz’da sebze fiyatlarında da bir önceki aya göre ortalama yüzde 13,1 oranında artış oldu.
Temmuz’da bakliyat fiyatları yine önceki aya göre yüzde 2,4 oranında arttı. Salça, zeytin, bal, çay, tuz ve benzeri işlenmiş gıda maddelerinden oluşan diğer işlenmiş gıda fiyatları ise yüzde 2,9 oranında azaldı.
Vatandaşlar mevcut gıda tüketim alışkanlıklarına göre seçilen 64 gıda maddesinden oluşturulan gıda sepetini satın alabilmek için temmuz’da, bir önceki aya göre yüzde 3,1 oranında daha fazla para ödemek zorunda kaldı.

KAMU-AR: Gıda fiyatları 50 aydır aralıksız artıyor

Yedi aylık değişim
Gıda fiyatlarında bu yılın ilk yedi aylık dönemde ise toplam yüzde 34,2 oranında artış gerçekleşti. Bu dönemde ekmek-pirinç-un-bulgur-makarna fiyatları yüzde 29,6, et-balık harcamaları yüzde 30,8 süt, süt ürünleri ve yumurta fiyatları yüzde 20,2, yağ fiyatları yüzde 27,9, meyve fiyatları yüzde 63,8, sebze fiyatları yüzde 62,9, bakliyat fiyatları yüzde 21,7, diğer ürünlerin fiyatları yüzde 18,4 oranında yükseldi.

Yıllık değişim
Bu yıl temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre ekmek, un, bulgur, makarna fiyatlarında yüzde 61,9, et-balık fiyatlarında 63,1, süt ve süt ürünleri ile yumurta fiyatlarında yüzde 63,8 oranlarında artış oldu. Bir yıl öncesine göre yağ fiyatları yüzde 77,8 oranında arttı. Meyve fiyatları yüzde 79,9, sebze fiyatları ise yüzde 174,6 oranında artış gösterdi. Bakliyat fiyatları son bir yılda yüzde 62,5, diğer gıda fiyatları ise yüzde 64,1 oranında zamlandı.
Gıda fiyatlarında yıllık olarak ise yüzde 79,1 oranında artış gözlendi.

Yıllık ortalama artış
Temmuz 2024 sonu itibariyle son 12 aylık ortalama gıda fiyatları ise bir önceki 12 aylık ortalama fiyatlara göre yüzde 98 oranında arttı.

]]>
Her 100 işçiden 85’i sendikasız https://yenidunya.org/emek-gundemi/30547/her-100-isciden-85i-sendikasiz/ Wed, 24 Jul 2024 09:43:33 +0000 https://yenidunya.org/?p=30547 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre 16 milyon 973 bin 61 işçilerin yalnızca yüzde 14,80’i sendika üyesi olduğu açıklandı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sendikalar ve Toplu iş sözleşmeleri gereğince işkollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2024 Temmuz ayı istatistikleri hakkındaki verileri Resmi Gazete’de yayımlandı.

Son 6 ayda 17 bin yeni üyelik
Bakanlığın verilerine göre, Türkiye’de sendikalı çalışan sayısı son 6 ayda bir miktar artsa da, işçilerin yüzde 85’inden fazlası sendikasız çalışıyor. Bu yılın temmuz sonu itibarıyla 16 milyon 413 bin işçiden 2 milyon 421 bininin sendikalara üyeliği bulunurken, sendikalaşma oranı yüzde 14,7 oldu. Buna göre, 16 milyon 413 bin 359 işçiden yalnızca 2 milyon 421 bin 940’ının herhangi bir sendikaya üyeliği bulunuyor. Ocak ayına kıyasla sendikalı sayısı 90 bin 952 kişi artsa da sendikasız işçi sayısı hâlâ yüzde 85’in üzerinde.
İstatistiğe göre ocak ayında 2 milyon 495 bin 423 olan sendikalı işçi sayısı 16 bin 610 arttı, sendikaya üye olma oranı toplam sayıya oranla yüzde 0,42 azaldı.
Üye sayısı açısından Türkiye’nin en büyük sendikası 295 bin 192’le Türk Metal oldu. Ardından 275 bin 317 üye ile Hizmet İş, 211 bin 657 üye ile de Öz Sağlık İş izledi.
20 iş kolu arasında en fazla işçinin yer aldığı iş kolu, 4 milyon 167 bin 249 işçiyle “ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” oldu. Bunu 1 milyon 929 bin 621 işçiyle “metal” ve 1 milyon 659 bin 575 işçiyle “inşaat” iş kolu izledi.

