Yeni Dünya https://yenidunya.org Yeni Günün Habercisi Mon, 15 Apr 2024 08:59:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://yenidunya.org/wp-content/uploads/2022/02/cropped-YD-ikon-512-1-75x75.png Yeni Dünya https://yenidunya.org 32 32 DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor! https://yenidunya.org/emek-gundemi/29814/disk-ar-genis-tanimli-issizlikte-artis-suruyor/ Mon, 15 Apr 2024 08:57:37 +0000 https://yenidunya.org/?p=29814 o Geniş tanımlı işsiz sayısı 9,6 milyon!
o Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 811 bin kişi arttı!
o Zamana bağlı eksik istihdam bir yılda 611 kişi arttı!
o Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 24,5!
o Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9!

DİSK-AR, TÜİK’in Şubat 2024 işsizlik verilerini değerlendirdiği “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü“ raporunu açıkladı.
Raporda, “DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Şubat 2024’te 9 milyon 634 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2020 Şubat’ta yüzde 12,6 olan dar tanımlı işsizlik Şubat 2024’te yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 20,6’dan yüzde 24,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin artarak 8,8 milyondan 9,6 milyona yükseldi. Covid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 3,9 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 2 milyon 553 bin kişi arttı.” denildi.

TÜİK’in Şubat 2024 Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) sonuçları 15 Nisan 2024’te yayımlandı. Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 8,7 mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise yüzde 24,5 seviyesinde gerçekleşti. TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2024 Şubat ayında 3 milyon 78 bin oldu.

Zamana bağlı eksik istihdam artıyor!
TÜİK tarafından yayımlanan HİA verilerine göre Şubat 2024’te geniş tanımlı işsizlikte (âtıl işgücü) artış devam etti. Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 811 bin, son 10 yılda (2014-2024 arası) ise 4 milyon 80 bin kişi arttı. Böylece son 10 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 1,7 katına çıktı.
Şubat 2014’te 5,6 milyon olan geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2023’te 8,8 milyon ve Şubat 2024’te ise 9,6 milyon olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsiz sayısındaki artışın sebebi zamana bağlı eksik istihdam ve ümitsiz işsizler ile iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, iş arayan ancak hemen çalışmaya başlayamayacak olanları kapsayan potansiyel işgücü sayısındaki artıştır. Âtıl işgücündeki yükselişin temel sebebi ise zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısında ciddi artıştır.

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor!

Potansiyel işgücü sayısı son bir yılda 580 bin kişi artarak 3,3 milyondan 3,8 milyona yükseldi. Potansiyel işgücündeki artış on yıllık dönemde yaklaşık 1 milyon 657 bin kişi oldu. Zamana bağlı eksik istihdam kapsamındaki artış ise çok daha çarpıcı oldu. Haftalık 45 saatten daha az çalışan ve imkanı olması durumunda daha çok çalışmayı isteyenleri kapsayan zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı son bir yılda 2,1 milyondan 2,7 milyona yükselerek 611 bin kişi arttı. Zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısı son on yılda ise 2 milyon 21 bin kişi arttı. Zamana bağlı eksik istihdamdaki bu artışın sebebi yüksek enflasyon ile geçim zorluğu yaşayanların çalışma süresini artırarak daha fazla ücret elde etmek istemeleri olabilir.

Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 24,5!
TÜİK’e göre dar tanımlı işsizlik düşerken öte tandan birçok işsizlik türü yükselmeye devam ediyor.
Şubat 2024 döneminde mevsim etkisinden arındırılmış (MEA) dar tanımlı işsizlik (işsizlik 1) yüzde 8,7 olarak açıklanırken zamana bağlı eksik istihdam ile işsizlerin bütünleşik oranı (işsizlik 2) yüzde 16,3; işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı (işsizlik 3) yüzde 17,6 ve âtıl işgücü oranı (işsizlik 4, geniş tanımlı işsizlik) ise yüzde 24,5 olarak açıklandı (Grafik 2).

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor!

Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9!
Kadın işsizliği önemli toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergesi olmaya devam ediyor. Kadınların istihdama erişimi önemli kısıtlılıklar içeriyor. Türkiye’de bir yandan kadınların istihdama katılma oranları erkeklere göre oldukça düşük seyrederken öte yandan Türkiye’de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor.
TÜİK tarafından açıklanan dört ayrı işsizlik türünde de kadın işsizliği erkek işsizliğinden oldukça yüksek seyrediyor. Şubat 2024’te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,3 iken kadınlarda yüzde 11,3 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) erkeklerde yüzde 19,6, kadınlarda ise yüzde 32,9 olarak hesaplandı (Grafik 3). Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark yaklaşık 13,3 puandır.

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor!

Şubat 2024’te zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 14,7 iken kadınlarda yüzde 19,5’dir. İşsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı erkeklerde yüzde 12,6 iken kadınlarda yüzde 26,1 seviyesindedir (Grafik 3).

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor!

Şubat 2024 itibarıyla kadınlarda mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 374 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 809 bindir. Erkeklerde ise dar tanımlı işsiz sayısı 1 milyon 703 bin ve geniş tanımlı işsiz sayısı 4 milyon 825 bindir (Grafik 4).
Şubat 2024’te mevsim etkisinden arındırılmış HİA verilerine göre işsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori yüzde 32,9 ile geniş tanımlı kadın işsizliği olmaya devam ediyor. İkinci yüksek işsizlik kategorisi yüzde 24,5 ile geniş tanımlı işsizliktir. Şubat 2024’te üçüncü en yüksek işsizlik kategorisi ise yüzde 19,6 ile genç kadın işsizliği oldu (Grafik 5).

DİSK-AR: Geniş tanımlı işsizlikte artış sürüyor!

Resmi işsizlerin yaklaşık yüzde 87 işsizlik ödeneği alamıyor!
TÜİK’in resmi dar tanımlı işsizlerin ezici çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. İşsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarının ağır olması ve işsizlik sigortası kaynaklarının amacı dışında kullanılması sebebiyle işsizlerin büyük çoğunluğu işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor.
Şubat 2024’te TÜİK toplam dar tanımlı işsiz sayısını 3 milyon 78 bin kişi olarak açıkladı. İŞKUR’un Şubat 2024 İşsizlik Sigortası Bültenleri verilerine göre ise bu ayda işsizlik ödeneği alabilenlerin sayısı 402 bin civarındadır. Böylece Şubat 2024’te resmi işsizlerin sadece yüzde 13,1’i işsizlik ödeneği alabildi. 2,5 milyonu aşkın işsiz işsizlik ödeneğinden yoksun kaldı. Bu da işsizlerin yüzde 86,9’unun işsizlik ödeneği alamadığı anlamına geliyor.

Geniş ve dar tanımlı işsizlik farkı 15,8 puan oldu!
Geniş tanımlı işsizlik oranı ile dar tanımlı işsizlik oranı arasındaki puan farkı açılma eğilimini sürdürüyor. Zamana bağlı eksik istihdamda artış ve iş bulma ümidinin kaybedilmesine paralel olarak geniş tanımlı işsizlik oranı artıyor ve dar tanımlı işsizlik ile arasındaki makas açılıyor. Örneğin, Ocak 2019’da dar tanımlı işsizlik yüzde 13,6 iken geniş tanımlı işsizlik yüzde 19,7 olarak gerçekleşmişti. Bu dönemde geniş tanımlı işsizlik dar tanımlı işsizlikten 6,1 puan yüksekti.
Şubat 2024’te ise dar tanımlı işsizlik yüzde 24,5 iken geniş tanımlı işsizlik yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Dar ve geniş işsizlik arasındaki fark bu dönemde 15,8 puan oldu. Dar ve geniş işsizlik arasındaki makasın bu denli açılmasının en önemli nedeni zamana bağlı eksik istihdam sayısı, ümidini kaybedenlerin, iş aramayıp çalışmaya hazır olanların ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanların sayısındaki artıştır. Böylece dar tanımlı işsizlik sınırlı kalırken geniş tanımlı işsizlik arasındaki fark açılmaktadır.

]]>
TÜİK, şubat ayı işsizlik rakamlarını açıkladı https://yenidunya.org/emek-gundemi/29810/tuik-subat-ayi-issizlik-rakamlarini-acikladi/ Mon, 15 Apr 2024 07:23:50 +0000 https://yenidunya.org/?p=29810 İşsizlik oranı şubat ayında yüzde 8,7 oldu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat ayına ilişkin işgücü istatistiklerini yayımladı. Buna göre, Türkiye’de işsizlik oranı, şubatta bir önceki aya göre 0,3 puan azalarak yüzde 8,7 sseviyesinde gerçekleşti. İşsizlik, ocak ayında yüzde 9.1 olarak kaydedilmişti.
Hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı şubat ayında bir önceki aya göre 109 bin kişi azalarak 3 milyon 78 bin kişi oldu.

İşsizlik kadınlarda yüksek
İşsizlik oranı ise 0.3 puan azalarak yüzde 8.7 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7.3 iken kadınlarda yüzde 11.3 olarak tahmin edildi.

Genç işsizliği azaldı
15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,8 puan azalarak yüzde 15,6 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 13,4, kadınlarda ise yüzde 19,6 olarak tahmin edildi.

İstihdamda artış
İstihdam edilenlerin sayısı şubat ayında bir önceki aya göre 147 bin kişi artarak 32 milyon 423 bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 49,3 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,5 iken kadınlarda yüzde 32,5 olarak gerçekleşti.
İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi şubat ayında bir önceki aya göre 0,2 saat artarak 43,5 saat olarak gerçekleşti.
Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı şubat ayında bir önceki aya göre 1,9 puan azalarak yüzde 24,5 oldu.
Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,3 iken işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı yüzde 17,6 olarak tahmin edildi.

]]>
Yılın ilk üç ayında en az 425 işçi hayatını kaybetti https://yenidunya.org/emek-gundemi/29805/yilin-ilk-uc-ayinda-en-az-425-isci-hayatini-kaybetti/ Sun, 14 Apr 2024 15:03:30 +0000 https://yenidunya.org/?p=29805 Ocak ayında 161, Şubat ayında 149, Mart ayında 115…

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi İSİG, 2024’ün ilk üç ayında gerçekleşen iş cinayetleri raporunu açıkladı. Rapora göre, Ocak ayında 161, Şubat ayında 149 ve Mart ayında 115 olmak üzere üç ayda en az 425, her gün “en az” 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.

Yılın ilk üç ayında en az 425 işçi hayatını kaybetti

Üç ayda iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:
İnşaat, Yol işkolunda 105 işçi; Taşımacılık işkolunda 58 işçi; Tarım, Orman işkolunda 38 emekçi (18 işçi ve 20 çiftçi); Metal işkolunda 31 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 27 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 27 işçi; Madencilik işkolunda 24 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 24 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 16 işçi; Ağaç, Kağıt işkolunda 10 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 9 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 8 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 8 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 6 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 6 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 6 işçi; Enerji işkolunda 4 işçi; elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 18 işçi hayatını kaybetti…

Üç ayda 66 şehirde ve yurtdışında 10 ülkede iş cinayeti gerçekleşti:
70 ölüm İstanbul’da; 33 ölüm İzmir’de; 20 ölüm Konya’da; 18’er ölüm Bursa, Gaziantep ve Şanlıurfa’da; 14 ölüm Kocaeli’nde; 13 ölüm Antalya’da; 9’ar ölüm Balıkesir, Erzincan ve Mersin’de; 8’er ölüm Kayseri, Muğla, Kahramanmaraş, Sakarya ve Tekirdağ’da; 7’şer ölüm Denizli ve Trabzon’da; 6’şar ölüm Adana, Aksaray, Ankara, Aydın, Diyarbakır, Hatay, Manisa ve Zonguldak’ta; 5 ölüm Samsun’da; 4’er ölüm Afyon, Elazığ, Malatya ve Mardin’de; 3’er ölüm Bartın, Burdur, Çanakkale, Eskişehir ve Sinop’ta; 2’şer ölüm Adıyaman, Bolu, Çorum, Düzce, Erzurum, Kastamonu, Kütahya, Muş, Niğde, Osmaniye, Uşak ve Yalova’da; 1’er ölüm Ağrı, Amasya, Artvin, Bilecik, Çankırı, Isparta, Karabük, Karaman, Kars, Kırıkkale, Kilis, Nevşehir, Ordu, Rize, Sivas, Tokat, Tunceli ve Yozgat’ta; 14 ölüm Yurtdışı’nda (3 ölüm Abhazya’da; 2’şer ölüm Gana ve Sırbistan’da; 1’er ölüm Azerbaycan, Bulgaristan, Irak, Romanya, Rusya, Senegal ve Yunanistan) meydana geldi…

Yılın ilk üç ayında en az 425 işçi hayatını kaybetti

Üç ayda ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle:
14 yaş ve altı 4 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 12 çocuk/genç işçi, 18-29 yaş arası 84 işçi, 30-49 yaş arası 178 işçi, 50-64 yaş arası 105 işçi, 65 yaş ve üstü 22 işçi, yaşını bilmediğimiz 20 işçi hayatını kaybetti…

Üç ayda iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle:
Ezilme, Göçük nedeniyle 82 işçi; Trafik, Servis Kazası nedeniyle 79 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 77 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 61 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 22 işçi; İntihar nedeniyle 21 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 20 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 14 işçi; Şiddet nedeniyle 11 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 9 işçi; diğer nedenlerden dolayı 29 işçi hayatını kaybetti…

]]>
Hindistan’da neo-faşizmin yükselişi https://yenidunya.org/basindan/sectiklerimiz/29803/hindistanda-neo-fasizmin-yukselisi/ Sun, 14 Apr 2024 07:17:21 +0000 https://yenidunya.org/?p=29803 “Hindu raştrası, krize yakalanan neoliberal rejime destek olurken tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda uygulanan bir diktatörlük için kamuflaj oluşturacaktır.”