Resmi veriler eksik
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri üzerine yoğunlaşan Prof. Dr. Aziz Çelik, verileri değerlendiren açıklamasında, resmi oranların sendikalaşmayı yansıtmaktan uzak olduğunu belirtti. Çelik, “Resmi sendikalaşma oranları sadece kayıtlı-sigortalı işçileri esas alıyor. Kayıtsız-sigortasız işçiler hesaba katıldığında resmi sendikalaşma oranı yüzde 12-13 düzeyine iniyor. Sendikalaşma oranı yüzde 14,76 olarak açıklansa da toplu iş sözleşmesi (TİS) kapsamındaki işçi sayısı çok daha düşük. Bakanlık verilerine göre sendikalı işçilerin yüzde 30-35’i TİS’ten yararlanamıyor. Böylece TİS kapsamındaki gerçek sendikalı işçi sayısı yüzde 8-9 seviyesine düşüyor. TİS kapsamı AB ülkelerinde sendikalaşma kapsamından çok daha yüksek iken Türkiye’de sendikalaşma oranından düşük. Bunun nedenleri sendikasızlaştırma, işkolu barajları ve teşmil mekanizmasının yokluğu olarak sayılabilir. Böylece yüzbinlerce işçi resmi olarak sendika üyesi görünürken TİS kapsamı dışında kalıyor” dedi.

]]>
Metal işçisi kadınlar: “Eşitlikçi, kamucu sosyal politikalar istiyoruz” https://yenidunya.org/emek-gundemi/30541/metal-iscisi-kadinlar-esitlikci-kamucu-sosyal-politikalar-istiyoruz/ Tue, 23 Jul 2024 12:09:34 +0000 https://yenidunya.org/?p=30541 Birleşik Metal-İş Kadın Komisyonu, doğurganlık hızının düşmesi nedeniyle hükümetin gündemine aldığı doğum teşviki paketine ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.
Metal işçisi kadınlar, KMO İstanbul Şubesi’nde yapılan toplantıda, “Doğum teşviki değil; eşitlikçi, kamucu sosyal politikalar istiyoruz. Kadınları ‘doğuma teşvik edeceği’ söylenen önlemlerin kadınların istihdamdaki varlığını, gelirlerini, statülerini etkilemesinden, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmesinden endişeliyiz” dedi.
Kadınların çalışma yaşamı üzerinde anne olmanın getirdiği olumsuz etkilere dikkat çeken metal işçisi kadınlar, “Hükümetin sorumluluğu bu olumsuz etkileri ortadan kaldırmaktır” diye konuştu.
 
Birleşik Metal-İş Kadın Komisyonu açıklaması şu şekilde:
 