Çevirmenin notu: Son dönemde ırkçı/faşist terörün en insanlık dışı emsallerinden biri Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Manipur eyaletinde, Hıristiyanlara ve Müslümanlara karşı yaşanmıştı. Pogromları gerçekleştiren Hindutva çeteleri, Modi yönetiminden ve yerel kolluk kuvvetlerinden mutlak destek alıyor; Hintli Marksist iktisatçı Prabhat Patnaik’in de hatırlattığı üzere, bu ittifak Hindistan’ın sermaye gruplarının çıkarlarına da uzanıyor ve yağmacı çeteler, dünyanın en zenginleri arasına giren milyarder Guatam Adani’den de medya desteği alıyor: “Sermaye-Hindutva ittifakına oybirliğiyle medya desteği sağlama sürecinin tamamlanması için, hükümetten bir ölçüde bağımsız olan başıboş televizyon kanalının Adaniler tarafından satın alınması hiç de şaşırtıcı değil.”

Patnaik, son köşe yazısında Modi rejimi ve Hintli sermayedarların neden bir teokratik Hindu devletine hayır demeyeceğini ele alıyor.

Çeviri. Emre Köse

Hindu raştrasının anatomisi

Prabhat Patnaik

Peoples Democracy

7 Nisan 2024

Raştriya Swayamsevak Sangh (RSS) bir Hindu raştrası ya da Hindu devleti var etmek amacıyla kuruldu. Akla ilk şu soru geliyor: Hindu devleti nedir? Dünyada bir dine diğerlerinden daha fazla öncelik veren ya da teokratik olan pek çok ülke var ama bu durum devletlerinin sınıfsal niteliğinde zerre kadar fark yaratmaz. Aynı şekilde bir Hindu devleti, eğer gerçekleşirse, diğerlerinin üzerinde bir dine inansa da sınıf doğası bununla tanımlanmayacaktır; tartışacağımız nedenlerden ötürü tekelci sermaye, özellikle de tekelci sermayenin daha yeni ve daha saldırgan unsurları tarafından tahkim edilen, terör kullanan bir diktatörlük olacaktır. Komünist Enternasyonal’in başkanı Georgiy Dimitrov, Yedinci Kongre’de faşist devleti “finans ​kapitalin en gerici ve rövanşist kesimlerinin terörist diktatörlüğü” olarak tanımlamıştı; dolayısıyla bizim argümanımız bir Hindu raştrasının esasen faşist bir devlet olacağını söylemek anlamına geliyor.

Bu türden bir devlette tüm resmi etkinlikler Hindu tanrılarına yakarışlarla başlayabilir; tüm yolların, tren istasyonlarının ya da kentlerin isimleri orta çağ imparatorlarının isimlerinden Hindutva ikonlarının isimlerine dönüştürülebilir, tüm eğitim faaliyetleri Saraswati Vandana ile başlayabilir ve hatta devlet finansmanı ile çok daha fazla tapınak inşa edilebilir. Fakat bunların hiçbiri, Erdoğan hükümetinin İslami duygulara hitap etme arzusuyla İstanbul’daki ünlü Ayasofya’yı faal bir camiye dönüştürmesinin Türkiye’deki ortalama vatandaşın yaşamında herhangi bir iyileşmeye neden olmadığı gibi, ortalama bir Hintlinin yaşamında da herhangi bir iyileşmeye neden olmayacaktır.

Esasında daha da ileri gidilebilir. Öncelikle Hindutva unsurlarının mevcut idaresi altında yaşadığımız tecrübeyi ele alalım. Şu anda ülkedeki işsizlik on yıllardır olduğundan daha şiddetli durumda: Hindistan Ekonomisini İzleme Merkezi’ne göre (genel uluslararası uygulamayla örtüşerek, ücretsiz ev içi emeği istihdam olarak saymıyor), işsizlik oranı 2008 ile 2019 yılları arasında ortalama yüzde 5 ila 6 arasındayken, şu anda neredeyse yüzde 8’e yükseldi ve bu, “cesareti kırılmış işçi etkisi” nedeniyle işe gitmeyenleri hesaba katmıyor. Ancak Hindutva unsurları tarafından yönetilen hükümet bu kötüleşme eğilimini durdurmakta başarısız olmakla kalmadı, baş ekonomi danışmanı hükümetin işsizlik konusunda çok az şey yapabileceğini açıkça beyan etti. Ne beyanını geri çekti ne de herhangi bir resmi kaynak tarafından hükümeti bu açıklamadan ayırmaya yönelik bir girişimde bulundu ki bu da açıkça hükümetin tutumunun bu olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla çalışan kitleleri etkileyen en yakıcı meselede, çalışan kitlelerin mevcut kötü durumunun altında yatan meselede, hükümet basitçe harekete geçmeme niyetini açıkladı.

Bu, halkın artan sefaletinin mevcut hükümet altında devam edeceği anlamına geliyor; bu hükümetin tepkisi, sahte bir şekilde tahmin edilen gayri safi yurtiçi hasılanın güya etkileyici büyüme oranını davul zurna eşliğinde söylemekten ibaret olacak, bu da daha sonra devlet tarafından tekelci burjuvaziye “kalkınma” adına dağıtılan cömertliği haklı çıkarmak ve artan sefaletin gerçek resmini sunmaya dönük tüm tarafsız girişimleri küçümsemek için kullanılabilecektir. Hindutva unsurlarının hâkim olduğu seçilmiş hükümetin yaptığı buysa, gelecekteki herhangi bir Hindu raştrası, devletin insanların maddi yaşamlarına yönelik kurumsallaşmış kayıtsızlığını daha da pekiştirecektir.

İşte bu nedenle gelecekteki Hindu raştasının terör kullanan bir diktatörlük olması gerekecektir. Mülk sahibi sınıfların emekçi halk üzerindeki her türlü egemenliği, yönetim biçimi demokratik olsa bile, sınıf diktatörlüğünü temsil eden bir devlet tarafından sürdürülür. Bunu söylemek, demokratik biçimin önemsiz olduğu ya da yalnızca bir epifenomu temsil ettiği anlamına gelmez; bu yalnızca demokratik biçimin kendisinin, içinde yer aldığı sınıf diktatörlüğü tarafından zayıflatıldığının altını çizmektir. Fakat bu sınıf diktatörlüğü halkın durumunun ciddi manada kötüleşmesini beraberinde getirdiğinde, eğer devlet bu konuda bir şey yapmazsa, bu sınıf diktatörlüğü mecburen hükümetin demokratik biçimini daha da boğmak zorunda kalacaktır. Halkın haklarını ve demokratik yönetim kurumlarını mutlaka çiğneyecektir.