Doğum Teşviki Değil,
Eşitlikçi, Kamucu Sosyal Politikalar İstiyoruz

TÜİK, 15 Mayıs’ta doğum verilerini paylaştı. Bu verilere göre 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı, yani bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı, 2023 yılında 1,51’e düştü. Bir ülkede nüfusun azalma eğilimine girme eşiği ise 2,1. Türkiye’de doğurganlık hızı, 2016’dan bu yana bu eşiğin altında seyrediyor.
Bu veriler yayımlandıktan sonra, hükümet kanadından da açıklamalar geldi. Birtakım çalışmalar başlatacaklarını ve bu düşüşü önlemeye yönelik adımların atılacağını dillendirdiler. Bu adımların arasında, kadınların doğum izninin bir yıla çıkarılmasından başlayarak kadınları daha fazla doğuma teşvik edecek düzenlemelerin olduğundan söz ediliyor.
Hükümetin kadına bakışını, kadın-erkek eşitliğine olan mesafesini biliyoruz. Her fırsatta kadınların kazanılmış haklarına saldırdığına yıllardır tanıklık ediyoruz.
Şimdi de, kadınları “doğuma teşvik edeceği” söylenen önlemlerin kadınların istihdamdaki varlığını, gelirlerini, statülerini etkilemesinden, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmesinden endişeliyiz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadının insan haklarının ihlali olduğu, yaşamın her alanında kadını ikincilleştirdiği somut bir gerçek olarak önümüzde dururken ve uluslararası sözleşmeler hükümetleri bu eşitsizliği giderecek adımları atmakla sorumlu tutmuşken, birçok ülke eşitlikçi politikaları hayata geçirirken, hükümetin kamuoyuna yansıyan açıklamaları endişemizi daha da artırmıştır. 

Evde ve işte cinsiyetçi işbölümü
Biz metal sektöründe çalışan kadınlarız. Öncelikle kadınların doğurma ya da doğurmama hakkının temel bir hak olduğunu belirtmeliyiz. Bu nedenle kadınların doğurmaya ya da doğurmamaya özgürce karar verecekleri demokratik, kadının insan haklarına saygılı, kürtaj hakkının kısıtlanmadığı, doğum kontrol yöntemlerine ücretsiz erişimin olduğu bir toplumsal yaşamın tesis edilmiş olması gereklidir. Aksi halde merdiven altı uygulamalarla birlikte anne-bebek ölümlerinin artacağı unutulmamalıdır. 
Eşitlik politikalarının hâkim kılınmadığı toplumlarda anne olmak kutsallaştırılırken, bu durumun anne olan kadınların yaşamındaki olumsuz etkileri saymakla bitmiyor. Evde ve işte cinsiyetçi işbölümü, işe alımlardan başlamak üzere çalışma yaşamında ayrımcılık, şiddet, taciz ve ücret eşitsizliği, bunlardan bazılarıdır.
Öyle ki Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO),Türkiye’de çocuğu olan bir kadın ile çocuksuz bir kadın arasındaki ücret farkının yüzde 11 olduğunu tespit etmiş, benzer şekilde anne ile baba arasındaki ücret eşitsizliği oranının yüzde 19 olduğunu açıklamıştır. ILO, bu durumun kadınlara “annelik cezası” olduğunun altını çizmiştir. 

Çocuk bakımı kadınları istihdamdan koparıyor
Sosyal bir devlet anlayışının gereği olarak, kadınların karşılaştığı tüm bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için hareket edilmelidir. 
Çocuk doğurmanın birçok kadını istihdamdan çıkardığı, evli kadınların istihdama girişinin daha düşük olduğu TÜİK verileri ile tespit edilmiştir. Kadın-erkek 2023 istihdam verilerine bakıldığında kadınların istihdamdaki oranı %31,3 iken, bu oran erkeklerde %65,7, yani kadınların iki katından fazla olarak gerçekleşti. 2022 yılında hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranının %28, erkeklerin istihdam oranının ise %90,5 olduğu görüldü. Bu veriler açıkça gösteriyor ki, doğum sonrası çocuk bakımının tümüyle kadının üzerine bırakılması kadını istihdamdan çıkarıyor.

Sosyal ve kamusal politikalar oluşturulsun
Toplumsal cinsiyet rolleri, ev işlerini ve çocuk bakımından başlayarak ev içindeki bireylerin bakım yükünü kadınların omzuna yıkıyor. Hükümet, kamusal politikalarla bu yükü kadınların omuzlarından alacak ve toplumda eşitlik fikrini güçlendirecek yapısal adımlar atmak ve kamusal hizmetler sunmak yerine esnek çalışma biçimlerini kadınların önüne bir tercih ve çözüm olarak sunuyor. Bu da kadın emeğinin iki kat sömürülmesini pekiştiriyor.
Hükümetin sorumluluğu, bu tabloyu kadının lehine değiştirmek için girişimlerde bulunmaktır.
Uygulamaya alınacak programların, kadınların kendi bedenleri üzerinde söz ve karar sahibi olma hakkına saygı temelinde, kadın işçilerin istihdamdaki varlıklarını koruyacak/teşvik edecek sosyal ve kamusal politikalardan oluşması gerekmektedir.