Hindu raştrası, tekelci sermayenin himayesinde bir sınıf diktatörlüğü olarak ortaya çıkarsa ve dolayısıyla tekelci burjuvazinin entegre olduğu neoliberal bir çerçeve içinde faaliyet gösterirse, özellikle neoliberalizmin kriz döneminde emekçi halkın durumunu mecburen kötüleştirecektir; bu nedenle mecburen teröre başvuran bir diktatörlüğe dönüşecektir.

Aslında tekelci burjuvazinin büyük kısmı, tam da bu nedenle Hindu raştra projesini kabul edebilir. Terörün tamamlayıcısı, toplumsal çatışmanın körüklenmesi, azınlıktaki bir dini grubun “ötekileştirilmesi” ve bu gruba karşı nefretin körüklenmesi olacaktır ki bunların hepsi bir Hindu raştasının oluşturulmasıyla kristalize edilecektir. Dolayısıyla tekelci sermayenin terörünü kullanan diktatörlüğün tamamlayıcısı, Hindu raştrasında kristalize olan Hindu üstünlükçülüğünün körüklenmesi olacaktır. Bu nedenle başlangıçta Hindu raştrasının mecburen tekelci sermayenin himayesi altında terör kullanan bir diktatörlük kuracağını belirtmiştik.

Terörün kullanılması ve Hindu üstünlükçülüğünün körüklenmesi gibi bu iki planın yanı sıra, Hindu raştrasının üçüncü seferberlik planı toplumsal bir karşı devrimin iplerinin salınması olacaktır. Yirminci yüzyılda Hindistan’da iki paralel hareket ortaya çıkmıştı; biri sömürgecilik karşıtı mücadele, diğeri ise kast temelli feodal toplumda bin yıldır sosyal olarak ezilenlerin kurtuluş mücadelesiydi. Bir hareketin pek çok lideri kişisel olarak diğerine sempati duymuyor olabilir ama ikisi arasında toplumsal düzeyde simbiyotik bir ilişki vardı ve sol bu simbiyozu ifade ediyordu.

Bu ikiz hareketin bir sonucu olarak ülkede muazzam bir toplumsal dönüşüm yaşandı. Elbette olması gerektiği kadar kapsamlı değildi; aşılamayan burjuva sınırları tarafından sınırlandırılmış olarak kaldılar. Yanı sıra bu, yalnızca bir örnekle açıklanabilecek kaysa değer bir ilerlemeyi temsil ediyordu.

Yirminci yüzyılın başlarında, şu anda Kerala’yı oluşturan bölgede sadece “dokunulmazlık” değil, “görünmezlik” bile vardı, yani “yüksek” bir kasta mensup bir kişinin sadece aşağı kasttan bir kişiyi görerek kirlenmesi gerekiyordu. Bu durumu, insani kalkınma göstergeleri çoğu üçüncü dünya ülkesinden daha iyi olmakla kalmayıp, çoğu zaman gelişmiş kapitalist dünyadakilerle bile olumlu bir şekilde karşılaştırılan günümüz Kerala’sıyla karşılaştırdığımızda, meydana gelen sosyal değişimin büyüklüğü hakkında bir fikir edinebiliriz. Doğru, Kerala bariz bir şekilde aykırı bir örnek ama Kerala’dakinden daha az olsa da böyle bir değişim Hindistan’ın her yerinde değişen derecelerde meydana geldi.

Hindutva’nın yükselişine, bu dönüşümü tersine çevirme yönündeki örtülü vaadi ve fiili çabası yardımcı oldu. Bu dönüşümü siyasi ve sosyal alanlarda, halkı siyasi olarak güçlendiren demokrasiyi zayıflatarak ve laikliği gerileterek tersine çevirmesi iyi biliniyor; ancak bu tersine çevirme çok daha yaygın. Örneğin Hindutva liderliğindeki neoliberalizm altında eğitim alanı da dahil olmak üzere gerçekleşen özelleştirme, sosyal olarak yoksun bırakılanların iş ve fırsatlardan dışlanmasına yol açıyor ki bu da daha önceki eğilimin tersine çevrilmesidir.

Neoliberal rejimin faydalanıcısı olan ve emekçi halk kitlelerinden koparak onlara çok az sempati duyan üst orta sınıf, bu karşı devrimin destekçisidir. Mesele şu ki, eğer Hindutva’nın yükselişi Hindistan’da son birkaç yılda meydana gelen toplumsal dönüşümün geri çekilmesiyle ilişkilendiriliyorsa, o hâlde açıkça bir Hindu raştrası gerçek bir karşı devrim anlamına gelecektir.

Kelimeler son derece aldatıcı olabilir; Hindu raştrası da bunun mükemmel bir örneği. Hindutva güçlerinin propaganda makinesi Hindu raştrasını sanki Hindular için bir kurtuluş anıymış gibi lanse ediyor. Oysa tam aksine Hindu raştrası, krize yakalanan neoliberal rejime destek olurken tekelci sermayenin çıkarları doğrultusunda uygulanan bir diktatörlük için kamuflaj oluşturacaktır. Bu, çoğunluğun çıkarına olmak bir yana, halkın son yüzyılda elde ettiği sosyal ve siyasi kazanımların çoğunu tersine çevirecek bir karşı devrimin serbest bırakılması anlamına geliyor. Köylülükle ittifak halinde Hindu raştrasına doğru her türlü hareketi engellemek işçi sınıfının tarihsel vazifesi haline geldi.

Kaynak: https://emrekose.substack.com

]]>
GPS ve küresel sulta düzeninin şirketleri Gazze soykırımında Siyonist rejime nasıl yardımcı oluyor? https://yenidunya.org/basindan/sectiklerimiz/29797/gps-ve-kuresel-sulta-duzeninin-sirketleri-gazze-soykiriminda-siyonist-rejime-nasil-yardimci-oluyor/ Sat, 13 Apr 2024 05:37:49 +0000 https://yenidunya.org/?p=29797 İsrail’in altyapısını vurmak ve lojistik yeteneklerini sekteye uğratmak için teknoloji uzmanları arasında yaygın bir koordinasyon olduğu görülüyor.

Uyduruk Siyonist rejimin Gazze’deki soykırım savaşı, geleneksel savaşın ötesine geçip askeri, lojistik ve teknolojik boyutları içerdiği için modern savaşın tüm karmaşıklıklarını da bünyesinde taşıyor.

Bu savaşta, devlet aktörleri ile küresel şirketler arasındaki çizgilerin bulanıklaştığı ve küresel sulta düzeninin İsrail’e yönelik desteğinde yeni bir dönemin belirginlik kazandığı görülüyor.

İsrail’in operasyonlarının yalnızca Batılı devletler ve Amerika tarafından desteklenmediğini, aynı zamanda önde gelen GPS şirketi de dahil olmak üzere küresel şirketlerden de önemli destek aldığını belirtmekte fayda var.

Bu kompleks destek şebekesi, emperyalist güçler tarafından başlatılan çok yönlü mahiyetini ortaya koyuyor. Bu noktada küresel şirketler ve teknoloji, Gazze halkına karşı gerçekleştirilen katliamlarda çok esaslı bir rol oynuyor.