Talepler
Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, doğum ve sonrasında cinsiyet rollerinin kadınların çalışma yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için Birleşik Metal-İş Sendikası Kadın Komisyonu olarak aşağıdaki önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz:
1-Toplumsal cinsiyet eşitliği, tüm politikaların temeli haline getirilmelidir. Çocuk bakımının sadece kadının sorunu/sorumluluğu olduğu anlayışı terk edilmeli; bu konuda devlet, işveren ve eşlerin bu sorumluluğu paylaştığı eşitlikçi bir yaşam tesis edilmelidir.
2-Yasal doğum izinlerine ek olarak uzatılması düşünülen her süre, anne ve baba arasında eşit olarak kullanılmalıdır. Ebeveyn izinleri hayata geçirilmelidir.
3-Nitelikli, yaygın ve ücretsiz kreşler/gündüz bakım evleri yaygınlaştırılmalıdır. Tüm organize sanayi bölgelerinde 24 saat açık, nitelikli ve ücretsiz kreşler açılmalıdır.
4-“Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle yeniden ele alınmalıdır. İşyerlerinde emzirme odası zorunluluğu için yönetmelikte bulunan en az 100 kadının çalışması şartı kaldırılmalıdır. Yine kreş için 150’den fazla kadının çalışması şartı da kaldırılarak erkek işçilerin kreş hakkından faydalanması sağlanmalıdır.
5-Esnek, güvencesiz, kayıtdışı çalışma biçimleri terk edilmelidir. Kadınlar için güvenceli, düzenli işler yaratılmalıdır.
6-Çocuk bakımı ile yaşlı bakımı için gerekli sosyal politikaların yokluğunda, kadınların evden çalışmaya ve esnek-güvencesiz çalışma biçimlerine itilmesi engellenmelidir.
7-Eşdeğerde işe eşit ücret prensibi hayata geçirilmeli ve doğum nedeniyle kadınların ücretlerinin, işyerindeki statülerinin, terfi süreçlerinin olumsuz etkilenmesine karşı önlemler alınmalıdır.
8-Kadın işçinin doğum nedeniyle ücretsiz izin kullanması ya da işten ayrılması sonrası tekrar aynı işe dönmek istemesi durumunda kadına gerekli destek sağlanmalı ve emsal ücret üzerinden ücretlendirme yapılmalıdır.
9-Çocuk 1 yaşına gelinceye kadar kadınlar tarafından kullanılan ve günlük 1,5 saat olarak düzenlenmiş süt izinleri, talep halinde toplu kullandırılmalıdır. Anne sütünün depolanabildiği günümüz koşullarında babaların da bu izni kullanmasının önü açılmalıdır.
10-Tek başına çocuk büyüten kadın işçilere ekonomik destek verilmeli, vergi indirimleri sağlanmalıdır.
11-Çocukların ihtiyaçları için alınacak günlük izinler anne ve baba arasında eşit olarak kullandırılmalıdır.
12-Bebeklerin gelişimi için gerekli temel gıdalar/malzemeler ücretsiz sağlamalıdır. Paralı eğitimden vazgeçilmeli, okul çağındaki çocukların nitelikli eğitime erişimi ücretsiz olmalıdır.
13-Annelerin ve bebeklerin tüm sağlık kurumlarından ücretsiz sağlık hizmeti alması sağlanmalıdır.
14-Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “183 Sayılı Anneliğin Korunması”, “156 Sayılı Aile Sorumlulukları olan Kadın ve Erkek İşçilere Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar Tanınması” adlı sözleşmeleri onaylanmalıdır.
15-Sendikalaşma oranı, kadın işçiler arasında yüzde 8 civarındadır. Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kadınların toplu pazarlık hakkını kullanarak çalışma yaşamında refahlarını yükseltecek müzakere gücüne erişimlerinin önü açılmalıdır.