GPS bir Amerikan navigasyon sistemidir, bu sistem uydu sinyallerini kullanarak kesin coğrafi konumları belirler.

Birçok küresel şirket, büyük miktarlarda ürün üretmek, gemiler aracılığıyla nakliyeyi kontrol etmek ve yönlendirmek ve uçak rotalarını kontrol etmek için GPS ekipmanı ve yazılımını kullanıyor. 

Elbette GPS’in dünyada Rusya’nın ‘Glonass’ sistemi veya Çin’in ‘Beidou’ sistemi gibi önemli alternatifleri de var.

Beyaz Saray, ABD’nin İsrail’e verdiği desteği teyit eden büyük bir hamleyle, 320 milyon dolar değerinde ölümcül ve gelişmiş silah sistemlerinin İsrail’e devredilmesine izin verdi.

Anlaşma, İsrail savunma şirketi Rafael’in Amerika şubesi tarafından kolaylaştırıldı ve ABD ile İsrail arasındaki derin askeri ve teknolojik ilişkileri gözler önüne serdi.

Anlaşma, güdümsüz bombaları GPS güdümlü silahlara dönüştürme konusundaki uzmanlığıyla tanınan Space Family şirketinin gelişmiş mühimmatlarını içeriyordu.

Bu destek, bu şirketlerin İsrail’e lojistik destek sağladıklarının bir başka göstergesidir.

GPS yönlendirmesinin İsrail tarafından kullanımı ve bu şirketle olan yakın işbirliği durumu karmaşıklaştırıyor.

Teksas Üniversitesi Profesörü Todd Humphreys ve araştırma ekibi, bu taktiği 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı Operasyonundan sonra, ticari uçuşları izlemeye yönelik açık kaynaklı bir yazılım olan ADS-B Exchange’i kullanarak keşfetti.

Eski ABD Hava Kuvvetleri subayı Brian Weeden ise İsrail tarafından kullanılan karşı stratejik önlemlere ışık tutuyor.

Bu subay, İsrail’in Hamas roketlerini saptırmak için GPS sinyallerini manipüle ettiğini söyledi. Ancak bu tür bir manipülasyon, İsrail rejimi ile teknoloji şirketleri arasında karmaşık bir işbirliği gerektiriyor ve siber savaşta yeni bir sınırı ortaya çıkarıyor.

Bu, GPS’in İsrail’i ilk kez desteklemesi değil. 2009-2013 yılları arasında İranlı bilim adamlarına düzenlenen suikastın ardından yapılan istihbarat araştırmaları, teröristlerin suikastlarda kullandıkları GPS uydu iletişim araçlarının, teröristlerin izinin bulunmasını engellemek amacıyla kasıtlı olarak konum bilgilerini değiştirdiğini ortaya çıkardı.

2013’ten sonraki yıllarda, IŞİD’in Suriye’de ortaya çıkmasından sonra, Suriye’nin talebi üzerine İranlı askeri danışmanlar, Suriye’de IŞİD’le mücadele için IŞİD iletişimini uydu üzerinden tespit edip takip edecek sistemler kurdu.

O dönemde ABD Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS) ve Sureyya uydu iletişim şirketi, IŞİD’in kullandığı uydu telefonlarının bilgilerini ve coğrafi koordinatlarını özellikle bozarak, IŞİD’in herhangi bir sorun yaşamadan suçlarını geniş çaplı bir şekilde işleyebilmesini sağladı.

İsrail’in altyapısını vurmak ve lojistik yeteneklerini sekteye uğratmak için teknoloji uzmanları arasında yaygın bir koordinasyon olduğu görülüyor.

Doğal olarak katil Batılı rejimlerin IŞİD’i ve diğer terör örgütlerini GPS de dahil olmak üzere çeşitli şekillerde desteklediğini gösteren pek çok vaka, delil ve belge var.

Geçtiğimiz günlerde Gazze’de çocuk öldüren rejimin işlediği suçların ardından GPS sistemi bir kez daha İsrail’in imdadına yetişti.

Coğrafi koordinat bilgilerini kasıtlı olarak manipüle eden bu eylemler, işgal altındaki bölgelerdeki uluslararası navigasyon araçlarında aksamalara neden oldu. İsrail ordusu da resmi bir açıklamayla bunu kabul etti ve uçakları ve gemileri alternatif sistemleri kullanmaya yönlendirdi.

Ancak direniş uzmanlarının çabalarıyla bu tehlike daha öncekiler gibi etkisiz hale getirildi. Emperyalist rejimlerin ve İsrail’in planları deşifre edilerek etkisiz hale getirildi ve direnişin kahramanları bu sistemlerin olumsuz etkilerini tersine çevirerek Siyonist yerleşimcilere zarar verdi ve İsraillilerin hizmetlerini ve diğer iletişimlerini aksattı.

Direniş kahramanlarının çabaları bu iş birliğini etkisiz hale getirmekle sınırlı kalmayacaktır. Buna ilaveten, İsrail’in altyapısını vurmak ve lojistik yeteneklerini sekteye uğratmak için teknoloji uzmanları arasında yaygın bir koordinasyon olduğu görülüyor. 

İsrail’in, İran’ın Şam’daki diplomatik merkezlerine saldırarak işlediği suçlara yanıt olarak İran, İsrail’i felç etmek için çok katmanlı teknikler kullanarak ve direniş savaşçılarının değerli deneyimlerini kullanarak İsrail’e unutamayacağı bir ders verecekleri anlaşılıyor. 

İran’ın füzeleri ve Hizbullah’ın füzeleri alternatif koordinat sistemleri kullandığından, herhangi bir Batılı emperyalist müdahalesi İsrail’i gelecekteki bir tepkiden kurtarmaya yardımcı olmayacaktır.

Dolayısıyla İsrail’in kafaları karıştırmaya yönelik herhangi bir girişimi hiçbir işe yaramayacaktır.

Buna karşılık Özgür Dünya, dünya genelindeki GPS ortağı firmaları yakından tespit ederek ve ürünlerini boykot ederek Gazze halkını desteklemeye devam edecek. Tıpkı İsrail’in savaş ekonomisini destekleyen ve finanse eden ticari şirketleri boykot ettikleri gibi.

Sonuç olarak, İsrail ile Amerika ve Batılı rejimler ve teknoloji şirketleri arasında devam eden bu destek ve işbirliği kullanılan teknoloji stratejileri, İsrail’in Filistin halkına karşı kullandığı soykırım araçlarını geliştirdiğine işaret etmektedir.

Bu sürekli destek, bu tür Siyonist araçlara yönelik küresel boykotun önemini ortaya koyuyor. Bu ise dünyadaki özgürlükçülerin yerel ve küresel düzeylerde atacağı koordineli adımlarla uygulamaktan kaçınmayacağı bir şeydir.