Biz metal işçisi kadınlar olarak, çalışma yaşamı başta olmak üzere, tüm yaşamın eşitlikçi, sosyal ve kamucu politikalarla yeniden düzenlenmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Ev işleri, bakım işleri sadece kadınların sorumluluğu değildir. Biz başka bir hayatın mümkün olduğuna inanıyoruz. Sendikaları, siyasi partileri ve demokratik kitle örgütlerini yaşamın her alanında eşitlikçi politikaların hayata geçirilmesi için harekete geçmeye çağırıyoruz.

]]>
Basın Konseyi: İstibdat dönemi uygulamaları 116 yıl sonra geri geldi https://yenidunya.org/yurt/30537/basin-konseyi-istibdat-donemi-uygulamalari-116-yil-sonra-geri-geldi/ Tue, 23 Jul 2024 11:28:42 +0000 https://yenidunya.org/?p=30537
Basın Konseyi: İstibdat dönemi uygulamaları 116 yıl sonra geri geldi

Basın Konseyi, 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamada, “Basında sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz 1908’in yıldönümünü bu yıl da maalesef ‘Gazeteciler ve Basın Bayramı’ olarak kutlamaktan çok uzaktayız. Osmanlıda İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesiyle özgürlüğüne kavuşan Türk basını, 116 yıl sonra istibdat dönemini anımsatan bazı uygulamalara, sansüre ve otosansüre maruz kalıyor” denildi.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“İstibdat uygulamaları”
“Basında sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz 1908’in yıldönümünü bu yıl da maalesef ‘Gazeteciler ve Basın Bayramı’ olarak kutlamaktan çok uzaktayız. Osmanlıda İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesiyle özgürlüğüne kavuşan Türk basını, 116 yıl sonra istibdat dönemini anımsatan bazı uygulamalara, sansüre ve oto sansüre maruz kalıyor.

“Kamu kaynakları ile medya kontrol altına alındı”
İfade ve basın özgürlüğü, giderek ‘tek adam’ yönetimine dönüşen siyasal iktidarın tasallutunda. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına basınımız giderek ağırlaşan siyasal, ekonomik ve hukuksal baskılarla kuşatma altında girdi. Kamu kaynaklarını kullanarak medyanın yüzde 90’ını tam kontrolüne alan iktidar, özerkliğini yitiren RTÜK ve BİK ile siyasallaşan yargıyı kullanarak, bağımsız ve özgür basını susturmaya çalışıyor.

“Utanç tablosu”
Çağdaş demokrasilerde benzeri olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ülkenin bugün ifade ve basın özgürlüğünde getirildiği durum ortada. Dünya Demokrasi Endeksinde 167 ülke arasında 102’nci; Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 158’inci; Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 142 ülke arasında 117’nci sıraya gerileyen Türkiye, utanç tablosunda yer alıyor.

“Bayram değil, mücedele günü”
Bu koşullar altında 24 Temmuz’u geçmişte bir dönem olduğu gibi ‘Gazeteciler ve Basın Bayramı’ olarak kutlayamıyor, ifade ve basın özgürlüğü için  ‘Mücadele Günü’ biliyoruz.  Ülkemizde kuvvetler ayrılığına dayalı çağdaş demokrasinin yeniden tesisi edilerek yasama, yürütme ve yargının yanında medyamızı dördüncü kuvvet haline getirme mücadelesinden vazgeçmediğimizi ve asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.”