Kaynak: Muhammed Ali Senoberi / ydh.com.tr

]]>
Ne ezilen ne ezen, insanca toplumcu bir düzen! https://yenidunya.org/yazarlar/selim-dikel/29789/ne-ezilen-ne-ezen-insanca-toplumcu-bir-duzen/ Thu, 11 Apr 2024 11:48:02 +0000 https://yenidunya.org/?p=29789 Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı Vergi Dairesi Müdürlüğü ve Defterdarlık birimlerinde 1985/2017 yılları arasında 32 yıl görev yapan bir kamu emekçisi olarak, 15 yıl Vergi Dairesinde, 17 yıl Milli Emlak Daire Başkanlığında geçen çalışma yaşamım boyunca önemli bir şeyi görerek ve yaşayarak öğrendim.

Halktan toplanan vergiler, Hazine taşınmazları, yeraltı ve yer üstü kaynakları ile her türlü kamu ihaleleri; yerli ve yabancı bir avuç holding patronuna ve yandaş müteahhitlere peşkeş çekilmeseydi; milyonlarca emekli ve emekçi yurttaş bugün daha mutlu ve refah içinde insanca yaşayabilirdi. Üstelik kredili mevduat hesabı, tüketici kredisi ve kredi kartı kullanmadan, yani bankalara hiç borçlanmadan.

Aslında bu hala mümkün. Ancak, bunun için bildiğimiz kapitalist sömürü düzeninin günümüze uyarlanmış biçimi olan neoliberal ekonomiden ve özelleştirmeden vazgeçerek, kamucu ve toplumcu bir ekonomik düzen inşa etmek gerekir. Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren özelleştirmenin tek çaresi kamulaştırmadır.

Bunu başarabilmek için de ABD’ye, AB’ye, NATO’ya, IMF’ye, Dünya Bankası’na, uluslararası tefeci bankerlere ve finans oligarşisine baş eğmek yerine, Türkiye’nin her alanda tam bağımsızlığına kavuşması şarttır.

Karnı tok, sırtı pek insanların barış ve kardeşlik içinde yaşadığı; bebelerin sağlıklı büyüdüğü; çocukların ve gençlerin yaşam sevinci veren bir eğitim-öğretimle kendilerini bulduğu; yurttaşların eşitliğe ve özgürlüğe kavuştuğu; kadınların kölelikten kurtulduğu; insanların hayvana, kuşa, suya, toprağa, ağaca, dağa taşa saygı duyduğu; gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülkeyi hep birlikte kurabiliriz.

Vurgunculuğa, işsizliğe, yoksulluğa, pahalılığa ve gericiliğe karşı, dayanışma ve birlikte mücadeleyle yaşadığımız zor koşulların üstesinden gelebiliriz.

İşçilerin, şehir ve köy emekçilerinin, işsizlerin, bütün ezilenlerin, kadınların, gençlerin, emeklilerin söz ve karar sahibi olduğu, ezilenlerin ve ezenlerin olmadığı insanca toplumcu bir düzen kurmak için örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam etmeliyiz.

Lüks ve şatafat içinde yaşayan bir avuç vurguncunun, tefeci bankerlerin ve holding patronu dolar milyarderleri şebekesinin değil; çalışanların, emeklilerin ve tüm emekçi halkın refahı ve mutluluğu için; açlığa, yoksulluğa ve tarikat düzenine karşı, yaşadığımız ve bulunduğumuz her alanda örgütlü ve birleşik mücadeleyi büyütmeliyiz.

Savaşsız sömürüsüz bir dünya için, “Yolumuz işçi sınıfının yoludur” şiarıyla sendikal ve siyasal alanda yaşamı boyunca mücadele eden emekli bir yurttaş olarak söylemek istediğim şey şudur.

Neoliberal ekonomik politikalarla bir avuç vurguncunun yararına, milyonlarca emekçinin ve emeklinin zararına yaratılan yıkım sürecini tersine çevirmek mümkündür.

Milyonlarca emekçiye ve emekliye açlık sınırının altında asgari ücret ve emekli aylığı ödenmesinin nedeni kaynak sorunu değildir. Sorunun asıl nedeni tamamen sınıfsaldır.

Devlet bütçesini ve Maliye Hazinesini oluşturan tüm parasal ve doğal kaynakların, siyasi iktidar tarafından sermaye sınıfını oluşturan dolar milyarderi ve milyoneri bir avuç holding patronu, tefeci banker ve müteahhit için harcanması sınıfsal bir paylaşım sorunudur.

Dolayısıyla, “Ne ezilen ne ezen, insanca toplumcu bir düzen” mücadelesi esas olarak emperyalist-kapitalist sisteme karşı emekten yana sınıf mücadelesi temelinde yürütülmelidir.

Ulusal Demokratik Cephe’de birleşelim!

Ülkemiz bugün ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda emperyalist sistemin ve uluslararası finans kapitalin topyekûn saldırısı ve tehdidi altındadır. Tehlike büyüktür. Tek bir kişi, tek bir parti bu tehlikenin üstesinden gelemez.

Türkiye üzerindeki emperyalist-kapitalist hegemonyaya son vermek için; bütün halkın, bütün ulusal demokratik güçlerin bir araya gelmesi gerekiyor.

Vatanımıza yönelik emperyalist tehlikeyi önlemek, ulusal bağımsızlığımızı ve toprak bütünlüğümüzü korumak için hangi partiden, hangi görüşten, hangi kökenden olursak olalım birleşmemiz gerekiyor.

Emperyalizme karşı Türkiye’nin tam bağımsızlığı için; gericiliğe ve tarikat düzenine karşı laik demokratik cumhuriyet için; işsizliğe yoksulluğa hayat pahalılığına ve sömürüye karşı emekten yana toplumcu kamucu ve planlı ekonomi için; tüm ulusal demokratik güçler, ilericiler, devrimciler, yurtseverler, sosyal demokratlar, Kemalistler, sosyalistler ve komünistler; Ulusal Demokratik Cephe’de birleşmelidir.

Örgütlü birleşik halkı hiçbir kuvvet yenemez. Biz birleştiğimizde emperyalizm kesinlikle yenilir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, laiklik, adalet, barış, bağımsızlık, demokrasi mutlaka kazanır.

Emperyalizm yenilecek, vatan cumhuriyet emek kazanacak!

]]>
Ünlü koro yöneticisi Tahsin İncirci vefat etti https://yenidunya.org/sanat-emegi/29783/unlu-koro-yoneticisi-tahsin-incirci-vefat-etti/ Wed, 10 Apr 2024 21:58:46 +0000 https://yenidunya.org/?p=29783 1970’lerden itibaren halk türkülerinin ve şiirlerin devrimci bir yorumla İşçi sınıfı ile buluşmasını sağlayan, müzisyen ve koro yöneticisi Tahsin İncirci 5 Nisan 2024 tarihinde 86 yaşında vefat etti.

Hayatı:
1938 yılında Kastamonu/Devrek’de doğan İncirci 60’lı yıllarda Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) bursu ile Almanya’ya gelerek müzik eğitimi aldı. Daha sonra Türkiye’ye gelerek askerliğini yaptı ve 1970-72 yılları arasında İstanbul Devlet Operası ve Radyo Oda Orkestrası’nda görev aldı.

1970’lerin başında Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) katıldı. 1972 yılında yeniden Almanya’ya gelen İncirci, bir süre sonra Batı Berlin İşçi Korosu’nun yönetimini üstlendi. Bu koro aynı zamanda Avrupa Türkiyeli Toplumcular Federasyonu (ATTF) İşçi Korosu olarak da bilinir.
1972-82 arasında Batı Berlin İşçi korosu adı altında süren çalışmalarını 1982-86 yılları arasında Kreuzberg Dostlar Korosu (Ensembles Kreuzberger Freunde) adı altında devam ettirmiştir.
Sonraki yıllarda ise Berlin Klasik Türk Müziği Derneği Korosu (1997-2002, 2014-2017).

Müzik anlayışı
Tahsin İncirci kendisi ile Tiyatro dergisinde yapılan bir röportajda müziğini tanımlarken “…Batı kaynaklı enstrümanlar kullanırım. Ama ruh olarak, duygu olarak muhakkak bu topraktan bir ses, bir koku gelmesi lazım. Müziğimde bu toprağın kokusu vardır.” demiştir.

“Çav Bella”, “Venseremos”, “Enternasyonal” gibi pek çok uluslararası marşın Türkçe komposizyonu kendisine aittir.

Bunların yanı sıra pek çok şiir bestesi vardır.

Nazım Hikmet’ten;

  • Türkiye İşçi Sınıfına Selam
  • Kerem Gibi
  • Hürriyet Kavgası
  • Şeyh Bedreddin Destanı
  • Kız Çocuğu
  • Varna Türküleri
  • Japon Balıkçısı
  • Onbeşler İçin / Onbeşlerin Kitabesi

Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan

  • Hey Göklere Duman Durmuş Dağlar Hey (Deli Kuşun Öttüğü)

Hasan Hüseyin Korkmazgil

  • El Kapıları

Ataol Behramoğlu

  • El Kapıları

Yaşar Miraç

  • Ateşçiler Türküsü

Eserleri:
ATTF İşçi Korosu – (İşçi şarkı ve marşları) – 1974
Batı Berlin İşçi Korosu- (Barış ve gurbet türküleri) – 1976
Batı Berlin İşçi Korosu – (Wenn die feinde mächtig sind) – 1980
Kreuzberg Dostlar Korosu – (Meine lieder sind für dich) – 1985
Kreuzberg Dostlar Korosu – (Wir kommen weit her) – 1986
Wolfgang Köhler ile birlikte (Duo divan) – 2007

Müziğini yaptığı tiyatro eserleri:
Ünal Akpınar – Bozkır Dirliği,
Çetin İpekkaya – Pir Sultan,
Bertol Brecht / Vasıf Öngören – Kural ve Kural Dışı,
Yılmaz Onay – Emek Askeri Adem,
Ali Berktay – Kerbela.

]]>
Ekonominin aynası: İcra-iflas daireleri https://yenidunya.org/yurt/29780/ekonominin-aynasi-icra-iflas-daireleri/ Wed, 10 Apr 2024 14:49:54 +0000 https://yenidunya.org/?p=29780 İcra ve iflas dairelerinin verileri, derinleşen ekonomik krizin ulaştığı boyutu bir kez daha gözler önüne serdi. 2015 yılında 26 milyon olan mahkemelerdeki icra ve iflas dosyası sayısı, 2024 itibarıyla 39 milyona dayandı.
İcra ve iflas dairelerine yönelik Adalet Bakanlığı verileri, adliyelerin milyonlarca icra ve iflas dosyasıyla dolduğunu ortaya koydu. İcra ve iflas dosyalarında yıllar itibarıyla yaşanan artış da Türkiye’deki ekonomik krizin yakıcı etkisinin her geçen yıl daha da arttığını gösterdi.
BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre, Adalet Bakanlığı’nın icra ve iflas dairelerine yönelik verileri, Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik buhranın etkilerini gün yüzüne çıkardı. 2023 yılında icra ve iflas dairelerindeki dosya sayısı önceki yıllardan devredenlerle birlikte toplam 38 milyon 969 bin 260’a ulaştı. İcra ve iflas dosya sayısında 2015-2023 döneminde yaşanan artış ise yüzde 49 oldu.

Dikkat çekici artış
2023 yılında 14 milyon 43 bin 957 yeni icra ve iflas dosyası açıldı. 2022 yılından 2023 yılına devredenlerle birlikte dairelerdeki toplam icra ve iflas dosyası sayısı 38 milyon 969 bin 260’a fırladı.
İcra ve İflas Dairelerindeki dosya sayısı, yıllara göre şöyle gerçekleşti:
2015: 26 milyon 177 bin 169
2017: 28 milyon 36 bin 357
2019: 31 milyon 485 bin 90
2021: 32 milyon 169 bin 150
2023: 38 milyon 969 bin 260
Yıllara göre açılan yeni icra ve iflas dosyası sayısı da istatistiklerde yer aldı. Buna göre, 2018 yılında 9 milyon 323 bin 253 yeni icra ve iflas dosyası açıldı.
İcra ve iflas dairelerindeki dosyaların türleri de adalet istatistiklerinde paylaşıldı. Buna göre, 2023 yılındaki icra ve iflas dosyalarının 3 milyon 966 bin 511 binini mahkeme kararı bulunan (ilamlı takip) dosyalar, 32 milyon 881 bin 19’unu ise mahkeme kararı bulunmayan (ilamsız takip) dosyalar oluşturdu.

Dosya sayısı her yıl artıyor
2019-2023 döneminde açılan yeni icra ve iflas dosya sayısı kayıtlara şöyle geçti:
2019: 9 milyon 825 bin
2020: 6 milyon 739 bin
2021: 8 milyon 386 bin
2022: 9 milyon 46 bin
2023: 14 milyon 43 bin

Bazı eşyalar haciz dışı
Borçtan dolayı evlerin ortak kullanımındaki eşyalara kadar uzayan haciz işlemleri iktidarı yasa değiştirmeye mecbur bıraktı. 2023 yılında yapılan değişiklikle kişisel eşyalar ile ailenin ortak kullandığı ev eşyalarının haczedilmesi önlendi. Borçtan daha fazla değeri olan eşyanın haczedilmesinin yanı sıra buzdolabı, çamaşır makinesi, yatak gibi ev eşyaların haczi yasaklandı.