]]>
Filistinli gruplar ‘bölünmeye son veren’ bildiriye imza attı https://yenidunya.org/dunya/30530/filistinli-gruplar-bolunmeye-son-veren-bildiriye-imza-atti/ Tue, 23 Jul 2024 06:08:41 +0000 https://yenidunya.org/?p=30530 Çin’in başkenti Pekin’de toplanan Filistinli gruplar, bölünmenin sona erdirilmesi ve Filistin ulusal birliğinin güçlendirilmesine ilişkin bildiriyi imzaladı.
Çin hükümetinin daveti üzerine başkent Pekin’de toplanan ve aralarında Fetih, Hamas, İslami Cihat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Kurtuluş Demokratik Cephesi’nin bulunduğu Filistinli 14 ulusal grup, 21 Temmuz’da başlayan ve bugün sona eren uzlaşma diyalogunun sonunda bir bildiri imzaladı.
Filistin’deki Gruplar Arası Uzlaşma Diyalogu 21-23 Temmuz tarihleri arasında Beijing’de Diyalogun kapanışında, Filistin’in bölünmesine son verilmesi ve birlikteliğinin güçlendirilmesini öngören Beijing Deklarasyonu imzalandı.

Ulusal çıkarlar için
İmza törenine Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de katıldı. Törende bir konuşma yapan Çinli bakan, “Ulusal çıkarlara sıkı sıkıya bağlı olan Filistinli 14 grubun temsilcileri Pekin’de bir araya geldi. Bu, Filistin’in kurtuluş mücadelesinde önemli bir tarihi an” ifadesini kullandı.
Wang, ülkesinin tüm Filistinli grupların uzlaşmak için sergilediği çabayı memnuniyetle karşıladığını kaydederek önemli bir uzlaşmaya vardıkları ve bir anlaşma imzaladıkları için onları tebrik etti.
Daha önce Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Cean, Filistin’de iç birliğin güçlendirilmesi konusunda Filistinli gruplara her zaman destek verdiklerini ve bu yönde aktif çabalara devam edeceklerini açıklamıştı. Lin, mevcut durumda Filistin içinde uzlaşma ve birliğin teşvik edilmesinin Filistin sorununun acil, kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasına yardımcı olacağına inandıklarını kaydetmişti.

Filistinli gruplar ‘bölünmeye son veren’ bildiriye imza attı

Ulusal uzlaşı hükümeti kurma niyeti vurgulandı
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, düzenlediği basın toplantısında, Filistinli grupların imza attığı bildirinin maddelerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Buna göre, bildiride, Filistinli tüm grupların fikir birliğine dayalı ve mevcut Filistin temel yasasına uygun geçici ulusal uzlaşı hükümeti kurma niyeti vurgulandı.
Gazze’nin yeniden inşasını yürütme ve kabul edilen seçim yasasına uygun mümkün olan en kısa sürede genel seçimleri düzenleme niyetine yer verilen bildiride, kabul edilen seçim yasasına uygun yeni “Ulusal Komisyonun” oluşturulması için atılan adımlara işaret edildi.
Bildiride, tarafların, “Geçici Birleşik Liderlik Çerçevesi”nin yürürlüğe sokulması, siyasi kararlar alırken bundan sistematik şekilde faydalanılması, bildiri hükümlerinin eksiksiz uygulanması için kolektif bir mekanizma kurulması ve bunun uygulanması için de bir takvim belirlenmesi konusunda anlaştığı vurgulandı.
Bildiride, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde tüm grupları kapsayan ulusal birliğin sağlanması konusunda mutabık kalındı.
Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun olarak başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin Devleti kurmak ve Batı Şeria, Kudüs ve Gazze dahil olmak üzere, Filistin topraklarının bütünlüğünün korunması kararı alınan bildiride, BM öncülüğünde, bölgesel ve uluslararası katılımla bir konferansa ihtiyaç duyulduğu aktarıldı.

Toplantıya katılan Filistin örgütleri
El Fetih (Filistin Kurtuluş Örgütü), Hamas, İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Partisi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı, Filistin Demokratik Birlik (FIDA), Filistin Kurtuluş Cephesi, Filistin Halk Mücadelesi Cephesi, Filistin Ulusal İnisiyatif Hareketi, Arap Kurtuluş Cephesi, Filistin Arap Cephesi ve Halk Kurtuluş Savaşçıları (Kuvvetler).

]]>