]]>
Borçluyum, borçlusun, borçluyuz… https://yenidunya.org/yurt/29777/borcluyum-borclusun-borcluyuz/ Wed, 10 Apr 2024 14:32:57 +0000 https://yenidunya.org/?p=29777 Düşük gelir ve yüksek enflasyon karşısında geçim sıkıntısı yaşayan yurttaşlar, borçlanma ve krediye yöneldi.
BDDK verilerine göre, tüketici kredileri ve kredi kartı harcamaları bir yılda yüzde 67,6 artarak 3 trilyon 100 milyar liraya ulaştı. Taşıt ve konut kredilerinde de artış gözlenirken, bireysel kredi kartı harcamaları iki kattan fazla arttı. TBB verilere göre ise bireysel kredi kartı kullananları sayısı 40 milyona ulaştı. Borçlarından dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı ise 194 bin oldu.

Bir yılda yüzde 67,6 artış
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, tüketici kredileri ve kredi harcamalarının toplam miktarı bir yılda yüzde 67,6 artış gösterdi.
Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları harcamalarının toplamı Mart 2024 sonu itibariyle 3 trilyon 100 milyon lira seviyesine çıktı. Bu rakam Mart 2023 tarihinde 1 trilyon 849 milyar lira seviyesinde bulunuyordu.
Verilere göre, Tüketici kredilerinin toplam miktarı 1 trilyon 623 milyar liraya ulaşırken ihtiyaç kredilerinin payı 1 milyar 86 milyon lirayı buldu. 2023 yılının aynı döneminde ise bu rakam 815 milyar lira civarında bulunuyordu.

Kredi kartsız yaşayamıyoruz
Taşıt ve konut kredilerinin de miktarı tavan yaptı. Taşıt kredileri bir yılda 64 milyar liradan 92,7 milyar liraya yükselirken konut kredilerinin tutarı 391 milyar liradan  444 milyar liraya çıktı.
Bireysel kredi kartı harcamaları da iki kattan fazla arttı. Bireysel kredi kartı harcamalarının toplam tutarı ise  577 milyar liradan 1 trilyon 376 milyar liraya yükselirken bu harcamaların 593 milyar lirası taksitli, 783 milyar lirası ise taksitsiz alışverişten oluştu.

Kredi kartı kullanan kişi artıyor
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi verilerine göre, Ocak 2024 itibariyle bireysel kredi kullanan kişi sayısı (takipteki krediler hariç) son bir yılda 2 milyon kişi artarak 40 milyon kişi olurken, ortalama kredi bakiyesi ise 71 bin TL düzeyinde gerçekleşti. 
Ocak ayında 173 bin kişi ilk defa kredi kartı, 170 bin kişi ise ilk defa tüketici kredisi kullandı.
Bireysel kredi veya kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 194 bin oldu.

]]>
Halkın tepkisi İsrail ile ticarete geri adım attırdı https://yenidunya.org/yurt/29772/halkin-tepkisi-israil-ile-ticarete-geri-adim-attirdi/ Tue, 09 Apr 2024 08:23:26 +0000 https://yenidunya.org/?p=29772 Ticaret Bakanlığı, İsrail ile ihracata kısıtlama getirildiğini duyurdu. Bakanlıktan yapılan açıklamada “Türkiye, 9 Nisan 2024’ten itibaren bazı ürünlerin İsrail’e ihracatını kısıtlama kararı almıştır. Kararın gerekleri Bakanlıkça derhal yürütülecektir” denildi. Kısıtlama kararı inşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden seramiğe kadar 54 ürün grubunu kapsıyor.

Kısıtlanan ürün listesi incelendiğinde AKP iktidarının halka nasıl yalan söylediği anlaşılıyor. Listede yer alan her ürün Filistin halkının binlerce canına mal oldu.

Gecikmiş adım
Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İsrail’in, 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, 6 ayı aşkın süredir Gazze Şeridi’nde yürüttüğü ve ayrım gözetmeden masum Filistin halkına ve sivil yerleşim yerlerine yönelik topyekün katliamda hayatını kaybeden Filistinli kardeşlerimizin sayısı 33 binin, yaralı sayısı yüzbinlerin üzerindedir. Bunların büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Gazze Şeridi yerle bir olmuş, büyük bir yıkıma uğramıştır. Türkiye, 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana çatışmaların durdurulması, insani kayıp ve fiziki yıkımın engellenmesi, önce kalıcı ateşkes ve diplomatik çözüm arayışlarının hâkim olması ve Gazze’nin yeniden imarı için, gerek taraflar nezdinde, gerekse uluslararası arenada ve İslam dünyası bünyesinde siyasi ve diplomatik çalışmaları en üst düzeyde yapmıştır.”

Kısıtlanan ürün grupları
Alüminyum profiller, alüminyum teller, boyalar, bakır profiller, çubuklar ve teller, beton mikserleri, çelik borular ve bağlantı parçaları, çelik filmaşin, çelik kaplar ve depolar, çelik köprü aksamı, çelik kuleler, çelik profiller, çimento, çimentodan, betondan veya suni taştan inşaat için bloklar ve levhalar, demir çelikten tüm inşaat malzemeleri, demir-çelik tüm teller, ekskavatörler, elektrik kabloları, elektrik panoları, fayanslar, fiberoptik kablolar ve elektrik iletkenleri, forkliftler, granit, halat ve kablolar, hırdavat ürünleri, hidrolik yağlar, inşaat demiri, inşaat makineleri, inşaat yalıtım malzemeleri, inşaatta kullanılan camlar, kimyasal bileşikler, kimyasal gübreler, klinker, kovalar, kepçeler, kürekler, kıskaçlar ve kancalar, kükürt, madeni yağlar, makaralı zincirler, mermer, metal işleme makineleri, metallerin işlenmesinde kullanılan kimyasallar, mineral gübreler, motor yağları, paletler, plastik borular, sandviç paneller, seramikler, solvent boyalar, tel çekme makineleri, testere makineleri, tuğlalar, uçak benzini ve jet yakıtı, vernikler, vinçler, yapıştırıcılar ve tutkallar, yassı çelik ürünleri.

Bu ürünler listede neden yok?
Türkiye halkı, Filistin halkına soykırım yapan İsrail saldırıları sonrası ticari ve diplomatik ilişkilerin durdurulması talebini yükseltmişti.
Halkın tepkileri üzerine Ticaret Bakanı Ömer Bolat, “İsrail’e silah ve mühimmat satmıyoruz. İsrail ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler devam ediyor, ancak askeri ürünlerin ‘kesinlikle’ yer almadığını belirtmiş, TÜİK’in “Silahlar ve mühimmat; bunların aksam, parça ve aksesuarı” başlığı altındaki verilerin “Bunlar avcılık ve sporculuk için yivli bir av tüfeği parçası ile balıkçılıkta kullanılan zıpkın şeklindeki ürünler” demişti.
Ticaret Bakanlığının kısıtlama getirdiği ürün grupları arasında Bakan Bolat’ın “ avcılık ve sporculuk için yivli bir av tüfeği parçası ile balıkçılıkta kullanılan zıpkın şeklindeki ürünler” ve geçtiğimiz günlerde sevkiyatı yapılan bor madeninin yer almaması ise kamuoyunun dikkatinden kaçmadı.
Bu ürün gruplarının ne zaman listeye ekleneceğinin takipçisi olacağız…

]]>